Başhüyük Kasabasının ilk sakinlerini oluşturan ve bizlerin de ataları olan bu Karaçay-Malkarlıların göç sebepleri nelerdi? Neydi onları çok çok sevdikleri Mingi Tav'larından ayıran? Hicretin alt yapısı kimler tarafından hazırlandı? Kimler önderlik etti? Nasıl hazırlıklar yapıldı? Yola ne zaman, neyle çıkıldı? Yol boyunca neler yaşadılar? Nereye gitmek istiyorlardı? İstanbul'da nasıl karşılandılar? Başhüyük'e yerleşinceye kadar neler yaşadılar? Başhüyük nasıl kuruldu? Başhüyük'e ne zaman ve nasıl yerleşildi?
Bütün bu sorulara ayrıntılı cevaplar bulmak ve göçün anlamını idrak etmek onların torunları olarak bizlerin görevi olmalıdır. Bu amaçla bütün bu sorulara derlemelerini yaptığımız ve göç esnasında çocuk yaşlarda olan dedelerimizden, onların göç hikayelerini dinleyerek büyüyen babalarımızdan ve bu konulara ilgi gösteren araştırmacı yazarlarımızın yazılarından yararlanarak cevaplar vermeye çalışacağız.
KAFKAS DAĞLARINDAN KONYA OVASINA - BAŞHÜYÜK KARAÇAY-MALKAR TÜRKLERİNİN MUHACERETİ
İnşaallah biz Istampulga keterbiz
İnşaallah Karatengizden öterbiz
Biz Istampulda zemzem kuyarbız kumganga
Biz Istampulda tüye soyarbız Kurmangna.
Yukarıdaki dizeler 98 yıl önce Atavatan Kafkasya'dan, Karaçay-Malkar bölgesinde bulunan "Elbruz Dağı" eteklerinden, Karaçay-Malkarlıların kendi deyimleriyle Mingi Tav'dan anavatan Türkiye'ye, Dar-ül İslam'a hicret eden Karaçay-Malkarlıların yol boyunca söyledikleri ilahi tarzındaki cırlarındandır. Hicret bu ilahîlerle Kafkas Dağlarından başlamış, Konya Ovası'nda tamamlanmıştır.
Başhüyük Kasabasının ilk sakinlerini oluşturan ve bizlerin de ataları olan bu Karaçay-Malkarlıların göç sebepleri nelerdi? Neydi onları çok çok sevdikleri Mingi Tav'larından ayıran? Hicretin alt yapısı kimler tarafından hazırlandı? Kimler önderlik etti? Nasıl hazırlıklar yapıldı? Yola ne zaman, neyle çıkıldı? Yol boyunca neler yaşadılar? Nereye gitmek istiyorlardı? İstanbul'da nasıl karşılandılar? Başhüyük'e yerleşinceye kadar neler yaşadılar? Başhüyük nasıl kuruldu? Başhüyük'e ne zaman ve nasıl yerleşildi? Bütün bu somlara ayrıntılı cevaplar bulmak ve göçün anlamını idrak etmek onların torunları olarak bizlerin görevi olmalıdır.
Bu amaçla bütün bu sorulara derlemelerini yaptığımız ve göç esnasında çocuk yaşlarda olan dedelerimizden, onların göç hikayelerini dinleyerek büyüyen babalarımızdan ve bu konulara ilgi gösteren araştırmacı yazarlarımızın yazılarından yararlanarak cevaplar vermeye çalışacağız.
Karaçay-Malkarlı Atalarımız Niçin Göç Etmek İstediler?
Karaçay-Malkarlı atalarımızın muhaceretinin sebepleri tabii olarak birden fazladır. Bu sebeplerden birincisi, asıl ve en etkili olanı, göçe "Hicret" niteliği kazandıranı "İslamiyet", "İslam diyarında yaşama ve kutsal topraklara yakın olma isteği'dir. Diğer sebepler ise göç olayına zemin hazırlayan, göçün boyutunu ve etkileyen yardımcı sebeplerdir. Göç eden Karaçaylılar'ın hemen hemen hepsi birinci sebebi ön planda tutmuşlar ve önemle vurgulamışlardır.
Kafkasya bölgesinde İslamiyet'in yaygınlaşması ve halkın teveccühü ile yükselişe geçmesi, bilhassa Karaçay-Malkarlılar'ın da katılarak büyük kahramanlıklar gösterdiği Şeyh Şamil gazavatının hüzünlü sonu ile beraber Karaçay-Malkarlılar arasında "İslam diyarında yaşama ve kutsal topraklara yakın olma isteği" belirginleşmeye başlamıştır. İslam dininin vecibelerinin Karaçay gelenekleriyle özdeşleştirilerek dinin sosyal hayata yansıtıldığı ve etkin hale getirildiği bu dönemlerde Atavatan Türkiye'ye göç eden Karaçay-Malkarlılar bu göçleri İslam diyarına, kutsal topraklara mistik bir hicret olarak görmüşlerdir, Karaçaylılar arasında hicret olgusunun güçlenmesinde göçten önce Hacca giden Karaçay büyüklerinin de etkisi olmuştur.
