Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Genel

KAFKASYA'NIN KÜÇÜK İNCİSİ: LİDYA BATÇAYEVA

Karaçay-Çerkes ve Abhazya'nın saygıdeğer sanatçısı Lidya BATÇAYEVA'nın ismi, müzik severler tarafından 35 seneyi aşkın bir süredir bilinmektedir. Ona baktığımız zaman çok kısa bir süre önce 51. yaş gününü kutladığına inanmak pek mümkün değil. Memleketteki izleyicilerin ona karşı farklı tutumları olduğunu görebiliriz; ona hayrandırlar ve eleştirirler, onu severler ve ondan nefret ederler, ancak o hiç kimseye karşı kayıtsız ve umursamaz bir tavır sergilemez.

“Kafkasya'nın Küçük İncisi”, “Güney Rusya'nın Yıldızı”, “Şarkıların Kraliçesi”, “Memleketin Altın Sesi”, “Yaşayan Efsane” gibi sıfatlar farklı zamanlarda onu eleştiren ve ödüllendiren basın ve medya eleştirmenlerinin ona verdikleri sıfatların sadece küçük bir kısmıdır. Onun şarkıları, genç ve yaşlı bütün kuşaklar tarafından sevilerek beğeniyle dinlenir. Memleketimizin sahne ufuklarında, ondan daha müstesna ve parlak bir yıldız olmadığı bilinen bir gerçektir.

Güçlü, büyüleyici bir ses. Kendine özgü üslup ve yorum... Farklı stillerde seslendirmiş olduğu eserlerindeki o ustaca ahenk sadece Karaçay-Çerkeste değil, Türkiye, Suriye, Amerika ve Moskova gibi yurtdışındaki bölgelerde de, izleyicilerinin sevgi ve saygısının yanında, onu haklı bir başarıya götürmüştür.

Belki çok alışılmış bir söylem gibi gelecek, ama o daha beş yaşlarındayken, günün birinde iyi bir sanatçı olacağından emindi. Her zaman ve her yerde şarkı söylerdi. Onun güçlü ve pek de çocuksu olmayan güzel ve çınlayan sesi, bütün yöreye yayılmıştı. Bunu duymak dahi istemeyen babasından defalarca azar işitti. Ancak bu davasına olan inancı daha da artmıştı. Hiçbir şeye bakmaksızın, müziğin onun hayatını adadığı bir iş ve meslek olacağını kavraması çok daha sonra gerçekleşti.

Her şey 1970 yılında Bölgesel Şarkı Yarışmasını kazanmasının ardından, ünlü besteci Aslan DAUROV 'un kulise gelerek ve herkesin huzurunda; “Biliyorum, sen büyük bir sanatçı olacaksın” demesinden sonra başladı. Galiba o an, en mutlu insan oydu ve kesin olarak sanatçı olmaya o zaman karar verdi. Daha sonra Lidiya 'yı Karaçaydaki VİA “Dombay” Organizasyonuna solist olarak davet ettiler. Orada ilk defa ünlü yorumcu Horlam ALİYEV ile tanıştı. Genç ve henüz yolun başındaki bir yorumcu için böylesine tanınmış bir usta ile aynı ortamda çalışmak büyük bir onur ve iyi bir okul olmuştu.

1974 yılında , memleketteki en güçlü merkez olan, profesyonel yorumcular yetiştiren VTMEİ 'ye (Birleşik Sahne Sanatları Merkezi) kabul ettiler. Seçilmiş olanların bu merkezde vokal sanatı eğitimi almaları onlar adına büyük bir şanstı. Oraya sokaktan kimseyi almıyorlardı. Oraya, o zamanlar Parti Bölge Komitesi ve Kültür Merkezini yöneten, koruyucu meleği R.Kasayeva 'nın uğurlu elleri sayesinde girebilmişti.

