Türkiye ve Suriye’de yaşayan Karaçay-Malkarlıların tamamı Kuzey Kafkasın Karaçay ve Malkar bölgelerinden gelmişlerdir. Büyüklerimizden sık sık dinlediğimize göre, muhacirlerin büyük çoğunluğu Karaçay’ın ULLU KARAÇAY, TEBERDİ ÖZEN, DUVUT, CAZLIK ve CÖGETEY yöreleri ile Malkar’ın ÇEGEM yöresinden göçetmislerdir.
Anavatandan ilk göç hareketi 1828 yılı 2 Kasımında cereyan eden ve Karaçay’ın Rusya tarafından işgaliyle sonuçlanan Hasavka Savaşını takiben başlamıştır. Bunu 1885, 1905, 1907 göçleri ile 1921 ve 1948 iltica hareketleri izlemiştir.
1828 yılında bazı ailelerin Mahar/Kluhor geçidi yoluyla Gürcistan üzerinden Türkiye’ye gelerek Kars ilinin sınır köylerine münferid aileler halinde yerleştiklerini, sözü geçen muhacirlerin bugün hayatta kalan fertlerinden öğreniyoruz. Bunların tamamı cumhuriyet döneminde Kars şehir merkezine yerleşmişlerse de çoğunluğu İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlere göç ederek kökleriyle bir bakıma ilişkilerini kesmişlerdir. Keza dil, örf ve adetlerini de kaybetmişlerdir.
1885 yılında takriben 500 aileden oluşan ilk toplu göç husule gelmiştir. Bunların büyük bölümü deniz yoluyla İstanbul, Samsun ve Suriye’ye intikal ederken, küçük bir kafile de kara yoluyla Kayseri’ye gelmiştir. Bunlardan Suriye’ye çıkan 75 hanelik muhacir grubu Şam şehrine 20 km mesafede kurulan BLEY köyüne iskân edilmiştir. İstanbul ve Samsun’da karaya çıkanlardan 75’er ailelik iki grup o zaman Afyon’a şimdi de Eskişehir’e bağlı YAZILIKAYA ve AKHİSAR orman köylerine yerleştirilmişlerdir.
Samsun’a çıkan muhacirlerden takriben 100 ailelik bir grup Tokat ili Reşadiye ilçesine bağlı ÇİLEHANE köyüne, bir o kadarı da aynı ilin Artova ilçesine bağlı ARPACI-KARAÇAY köyüne iskân edilmistir. 25 hanelik küçük bir aile grubu da Sivas ilinin Yıldızeli ilçesine bağlı EMİRLER köyüne yerleştirilmiştir. Aynı göç kafilesine bağlı 8-10 hanelik bir grup da muhtemelen kendi istekleriyle Konya Ereğlisi’ne yakın bir mezraya yerleşmişlerdir.
Kara yoluyla göçeden 40-45 hanelik grup ise uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra Kayseri iline ulaşmış ve Pınarbaşı ilçesine bağlı EĞRİSÖĞÜT köyüne iskân edilmiştir.
1885 yılında Türkiye’ye göçeden muhacirlere, Anavatan’da kalanlar “Birinçi Istampulçula/İlk İstanbulcular” adını vermişlerdir. Hatta bunların arkasından mersiye tarzında türküler bile yapmışlardır.
1905 yılında cereyan eden göç, sayıca en kalabalık olanıdır. Anavatanda kalanlar bunlara “Ekinçi Istampulçula/İkinci İstanbulcular” adını verirler. Bu göçle Türkiye’ye takriben 700 aile gelmiştir. Muhacirler ilk olarak Karadeniz sahilindeki Novoresey limanında toplanmışlar ve gemilerle İstanbul’a hareket etmişlerdir. Birkaç gün süren yolculuktan sonra Boğazın Marmara ağzında toplanmışlar, oradan da İzmit limanına doğru yol alarak orada karaya çıkmıslardır. Kısa bir süre karantinada kalan muhacirler iki kafileye ayrılmıs, bunlardan 400 ailelik bölümü trenle Konya’ya, geri kalanı da Ankara’ya gönderilmiştir. Altı ay kadar geçici göçmen misafirhanelerinde misafir edilen muhacirler, kendileri için Devlet tarafından inşa edilen köylere iskân edilmişler ve yeni vatanlarına yerleşmişlerdir.