O dönemde (XIX.yüzyıl) Hac farizalarını yerine getirmek için üç Karaçay büyüğü Baykullanı Başçı Haci (Tavlanlanı ataları), Bolurlanı Ishak (Ustacannı atası) ve Golalanı Haci (Haciulu Hamitni atası) Mekke ve Medine'ye gidiyorlar. Bu Karaçaylılar, hayran oldukları kutsal topraklardan dönerken Şam vilayetine uğruyorlar. Şam'a daha önceden (1882-1885) göç edip yerleşen Karaçaylıları) buluyorlar. Onlara misafir olup görüştükten sonra kutsal toprakların yakınında Osmanlı'nın kültür merkezlerinden biri olan ve aynı zamanda kendi akrabalarının da bulunduğu bu şehre hicret etmeyi akıllarına koyuyorlar. Bu üç Hacı, Karacay'a döner dönmez kutsal toprakları, Şam şehrini, oradaki Karaçaylıları birer birer anlatıyorlar. Böylece kutsal topraklara ve Şam'a göç fikri Karaçaylılar arasında yayılıyor.
Rahmetle andığımız bu üç Hacı'dan Baykullanı-Tavlanlanı Haci'ye başı çekip halkı hicrete yönlendirdiği için "Başçı Haci" denilmiştir. Bu üç Hacı ile beraber yine göçten Önce II. Abdülhamit Han zamanında İstanbul'da İslam hukuku alanında tahsil gören Ramazan Efendi (Kurgaklanı Ramazan Kalebek) İstanbul'da Sultan II. Abdülhamit (veya saray erkanı) ile görüşerek gönüllerinde olan hicreti gerçekleştirmek için ilk adımı atmıştır. Bir din uleması olan Ramazan Efendi de tabii ki dini sebeplerle göçü islemiş ve önayak olmuştur. Kasabamızın Kafkasya'da doğmuş olan ve şimdi aramızda olmayıp rahmetle andığımız Aminat ÇAĞAR, İbrahim MİRZA, Hacı Ishak BAĞCI, Hacı Ramazan ÖZDEN gibi büyükleriyle yaptığımız konuşma ve derlemelerde de aynı şekilde dini amaçlı göç sebebinin öne çıkarıldığını görüyoruz.
Kafkasya'dan 10-12 yaşlarında gelen 1311 (Rumi) doğumlu Sılpagarlanı Şıkka kızı Aminat ÇAĞAR ninemiz yaptığımız kayıtlı derlemede şunları söylemektedir: "Tüşündük... Biz gavur kolundabız.... Bılay etmeyik... İgile, akıllıla, biz muhacir bolayık... Biz İslam Türkiya'ga köçeyik... Muhacirlik eteyik della da tüşündüle... Soruştula... İzlelle... Barırga İstegelleni mevcut ettile... Avbekir, Ramazan, Osman Haci, Tuvgan tört kişi biriktile..."
Yine Kafkasya'dan 6-8 yaşlarında gelen 1315 (Rumi) doğumlu Hacı Ishak BAĞCI dedemiz de benzer şekilde şunları söylemektedir: "..Müslüman memlekette caşayık dep muhacir bolganbız... Atalarıbıznı aytganı alayet... Orus'dan da bir kıyınlık körgenibiz coğet... Köçten algın Istampul'da okugan Ramazan Efendi'ge 'Bizge biraz müslüman muhacir kandırıp kellireli mise? 'dep paççah Soltan Hamit sorgandı... Ol da kelip elni başçıları bıla körüşüp halknı Müslüman ellege köçerge allandırgandıla..."
Diğer büyüklerimizden de bu konuda farklı bir söz duymadık. Zaten yazımızın başında dört dizesini aktardığımız hicret eden Karaçaylılar'ın duygu ve düşüncelerini yansıtan ilahi tarzındaki "cır" Karaçay-Malkarlılar'ın Türkiye'ye hicretinin en önemli sebebini çarpıcı bir şekilde ortaya koymakladır.
Aminat ninemizin o günleri yaşarcasına içli bir sesle söylediği ilahinin bizlere çok şey anlatan sözleri, yürek yakan ezgileri bugün dahi kulaklarımda çınlamaktadır:
İnsaallah biz Istampulga keterbiz
İnşaallah biz İslam memleketli bolurbuz
Biz çıkganek hicret ete col alıp
..............................
Biz Istampulda zemzem kuyarbız kumganga
Biz Istambulda tüye soyarbız Kurmanga.