Lidya ABDUL-KERİMOVNA, bugün dahi, kendisine böyle bir okula geçiş imkanı tanıdığından dolayı bu harikulade kadına minnettardır. ki, Lidiya BATÇAYEVA adlı pırlantanın eşsiz yeteneği bütün cihetiyle o zaman parıldamağa başlamıştır. Müstesna müzik adamı ve eğitimci G.P.Vinogradov 'un elinde, Roza RIMBAYEVA (Kazakistan Devlet Sanatçısı), Valentina TOLKUNOVA gibi isimlerle aynı sınıflarda eğitim görmüştür.

Vinogradov, Batçayeva'yı opera sahnesinde yer alması için hazırlıyordu. Çünkü sahne yorumculuğunu etrafı kafesli bir yorumculuğa benzetiyordu, üstelik memlekette böylesine geniş diapazon sahibi, 4,5 Oktavlık, güçlü bir ses sayılır derecede azdı. Vinogradov onun büyülü sesine içtenlikle hayrandı. Batçayeva en zor notaları zorlanmadan kullanabiliyor ve müziğe dair her şey onun yönetimi altında idi. Vinogradov Batçaveya ile en iyi öğrencisi sıfatı ile gurur duyuyordu, ve müzik dünyasında herkesçe tanınan, nüfuzlu müzik adamları; Oleg LUNDSTREM ve David TUMMANOV gibi şahsiyetlerle tanıştırmıştı. Lundstrem onun yorumunu duyduğunda, haykırarak; “Tanrım! Bu nasıl bir ses! Seni Avrupa ve Amerika bekliyor. Bütün dünya senin ayaklarını altında olacaktır.” demiştir. Batçayeva dünyaca tanınmanın sadece iki adım ötesindeydi., ve bunlar sadece basit birkaç güzel sözden ibaret değildi. Ancak alınyazısının takdiri farklıydı.

1975 yılında , kültür günleri çerçevesinde KÇAO ve VİA “Abazinka” Organizasyonları ile birlikte Abhazya 'ya gitti. Onların binlerce kişilik stadiumdaki bu ortak sahne çalışması, kulakları sağır edecek derecede bir başarı elde etti. Büyülenmiş topluluk uzun süre Lidiya 'yı sahneden ayrılmasına izin vermedi. Onun sesi ile gönülleri fethedilen Abhazlar, ona “Devlet Sanatçısı” unvanını takdim ettiler. Anavatanlarında onları milli kahraman gibi karşıladılar; kurbanlar kesildi ve kazanlar kaynamaya başladı.

İşte tamda o zaman sevdiği erkekle karşılaştı. Sevdiği erkekte sanat dünyasındandı. “ Elbruz ” isimli Devlet Halk Dansları Topluluğunda yer alıyordu. Kısa bir süre sonra evlendiler. Ve kızları Rada dünyaya geldi.

Maalesef, mentalitemiz gereği, bizde Kafkasyada sıkça olduğu gibi, Moskova Sahnesinde yer alma hayalleriyle vedalaşma zamanı gelmişti. Ancak hayallerinde olduğu gibi, mutlu bir evlilik hayatının da gerçekleşmesi mümkün olmamıştı. Kızlarının doğumundan kısa bir süre sonra ayrıldılar. Ve L.Abdul-Kerimovna hayatında ilk defa kendini yalnız hissetti. Umutsuzluğun ortasındaydı, ne yapması gerektiğini, hayatını nasıl devam ettirmesi gerektiğini bilmiyordu. Bu zor günlerinde onu destekleyen ebeveynleri dışında dünyada onun için başka kimse yokmuş gibi geliyordu. Onları, küçük Rada 'yı yanlarına alarak bakımını üstlenmişler ve; “Kızım, hiçbir şey için endişelenme. Git sanatını icra et. Her şey çok güzel olacak” demişlerdi. Anne ve babasının göstermiş olduğu bu destek için Lidiya bugün dahi minnettardır.