Konya’ya 40 km mesafede kurulan BAŞHÜYÜK köyüne 400 aile iskân edilmişse de bunlardan 150 ailelik bir grup kendi arzularıyla Afyon’a bağlı ORHANİYE (Gökçeyayla) orman köyüne intikal etmiştir.
Ankara’daki muhacirlerden 150 ailelik grup, Eskişehir iline bağlı Sivrihisar ilçesine 20 km mesafede tesis edilen ERTUĞRUL (Yakapınar) köyüne, 100 ailelik bir grup da Porsuk ırmağı civarında ve bugünkü Beylikova ilçesine 8 km mesafede kurulan SÜLEYMANİYE (Erten) köyüne iskân edilmis; geriye kalan 50 ailelik bölüm de Ankara Gölbası yakınlarında inşa edilen YAĞLIPINAR köyüne yerleştirilmiştir.
Buraya kadar anlattığımız göçlerin tamamı Karaçay’dan olmuştur.
1907 göçü ise 70-80 ailelik bir kafileyi kapsamakta olup Malkar’ın Çegem yöresinden mense almıştır. Bunlar gemi ile İstanbul’a oradan da muhtemelen yine deniz yoluyla Mudanya’ya gelmişler ve Bursa merkezde geçici olarak iskân edilmişlerdir. Şehir hayatına intibak edemeyen Çegemli Dağlılar 2 yıl sonra kendi istekleriyle Afyon’a bağlı Doğlat orman köyüne iskân edilmişlerdir.
Böylece bizim hesabımıza göre, 1828’den 1907’ye kadar Osmanlı Devleti topraklarına takriben 1200 aileden olusan bir Karaçay-Malkarlı göçmen grubu intikal etmistir. Göçü bizzat yaşayan büyüklerimizin anlattıklarına göre, aileler bir hayli kalabalıktı, ortalama hesapla 8 nüfustan oluşuyordu. Netice itibariyle aile sayısını 8 rakamı ile çarptığımız takdirde Türkiye’ye göç edenlerin sayısının 10.000 civarında olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Sözü geçen köylerden Süleymaniye’de yerleşenler (benim ailem de oraya yerleşenlerdendir) iklim ve çevre sartlarına uyum sağlayamadılar. Sıtma ve tifo gibi epidemik hastalıklar yüzünden büyük kayıplar verdiler. Birkaç sene içinde köylerini terkederek kendilerine daha uygun yer aramaya koyuldular. İçlerinden büyük bölümü bugünkü Çifteler ilçesine 6 km mesafede bulunan açık arazide Belpınar köyünü kurarak oraya yerlesti, geriye kalanlar da Ertuğrul köyüne katıldılar. Diğer köylerden gelenlerin de katılmasıyla BELPINAR 150 hanelik büyük bir köy haline geldi.
Ertuğrul köyünden kopan 20 ailelik bir grup da Yalova’ya bağlı Çiftlikköy köyüne göç ederek orada yerleşti. Sonradan gelenlerle Çiftlikköy’de yaşayan Karaçaylıların sayısı 40-50 aileye ulaşmıştır.
1864 sürgününe bakarak çok daha iyi şartlarda cereyan eden bu göçler sonunda intibak güçlükleri, epidemik hastalıklar ve savaşlar yüzünden Karaçay göçmenlerinin sayısı oldukça azalmıştır. Savaşlar durduktan ve epidemik hastalıklar kontrol altına alınmaya başladıktan sonradır ki reel anlamda nüfus artışı başlamıştır. Fakat bu artış 1970'li yıllara kadar devam eder, bu tarihten itibaren yavaşlar ve yerinde saymaya başlar. Şehirlere göç, nüfus kontrolünün kolaylaşması, geç evlenme veya hiç evlenmeden evde kalma gibi sebeplerle zamanımızda nüfus artışının negatife döndüğünü söyleyebiliriz.