Karaçay-Malkarlı atalarımızın hicretini etkileyen ve yardımcı sebepler olarak nitelendirdiğimiz göç sebeplerinden birincisi Kafkasya'nın tarihi ve stratejik konumu ile doğru orantılı olarak bütün Kuzey Kafkasyalılarda beraber Karaçay-Malkarlılar'ın Ruslarla giriştikleri çetin, amansız mücadelelerin, bitmez tükenmez savaşların getirdiği güvensizlik ve belirsizliktir.
Ruslar, Karaçay-Malkar bölgesi gibi stratejik açıdan önemli, dağlık yapısı dolayısıyla kontrol edilmesi çok bölgede böyle savaşçı ve Rus çıkarlarına her zaman karşı olan Müslüman bir halkın varlığını islemiyordu. Bu yüzden Ruslar göçe zorlamamakla beraber engel de olmamışlar, Karaçaylıların isteklerine olumlu cevap vererek göçü kolaylaştırmışlardır.
Yukarıda adlarını andığımız kaynak kişilerimiz başta olmak üzere göç edenlerin tamamı Rusların en ufak bir zorlamada bulunmadığını hatta göç esnasında engelleme çabaları içerisine girdiklerini söylemişlerdir.
Aminat Ninemiz bu konuda şunları beyan ediyor: “... Biz barıbız da bılay turabız... Oruvubuz soruvubuz cokdu... Kel kele bu (Rus) bılay turmaz... Bu ne deseñ da gâvur gâvurdu delle de... Anıçün kettile Türkiya'ga...”
Aynı konuda Hacı Ishak BAĞCI dedemiz de şunları söylemektedir: "... O sağatta Orus'dan bir kıyınlık körgenibiz coğet... Caşavubuz da igiyedi... Orusla'dan 'Nek köçesiz? Bizden ne amanlık kördügüz?' dep allıbızga çıkganla da boldu..."
Tabii bu sözlerden Rusların imana geldiği anlamını çıkartamayız. Kendi iç işleriyle uğraşan ve 1905 ihtilalini yaşayan Rusya o sıralar fırtına öncesi sessizliği andıran bir bekleme içerisindedir.
Nitekim 1917 Sovyet ihtilaliyle Ruslar Karaçay-Malkar katliamına başlamışlar; bu katliamlar 2 Kasım 1943 Karaçay, 8 Mart 1944 Malkar sürgünleriyle soykırım niteliğine bürünerek devam etmiştir. Sanki atalarımız bu fırtınayı önceden sezmişler ve hicret kendilerine nasip olmuştur. Bu göç olayına zemin hazırlayan veya göçü hızlandıran yardımcı sebeplerin ikincisi o zamanki Karaçay-Malkar bölgesinde var olan, geçmişten gelen sosyal ve ekonomik düzene Rusların hepimizce bilinen sebeplerle çomak sokması sonucu oluşan sosyo-ekonomik yapıdaki karışıklıklardır. Rusların, Karaçaylıların ellerinde bulunan toprakları, toprağı bulunmayan Karaçaylılara dağıtma bahanesiyle alıp Rus, Gürcü, vb. yerleşimcilere dağıtması, Karaçaylılar arasında huzursuzluklara sebebiyet vermiştir. Zaten Rusların da istediği buydu.
Elbruz Dağının yüksek yaylalarında, geçit vermez vadilerinde, ormanlarla kaplı dağ köylerinde yaşayan Karaçay-Malkarlılarla baş edemeyen Ruslar yükseklerdeki bu halkı dağ eteklerindeki düzlüklere toprak verme vaadiyle indirip asimile etme veya göçe özendirme yoluna gitmiştir. Buna bağlı olarak göçlerinde çoğunlukla yeni kurulan Ogarı Teberdi, Töben Teberdi, Taşköpür, Cögetey, Mara gibi Karaçay ellerinden olması dikkat çekicidir.
Sonuç olarak asıl ve yardımcı sebepler atalarımızı "göç" düşüncesine sevk etmiş ve Türk boylarının büyük çoğunluğunda görüldüğü üzere Karaçay-Malkarlı atalarımızın bir bölümünün de kulaklarına tarihten gelen “göç... göç... göç..." sesleri çalınmış; buna tarihi ve sosyal ortamla beraber halkın manevi coğrafyasında oluşan Allah aşkı ve peygamber sevgisi de eklenince hicretin gerçekleşmesi kaçınılmaz olmuştur. Allah onlardan razı olsun.
Göç İçin Kimler Önayak oldu ? Nasıl Hazırlıklar Yapıldı?
Yukarıda sıraladığımız sebeplerin oluşturduğu ortam içeresinde Karaçay-Malkarlılar göçe karar veriyorlar. Daha sonra göç ile ilgili ön hazırlıklara girişiliyor. Ön görüşmeleri yapmak üzere bir grup Karaçaylı İstanbul'a gönderiliyor.
Bu kişilerin içerisinde yine kaynak kişilerden öğrendiğimize göre Sılpagarlanı Avbekir (Abek), Baykullanı-Tavlanlanı Osman Haci, Karabaşlanı Tuvganbiy ve Kurgaklanı Ramazan Efendi vardır. Bunlar aynı zamanda göç kafilesinin de ileri gelenleridir. Nitekim Avbekir Başhüyük'ün ilk muhtarıdır. Bu Karaçaylılar İstanbul'a gidip üç ay kalıyorlar. Bu üç ay boyunca Sultan II Abdülhamit (veya saray erkanı) ile görüşüp Şam'a gitmek istediklerini ve kafile olarak geleceklerini belirtiyorlar. Padişahtan geldikleri takdirde her türlü kolaylığın sağlanacağı sözünü alarak Karaçay'a gen dönüyorlar.
Bu heyetin Karaçay'a dönüşünün bir şahidi yine Aminat Nine’dir. Ninemiz İstanbul'dan dönen bu grubun karşılanışını ve yapılan konuşmaları dün gibi hatırladığını bize belirtmiştir. Söylediğine göre bu heyet atlarıyla tepeden görününce halk onları sevinçle karşılamış, etraflarına toplanıp, anlatılanları büyük bir merakla dinlemişlerdir. Aminat ninemizin de akrabası olan Avbekir yanı başında dikilerek kendisini izleyen 10 yaşlarındaki ninemize hediyeler vermiş ve sarı saçlarını okşayarak "İstampulda va mecgitleni başları seni çaçıngça altındandı" demiştir. Tabii ki bu heyettekiler hayran kaldıkları İstanbul'u ballandıra ballandıra anlatmışlar ve padişahtan göç için onay alındığı müjdesini vermişlerdir.
Neticede İstanbul'dan gelen heyetin bu memnuniyet verici ve müjdeli haberiyle beraber hemen hazırlıklara girişilir. Bir heyetle gidilerek Rus makamlarından da usulen izin alınır. Göç etmek isteyenlerin isimleri ve sayısı tespit edilir. Novorossiysk (Nebretey) liman şehrinden iki gemi kiralanır. Hicret günü belirlenir. Göç edecekler ellerinde bulunan mallarını, mülklerini, hayvanlarını satma telaşına düşerler. Büyük çoğunluk sürenin darlığı sebebiyle hayvanlarını yok pahasına satmış, ev, arazi gibi mülklerini de satamamışlardır. Artık yüzler İstanbul'a ve kutsal topraklara dönmüş; yola çıkılacak gün beklenilmeye başlanmıştır.
Göç Ne Zaman ve Nasıl Başladı ?
Yukarıda belirttiğimiz gibi hızlı bir şekilde son hazırlıklar tamamlanır ve hicret günü, ayrılık vakti gelip çatar. Muhaceretin başlangıcı da bilinçli olarak veya Cenab-ı Allah'ın bir hikmeti olarak bir dini bayram gününe, Ramazan Bayramı'nın ilk gününe rast getirilmiş veya rast gelmiştir. Karaçay-Malkarlılar yeni takvimle 1905 yılında, o zaman kullanılan rumi takvime göre de 1321 yılında ve Kasım ayında hicrete başlamışlardır. Gün olarak bilemiyoruz ama inşallah o bilgiye de ulaşırız.
Bildiğimiz, yukarıda belirttiğimiz gibi Karaçay-Malkarlıların "Oraza Bayram" dedikleri Ramazan Bayramı'nın birinci günü bayram namazının kılınması ve hüzünlü helalleşmeden sonra birkaç yorgan döşek ve daha çok imanlarından, hatıralarından ve umutlarından oluşan yükleriyle dualar ederek.tekbirler getirerek ve göz yaşlan içerisinde kadınlar ve çocuklar öküz arabaları ile erkekler atlarla hicrete başlamışlardır. Hicretin Ramazan Ayı'nın birinci günü yapıldığı ve yolda oruç tutulduğu da büyüklerimiz tarafından söylenmektedir. Bu tutulan oruçlar acaba farz olan Ramazan orucu muydu? Yoksa Karaçaylılar'ın çokça tuttukları şükür oruçları mıydı? Bunu tam olarak bilemiyoruz. Aminat ninemiz ise Ramazan Bayramı'nın birinci gününde helalleşmeden sonra öküz arabaları ve atlarla yola çıktıklarını belirtmektedir. Ancak Cuma gününe "Bayrım kün" diyen Karaçaylılar için orucun başlangıcı da "Oraza Bayram" olarak görülebilir. Buradan hareketle ninemizin söylediği "Oraza Bayram'ın birinci günü Ramazan Ayı'nın birinci günü de olabilir. Her iki halde de Müslümanlar İçin bayram olan bir günde hicrete başlanmıştır. Tabii yüreklerde doğup büyüdükleri topraklardan ve akrabalarından ayrılmanın hüznü, biraz heyecan ve dillerde İse öküz arabalarında ve yol boyunca kadın ve çocukların hep beraber söyledikleri hayal edilen İslam beldelerinin bilhassa İstanbul'un ve Şam'ın zikirleri.