Biraz da 1921 ve 1948 iltica hareketlerinden bahsetmekte yarar vardır. Büyük bölümü 1917-1919 bağımsızlık hareketine aktif olarak katılan önder ailelere mensup fertlerden oluşan takriben 120 kişi, Bolşevikler 1920’de Kuzey Kafkasya’ya hâkim olduktan sonra, Gürcistan üzerinden Türkiye’ye sığındılar. Bunlardan büyük bölümü İstanbul’a, bir kısmı da İzmir ve Bursa’ya yerleşti. Sığınmacıların çoğunluğunun Malkar kökenli olduğu dikkati çekmektedir.
İkinci Dünya Savaşı sırasında, takriben 1000 kişiden oluşan bir grup Karaçaylı, Almanlar çekilirken onların peşi sıra yurtlarından ayrıldılar. Zahmetli ve maceralı bir yolculuktan sonra hayatta kalabilenler Almanya’ya ulaştılar, oradan da Avusturya ve İtalya’daki toplama kamplarına gönderildiler. Savaştan sonra Almanlara esir düşen Sovyet askerleri arasında bulunan münferit Karaçay-Malkarlıların da katılmasıyla kamptakilerin mevcudu biraz çoğaldı. 1945 yılında bu kamplarda cereyan eden ve tarihte “Drau Faciası” diye anılan “Stalin Hükümetine iade” hadisesinden canlarını kurtarabilenlerden takriben 300-350 kadarının 1948’de Türkiye’ye göç ettiklerini biliyoruz. Az bir bölümü de ABD başta olmak üzere çesitli ülkelere dağıldı. 1948’de gelen mülteciler belirli bir yere iskân edilmediler, genellikle istedikleri yerlere yerlesmelerine izin verildi. Onlar da buradaki Karaçay-Malkarlıların yoğun olarak yaşadıkları iller ile Ankara, İstanbul gibi büyük şehirleri tercih ettiler.
Karaçay-Malkarlıların iskân edildikleri iller ve köyler:
Eskişehir: Ertuğrul/Yakapınar köyü.
Belpınar köyü.
Yazılıkaya köyü.
Akhisar köyü.
Gökçeyayla köyü.
Acı yaylası (buraya Gökçeyayla’dan takriben 20 aile göçetmiştir).
Çifteler ilçesinde Adalar mahallesi.
Konya: Başhüyük kasabası.
Ereğli yakınında küçük bir köy.
Sarayönü ilçesi ile Konya merkezde de bir hayli Karaçaylı nüfus vardır.
Afyon: Doğlat köyü.
Bolvadin’de bir mahalle.
Afyon merkezde bir semt.
Tokat: Çilehane köyü.
Arpacı-Karaçay köyü.
Turhal’da bir mahalle.
Sivas: Emirler köyü (boşalmıştır).
Ankara: Yağlıpınar köyü,
Ankara merkezde dağınık halde bir çok aile yaşıyor.
Kayseri: Eğrisöğüt köyü.
Yalova: Çiftlikköy’de bir mahalle.
İzmir: Malkarlı ailelerden oluşan bir semt.
İzmir merkezde dağınık halde çok sayıda Karaçay aile yaşamaktadır. Eskişehir ve Konya’dan sonra en yoğun Karaçay-Malkarlı nüfus İzmir’de bulunuyor.
Bu listeye Eskişehir iline bağlı Süleymaniye köyü dahil edilmemiştir. Orada Karaçaylıların ilk yıllarına ait bakımsız mezarlardan başka bir Karaçaylı varlığı kalmamıştır.
Çiftlikköy, Emirler ve Acıyaylası köylerinin dışında kalan köylerin tamamı mütecaniştir, tamamen Kafkaslı göçmenlerden oluşmaktadır. Bunlardan Belpınar ile Çiftlikköy hariç hepsi devlet eliyle veya devletin yardımıyla kurulmuşlardır.
Diğer Kafkasyalı göçmen köyleriyle komşuluk durumuna gelince: Ertuğrul köyü ile Başhüyük dışındakiler bu bakımdan daha şanşlı sayılırlar. Sapsığ ve Bijeduğlardan olusan Ağlarca ve Başara orman köyleri Gökçeyayla, Doğlat, Akhisar köyleriyle sürekli ilişki halindedir. Yazılıkaya’ya 20 km mesafede Abazalardan oluşan Çengiç köyü vardır. Belpınarlılar da Eskişehir yolu üzerinde olması sebebiyle ulaşılması kolay olan Mahmudiye adigeleri ile ilişkilerini sürdürüyorlar. Tokat ve Sivas’ın sınırlarının birleştiği yörelerde çok sayıda Kafkas muhaciri yaşıyor. Özellikle Çilehane’nin ilişkileri daha iyi durumda.
Ülkedeki şehirleşme sürecine bağlı olarak kentlere doğru olan yoğun göç hareketinden Karaçay-Malkarlı köyler de etkilenmişlerdir. Benim tahminime göre Karaçaylıların yaşadıkları köylerin % 70’i şehirlere göç etmis durumdadır, hatta bu oran küçük köylerde % 80 civarındadır. Ancak şehre göçenlerin büyük kısmı köyleriyle olan ilişkilerini de yoğun bir biçimde sürdürüyorlar, genellikle cenazelerini köylerine götürüp saklıyorlar.
Türkiye’de yaşayan Karaçay-Malkarlılarda (başlangıçtan günümüze) nüfus hareketlerine kısa bir bakış:
Büyüklerimizden sık sık dinlediğimize göre, göçmen ailelerde üç nesil bir arada idi: Büyükbaba, büyükanne, baba, anne ve çocuklar. 8-12 nüfuslu aileler ekseriyeti teşkil ediyordu. Bu duruma göre 1200 göçmen ailenin toplam nüfusu, mülteci göçmenleri de dahil edersek 10 binden az değildir. Demografi bilimine göre normal şartlarda her 35 yılda nüfus ikiye katlanır. Bu görüşten hareket edersek, 100-110 yıl içerisinde nüfusun: Birinci 35 yıl sonunda 20 bin, ikinci 35 yıl sonunda 40 bin, üçüncü 35 yıl sonunda da 80 bin olması gerekirdi. Ne var ki Karaçay-Malkarlılar için bu hesaplama yöntemi pek de geçerli olmamıştır. İlk muhaceret yıllarında iklim ve ortama intibaksızlık ve epidemik hastalıklar yüzünden büyük ölçüde nüfus azalması olmuştur. Özellikle Ertuğrul ve Süleymaniye köylerinde nüfusun % 30’u toprağa verilmiştir. Her iki köyde bugün bile mezarların çokluğu şaşırtacak düzeydedir. İskândan 5 yıl sonra başlayan ve aralıksız 12 yıl devam eden savaş yıllarında pek çok Karaçaylı genç geri dönmemiştir. Mesela, Çanakkale Savaşında sadece Ertuğrul köyü 80 şehit vermiştir. Bunlara Kafkaslılar arasında geç evlenme adetini de eklersek 1930’lu yıllara kadar nüfus artışı olmadığı gibi reel bir azalma da olmuştur.
Epidemik hastalıkların kontrol altına alınmaya başladığı 1940’lı yıllardan itibaren nüfus artısı belirginleşmeye başlamış ve 1950’li yıllarda en yüksek düzeye erişmistir. 1960’lı yıllarda doğum kontrol yöntemlerinin gelismesi ve yavaş yavaş şehirlere göç hareketinin başlamasıyla nüfus artışı yavaşlamaya baslar ve 1980’li yıllardan itibaren daha da azalarak günümüzde adeta negatif düzeye geriler.