Dillerde İstanbul ve gidilecek asıl hedef olan Şam'ın zikirleriyle (Evveli Şam, ahiri Şam La ilahe illallah) yollara koyulan umut yüklü Karaçay kafilesinin ilk uğrak yeri Adige özerk bölgesi sınırları içerisinde kalan, Maykop şehri yakınlarında bulunan Labinsky şehridir. Bu şehir, Karaçaylılar'ın ikinci hedefi olan Novorossiysk limanına demir yolu hattıyla bağlıdır. Karaçay kafilesi, atlar ve öküz arabalarıyla yapılan zorlu bir kara yolculuğundan sonra Labinsky şehrine ulaşır ve burada trene binerek Novorossiysk'e doğru yola koyulurlar. Bu demir yolu yolculuğu esnasında yaşanan bir olayı en önemli kaynaklarımızdan olan Aminat ninemiz şöyle anlatmaktadır:
"... Annan sora eki keme tuttula, ala, ol adamla. Annan sora herkes kolundagı malçıgın sattı. Ramazan Bayramı'nı sabahında hicret ettik. Biz alaydan nemege keldik, Lebinisge'ge keldik. Lebinisge'de trennge mindik da alaydan Nebretey'ge kelirken bılay karadık. Bılay yüksek bir çerden bir asger cürüdü. Bizni allıbızga asger çürüdü. Tren da akırın boldu... Akırın boldu...Turdurdu. Soradan emir keldi... "Cürügüz" delle. Asgerle çevirdile. "Bu kadar bir bizni adamıbız nek ketesiz? Nedi bılaga bizni nemebiz, ziyanıbız? Nedi şıkayatları?" dep asger cürüdü: iymegiz dep. Annan sora keldik, alayda "Ogay, müsaade etgenbiz. "delle... Alaydan kemege mindik..."
Yani, içlerinde Aminat ninemizin de bulunduğu Karaçay kafilesini taşıyan tren katarı bir dağ yamacında Rus askerleri tarafından durdurulmuş, niçin göç ettikleri sorgulanmış ve Çar'dan izin aldıkları öğrenilince de yollarına devam etmelerine müsaade edilmiştir.
Daha sonra kafile Novorossiysk limanına ulaşmış ve burada daha önceden kiralanan iki gemiye binerek İstanbul'a doğru yola koyulmuşlardır.
Elveda Kafkasya
Karaçay-Malkarlı atalarımız, ata yurttan ve sevdiklerinden ayrılmanın acısını en çok limanda gemilere binerken yaşamışlardır. Bir yanda doğup büyüdükleri ata yurtları ve sevdikleri, diğer yanda onları yurtlarından ayıracak olan.hırçın, dalgalı Karadeniz ve umutları. Bir canavar gibi onları yutmak için bekleyen Karadeniz'i aşmak için yolculuğun başından beri dualar edilmiş, tişmekler (lokma tatlıları) dağıtılıştır. İşte, o Karadeniz'i aşma, ata yurttan ayrılma zamanı artık gelip çatmıştır. Kimi anasından, babasından; kimi kardeşinden, bacısından ayrılmanın acısıyla feryat etmiş; gözyaşları, hıçkırıklar ve dualar birbirine karışmıştır. Uğurlamaya gelenler için de durum pek farklı olmamıştır. Neticede gemiler arzu edilen hedefe doğru yola koyulmuşlardır.
Umut yüklü iki geminin Karadeniz'deki yolculuğu oldukça zorlu geçmiştir. Denize alışkın olmayan bu dağlı halkı deniz yolculuğu bir hayli sarsmıştır. Deniz yolculuğu sırasında gemide oruç tutulduğu ve doğumların olduğu bütün kaynak kişilerimizce belirtilmiştir. Tabii ki hicretin misyonuna uygun olarak dualar ve zikirler her aşamada devam etmektedir.
Merhaba İstanbul
Daha sonra bu iki gemiyle İstanbul'a gelinir. Gemiler Tuzla limanına demir atarlar. Kafilenin daha önce bahsettiğimiz ileri gelenleri gemiden inerek kaynak kişilerin çoğunluğuna göre Sultan II. Abdülhamıt Han'ın veya saray çevresinden bir paşanın huzuruna çıkmışlar ve daha önceki görüşmeye istinaden "Biz geldik, ne yapacaksanız yapın." demişlerdir. Bu arada Şam’a gitme isteklerini de vurgulamışlardır. Karaçay ileri gelenleri saraydan yine ilgi ve iltifat görürler.
Abdülhamit Han, Kafkas dağlarından gelen, güzel, gösterişli ve kültürlü insanların Şam'ın çöl iklimine dayanamayacağını düşünerek, onların ikna yoluyla Şam'a gitmelerinin engellenmesini, İstanbul'a veya Anadolu'nun uygun bir bölgesine yerleştirilmelerini emrindekilere buyurur. Bu teklif Karaçay ileri gelenlerine iletilir. Gemideki Karaçaylılar arasında ikilem oluşur. Bir kısmı Anadolu'ya yerleşmeye razı olmakta, bir kısmı ise Şam'a gitmekte ısrar etmektedir. Tuzla limanında demirleyen gemilerde bekleyen Karaçaylılar, bu gelişme üzerine kaynak kişilerimizden H. İshak BAĞCI'nın belirttiğine göre "rey"e başvurmuşlardır. Yine kaynak kişimize göre oylamayı Anadolu'ya yerleşmeyi isteyenler kazanmış ve Anadolu içlerine doğru hareket edilmiştir.
Bu konuda değişik rivayetlerde vardır. Bir rivayete göre Abdülhamit Han sarayının bahçesinden İstanbul boğazını ve limanları seyrederken bir gemiden bir grup insanın indiğini görür. Yanındaki zevata bu boylu-poslu, güzel insanların kimler olduğunun araştırılmasını emreder. Padişahın adamları gemilere gelirler ve gemilerde bulunanların Şam'a gitmek için yola çıkan Karaçaylılar olduğunu öğrenirler. Bu bilgileri padişaha iletirler. Padişah durumu öğrenince emrindekilere: "Bu dağlı, güzel insanlar çöl kumuna, çöl sıcağına dayanamazlar, telef olurlar; onları İstanbul'a veya Anadolu'ya yerleşmeye ikna edin." talimatını verir. Böylece Karaçay kafilesi padişah ve zevatı tarafından Anadolu'ya yönlendirilir.Ancak Karaçaylılar Şam'a gitmekte yine ısrarcı olmuşlar; İstanbul'a yerleşme önerisini reddetmişlerdir.
Sonuç olarak Şam'a gitmek veya Anadolu'ya yerleşme arzusuyla Karaçaylılar'ı taşıyan iki gemi üç gündür demirli bulundukları Tuzla limanından hareket eder ve İzmit limanına demir atarlar. İzmit limanından Anadolu içlerine ve Şam'a doğru yol alınacaktır. Bizim yine kaynak kişilerin tamamından aldığımız izlenim, Karaçaylılar'ın büyük bölümünün her şeye rağmen Konya'ya yerleşmeyi düşünmedikleri, Şam'a yerleşmeyi düşündükleri yönündedir.
Yolun Sonu Anadolu
İzmit'te yol kumanyaları verilerek trene bindirilen Karaçay kafilesi Anadolu'nun içlerine doğru yol alırlar. Bu arada, o günün şartlarında uzun, yorucu geçen yolculuğun ve iklim değişikliklerinin olumsuz etkisi Karaçaylılar arasında görülmeye başlar. Çocuklar ve yaşlılar başta olmak üzere çeşitli rahatsızlıklar, bilhassa salgın halinde göz rahatsızlıkları ortaya çıkar. Bu rahatsızlıklar kafilenin Konya'ya inmesinde ve daha sonra yerleşmelerinde etken olacaktır. Ayrıca, kaynak kişilerimizden Kadir Özkan'ın belirttiğine göre Sultan Abdülhamit Han, Karaçaylı muhacirlerin ikna yoluyla veya kandırılarak Konya bölgesine yerleştirilmelerini emreden telgrafı daha önceden o dönemin Konya valisi Faik Bey'e göndermiştir. Tel emrini alan Faik Bey, Karaçay kafilesini karşılamak ve yerleştirmek için gerekli hazırlıkları yapmış; Karaçaylı muhacirleri istasyondan şehir merkezine taşımak için o zamanın yaylı arabalarından ve faytonlarından onlarcasını istasyonda hazır bulundurmuştur.
Karaçay kafilesini taşıyan tren bir akşam vakti Konya garına girer. Kafile Konya valisi tarafından törenle karşılanır. Kafilenin ileri gelenleri Faik Bey ile görüşürler. Faik Bey, kafilenin ileri gelenlerine Karaçaylılar'ın Konya'ya yerleşmelerinden memnuniyet duyacaklarını ve istedikleri bir bölgeye yerleştirilebileceklerini söyler. Bu teklif de çoğunluk tarafından kabul görmez. "Biz Şam için yola çıktık, Şam'a gideceğiz." derler ve trenden inmezler. Bunun üzerine Faik Bey ileri gelenlere günlerdir yolculuk yaptıklarını, yorgun ve hasta olduklarını, birkaç gün Konya'da dinlendikten sonra yollarına devam edebileceklerini belirterek halkı inmek için razı etmelerini ister. Bu teklif üzerine gerçekten de yorgun olan kafile halkı, göz hastalığının yanı sıra iklim değişikliği ve bakımsızlık sonucu hastalanmaya başlayan çocukları ve yaşlıları da düşünerek trenden inmeye razı olurlar.