Bugünkü nüfus miktarını sağlıklı olarak vermek mümkün değilse de kıyas yöntemiyle doğruya yakın bir rakama ulaşmak kabildir:
Doğup büyüdüğüm Ertuğrul köyü ile yakından tanıdığım Belpınar köyünün baslangıçtan günümüze kadarki demografik durumlarını iyi biliyorum. Ayrıntılara girmeden diyebilirim ki her iki köyün nüfusu veya bu köylerden mense alanların hepsi, günümüze kadar yaklaşık olarak % 100 artmıştır. Bu bulguyu genele irca edersek, Türkiye’de yaşayan Karaçay-Malkarlıların nüfusunun 20 bin civarında olduğunu söyleyebiliriz ve bu, doğruya yakın bir rakamdır. Suriye’dekilerin de 1000 civarında bir topluluk teşkil ettiklerini gelip gidenlerden öğreniyoruz. Bu rakamlara ABD’ye göç edenler de dahildir.
Kafkasyalı göçmenler arasında anadilini yaşatma bakımından en iyi durumda olan grup şüphesiz Karaçay-Malkarlılardır. Şehirlerde dağınık olarak yaşayanlar arasında bile anadilini konuşanların nispeti % 80-90 civarındadır. Köylerde ise bu oran % 100’dür. Tabiyatıyla bunda, Karaçaycanın Türkçenin kolay bir şivesi olmasının da rolü büyüktür.
Karaçay-Malkarlıların geleneğe bağlı işleri hayvan yetiştiriciliğidir. Bu yönden, Kafkasya’da da her zaman birinci sırayı alırlardı. Türkiye’de de aynı geleneği devam ettirmişlerdir. Mesela 1950’li yılların ilk yarısında 1000 nüfuslu Ertuğrul köyünde 27 bin küçükbaş hayvan, 1200 sığır, bir o kadar da at vardı. Motorlu ziraatın devreye girmesiyle atların sayısı hızla azaldı ve 1970’li yıllarda sıfıra indi. Koyun ve sığır üreticiliği azalmış da olsa yine önemini korumaktadır. Şehirlere göç hareketi hızlanınca genç nüfusun azalmasına bağlı olarak hayvancılık da nispeten zayıfladı. Ortam şartlarının elverdiği nispette tarla ziraati de vasatın üzerinde sayılır. Bunun dışında spesiyal bir meslek grubu olmadığı gibi ticaret de yok denecek kadar geridir. Hatırı sayılır düzeyde ticaret adamlarını sayacak olursak tümü iki elin parmak sayısını geçmez.
ABD’ye göç konusuna gelince: 1960’lı yılların başlarından itibaren artan bir yoğunlukta ABD’ye göç devam etmektedir. Bu ülkeye yerleşenlerin sayısı şimdiden iki bini geçmiştir. En yoğun olarak yaşadıkları eyalet New Jersey’dir. Avrupa ülkelerine çalısma amacıyla geçici olarak gidenlerin sayısının da 150 civarında olduğu tahmin edilmektedir.
[Bu yazı, yıllardan beri Kafkasya doğumlu büyüklerimizle (bugün bunlardan hayatta kalan yoktur) defaatla ve uzun uzun konuşarak onlardan edindiğim malûmat ile bizzat görüp yaşadıklarımdan edindiğim bilgilere ve müşahedelere dayanarak kaleme aldığım yayımlanmamış iki ciltlik “Körgenlerim, Eşitgenlerim, Bilgenlerim” isimli Karaçayca kitabımdan yararlanılarak hazırlanmıştır. Rakamlarda fahiş bir hata yoktur. Yaşlılarımız Kafkasya’dan kaç aile olarak geldiklerini tevatüren söylerlerdi. Ben de onlardan duyduklarımı dile getirmeye çalıştım. Tabiyatıyla en doğru bilgiler Devlet arşivlerindedir ve genç araştırmacıların ilgisini beklemektedir. YN. ]