Trenden bu şekilde indirilen Karaçay kafilesi, istasyonda hazır tutulan yaylı ve faytonlarla Konya'nın Sedirler, Araplar, Kadınlar Pazarı, Şerafettin Camii ve Eski Garaj gibi semtlerin civarında bulunan ev, misafirhane ve hanlara yerleştirilirler.
Karaçay kafilesinin Konya'ya gelişini ve yerleşmelerini Aminat ninemiz şöyle anlatmaktadır: "... Konya'ga keldik trenle. Trennge minngenleyibizge azık da herdi...Hokumat berdi. Keldik Konyağa. Bılay akşam vakti keldik. Konya'da bütün Konya'nı arbası... Bizden hareket etti... Hebbibizni boş cerlege, cayılır cerlege misafir aldı bizni Konya... Annan sora cartıbız bılayda kalığa istemelle. Istemegenlerinde alaga ayttıla, "Bılaylanı karağız delle, izlegiz" delle... Bol... O zamanlada her zat cerideyit. Bizni Avbekir, bizni Konyaga aldı, bılayga, izlelle, aralla, begengen cerlerinden bılayını bergendile... "Köbtü cer delle..."
Geçici olarak Konya'ya yerleşen Karaçay-Malkarlı atalarımızın barınma ve beslenme ihtiyaçları devlet tarafından karşılanmış ve yardımcı olunmuştur. Ancak, umduklarını bulamayarak yolculuğun İstanbul ve Konya aşamalarında Kafkasya'ya geri dönenler de olmuştur.
Bir kısım Karaçaylı da daha önceki yıllarda yaşanan Karaçay göçleri esnasında Afyon ve Eskişehir civarına yerleşmiş olan akrabalarının yanma gitmek üzere Lokman Bey, Nanuv, Avbekir, Tuvgan Haci önderliğinde Afyon, Eskişehir ve Ankara bölgelerine geçmişlerdir. Konya şehir merkezine yerleşen Karaçaylılar şehirde kalmaktan hoşnut değildirler. Valiliğin şehre yerleşme ve ticaret için destek verme teklifleri de kabul görmez. Faik Bey, Karaçay ileri gelenlerine yerleşecekleri bölgeyi beğenmeleri için iki yaylı araba temin eder. Bir grup Karaçaylı Konya çevresini Beyşehir bölgesi, Ereğli bölgesi ve daha sonra da Cihanbeyli bölgesi olmak üzere sırayla dolaşırlar.
Cihanbeyli tarafını gezerken şimdiki Başhüyük'ün bulunduğu bölgeyi görürler ve beğenirler. Karaçaylılar'ı bu bölgeye yerleşmeye iten en önemli unsurlardan biri arazinin sulak ve diz boyu otlarla örtülü olması; yani hayvancılığa elverişli olmasıdır. Bilhassa Kafkasya'dan tanıdıkları "gelev" adlı otun o bölgede çokça bulunması Karaçaylılar'ın o bölgeye yerleşme kararı vermesinde etkili olmuştur. Konya'ya ve daha sonra Başhüyük'e yerleşme ile ilgili olarak Aminat ninemiz şöyle devam etmektedir:
"... Akdoğan'nı da berligelle...Annan sora hu canında muhacir boğan cerni de (Karatepe) berligelle. Beş çerde köylü bolduk cerleşdik. Bizge kelgelleyibizge, bizge bir cıl bolmayın bılayını (Başhüyük'teki üyleni) hep o kadar devam ettile; üy işlelle. Annan sora hem aşarık berdile, ögüz para berdile, puluh para berdile; bizni güzelça cerleştirdile Türkiya'ga..."
Karaçaylılar'in Konya şehir merkezinde bir buçuk veya iki yıl kaldıkları tahmin edilmektedir. Kasabamızın eski muhtarlarından İbrahim Mirza dedemiz de TRT tarafından yetmişi yıllarda çekilen ve Başhüyük'ü tanıtan programda "1321'de çıktık, 1322'de (Rumi) yerleştik." demektedir. Biz Konya'da geçen sürenin tam iki yıl olmasa da bir yıldan fazla olduğunu düşünüyoruz. Başhüyük'e yerleşme tarihinin 1907 yılı bahar ayları olduğunu tahmin ediyoruz. Karaçay-Malkarlı atalarımızın Konya'da yaşadıkları bir-iki yıllık dönem ile ilgili bilgiler oldukça azdır.
Bildiğimiz kadarıyla Karaçaylılar devletimizden ve Konya halkından ilgi ve iltifat görmüşlerdir. Ancak ayrı kültür ve geleneklere sahip olmanın getirdiği bir takım olaylar olmuştur. Bu olayların bir kısmı halen Karaçaylılar arasında dilden dile anlatılarak yaşamaktadır. İnşallah Konya'da ve Başhüyük'e ilk yerleşme esnasında yaşanan ve bugün çoğu bize gülünç gelen bu olayları ayrı bir çalışmayla sizlere aktaracağız.
Dağlı kültürüne sahip olan Karaçaylılar önce "Hoş geldiniz" deyip, yemek yedirilip sonra da para istenmesini yani lokantaları yadırgamışlardır. Misafirden veya herhangi bir yolcudan yiyecek ve içecek için para alınması, sıradan bir yolcu için bile rahatlıkla bir kuzu kesen Karaçaylılar tarafından ayıplanmış. Sebze yeme alışkanlığı olmayan Karaçaylılar kendilerine verilen domates, biber, patlıcan vb. sebzeleri yememişler gizlice çöpe atmışlardır. Karaçay-Malkar Türkçesi'ni konuşan Karaçaylılar temelde Türk dilinin bir kolunu konuşmalarına rağmen şive farklılıklarından doğan problemler yaşamışlardır. Şehir merkezinde sabahın erken saatlerinde boza satan satıcıların "Boza...sıcak booza.." diye yüksek sesle bağırmalarına alışamayan Karaçaylılar her defasında yataklarından fırlayıp, ellerinde kamalarla imdada koşmuşlardır.
Karaçaylılar'ın Konya'da yaşadıkları sırda çeşitli işler yapmaya başladıkları, bir kısmının kendileri için yapılan evlerin inşaatlarında ücretle çalıştıkları bilinmektedir. Tamamı devletin bütçesinden ve Sultan Abdülhamit Han'ın emriyle yapılan evler bir-bir buçuk yıl gibi kısa bir sürede bitirilmiştir. Köyün Osmanlı hilali şeklinde olan planının Abdülhamit Han tarafından yeni yerleşim bölgelerinde uygulanmak üzere hazırlandığı bilinmektedir. Bu duruma binaen köye ilk olarak "Ümran-ı Hamidiye" adı verilmiştir. Cumhuriyetten sonra adı "Başhüyük" olarak değiştirilmiştir.
Başhüyük... Başhüyük...
1907 yılı bahar aylarında yapılan bir devlet töreni ile Başhüyük'e yerleşilir. Bu törenle ilgili fotoğraflarda görüldüğü gibi törene ilgi büyüktür. Devlet erkanı, Konya'nın ileri gelenleri vagonları çiçekler ve bayraklarla süslenmiş trenle Konar istasyonuna inmişler, yürüyerek köye ulaşmışlar ve töreni gerçekleştirmişlerdir. O zamanın Konya valisi olan Faik Bey tarafından kurulan bando ekibi Başhüyük'teki açılışa vali beyle beraber katılmıştır.
Başhüyük'te de evler bayraklarla, çiçeklerle süslenmiş; dergimizin kapağındaki fotoğrafta da görüldüğü üzere tören alanının ortasına o dönemin devlet törenlerine uygun olarak Padişahım çok yaşa!" ibaresi bulunan büyük ve süslü bir tak kurulmuştur. Dualar ve tekbirler eşliğinde köy ikamete açılmıştır. Karaçay-Malkarlı atalarımızın muhacereti 1905, yılı Kasım ayında dualar ve tekbirlerle Kuzey Kafkasya Karaçay bölgesinden başlamış, 1907 yılının bahar aylarında yine dualar ve tekbirlerle Başhüyük'e yerleşmeleriyle son bulmuştur. Allah onlardan razı olsun. Ne mutlu Allah rızası için hicret eden atalarımıza! Ne mutlu atalarına layık olabilen torunlarına!
KAYNAK KİŞİLER
Aminat ÇAĞAR
İbrahim MİRZA
Hacı İshak BAĞCI
Hacı Ramazan ÖZDEN
Yusuf GOCİYAOĞLU
Kadir ÖZKAN
Celal ADİLOĞLU
KAYNAKLAR
TAVKUL, Ufuk: "Kafkasya Dağlılarında Hayat ve Kültür" lstanbul-1993
TAVKUL, Ufuk: "Karaçay-Balkarlar" Ankara –2003
BİCE, Hayati: "Kafkasya'dan Anadolu'ya Göçler" Ankara-1991
ASLANBEK, Mahmut: "Karacay-Malkar Türklerinin Faciası" Ankara-1952
_____________________________________________
Abdurrahman Bağcı, Kafkas Dağlarından Konya Ovasına,
Başhüyük Karaçay-Malkar Türklerinin Muhacereti,
Başhüyük Karaçay-Malkar Derneği Dergisi, 1. ve 2. Sayılar.
_____________________________________________