Sahne onu hayata döndürmüştü. Bir defasında bana; “Albert, ben sadece sahnede yaşıyor, ve sadece sahnede gerçekten mutluyum” demişti. Sahneyi ve şarkı söylemeyi, öylesine sadakatle ve fedakarlıkla seviyor ki, belki de gerçek bir yıldız, ancak Lidiya Abdul-Kerimovna gibi olabilir. Sahne hayatına dönüşü çok parlak ve bir o kadar muhteşem oldu. Sahneye dönüşü, bugün dahi kartviziti sayılan R.Botaşevanın “ ATA CURTUMA” (Ata Yurduma) isimli şarkısını yorumlayarak kutlamıştır. Bu şarkı ona görülmedik bir başarı sağlamıştı, ve neredeyse Karaçay Halkının Milli Marşı olmak üzereydi. (Türkiyede halk tarafından beğeni ve sevgiyle dinlenen meşhur sanatcımız Müşerref Akay Hanımefendinin seslendirdiği MEMLEKETİM şarkısı geliyor aklımıza). Ve fakat halkın saygısını kazanan bu şarkı, aynı ölçüde yönetimin hoşnutsuzluğunu kazanmıştı. Parti Bölge Komitesinin Birinci Sekreteri İnjievskiy ve Bölge Komitesinin Sekreteri V.Hubiyev onu milliyetçilikle suçluyorlardı! Batçaeva 'ya rahatça çalışma imkanı vermiyorlardı. Herkes ondan yüz çevirmişti. O zamanlar ne çektiğini bir tek Yüce Allah bilir. (Mamafih şimdi bile rahat yok.) Yönetimin ona karşı tavrı belirgin bir şekilde kuşku doluydu. Şaşırtıcı, ancak gerçek. Halk onu ne kadar çok severse, Yönetim de ondan o ölçüde nefret ediyordu. Bu galiba, çenesini tutamamasından dolayı böyleydi. Her şey çok güzel, her şey çok iyi havasında olamaz, kimseyi pohpohlayamazdı. Görünen o ki; bizim diğer bazı yıldızlarımızdan onu ayrı kılan şeyi bu angaje olmamasıyla açıklayabiliriz. Mamafih o, “Saray Şarkıcısı” olmayı hiç istemedi, ve olamazdı. O karakterde biri değildi. Halk arasında ona “Halkın Küçük Hakikati” diyorlar.

1994 yılında , bürokrasinin ilgisizliğinden yorulmuş olarak; ve yol değirmenleriyle daha fazla mücadele etmek istememsinden dolayı yurtdışına gider. Türkiye tarafından gösterilen kabul, gerçek anlamda Krallara yaraşır tarzdaydı. Kelimenin tam anlamıyla her imkan sağlanmıştı: Ankara'nın en iyi otelinde suit, özel korumalı limuzin, en güzel yiyecekler, solaryum, masaj, TV çekimleri vs. Orada ilk defa kendisini gerçek bir yıldız gibi hissetmişti. Türkiye'nin en iyi orkestra şeflerinden Bülent Demir Ormanlı, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasına Lidya'yı solist olarak davet etmişti. Cumhurbaşkanı Demirel'in kendisi onun yeteneğinin hayranıydı. En sonunda Karaçay-Çerkeste elde edemediği, hayal ettiği her şey onun olmuştu.

Ancak 1998 yılında beklenmedik bir şekilde kontratını iptal eder ve tarihi anavatanına döner. Bürokrasinin her seviyeden lakayt tavırlarını; normal bir iş için gerekli şartlardan yoksunluğu; sefil bir maaşı; Kültür Merkezinin terkedilmiş birimindeki bir işi; Türkiye'de yaşamakta olduğu güzel bir hayata ve süper yıldızlığa tercih eder. Bir defasında benim “peki niçin?” soruma şöyle cevap vermişti:

“Albert, ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Kirli ve kapalı şeyler. Burada her ne kadar çok kir ve pislik olursa olsun; bu aynı zamanda benim de kir ve pisliğim; ve ben bunu seviyorum. Benim evim burası. Ailem, arkadaşlarım burada. Ve en önemlisi ATA CURTUM burası”. Sanırım bununla her şey söylenmiş oluyor.

__________________________________________

Çeviren: İsa Doğan
www.elbrusoid.org/content/musics/p153866.shtml
www.afyonkaracay.com
_________________________________________

kamatur.org

Karaçay Malkar Türkiye

Off Canvas sidebar is empty

Login

{loadmoduleid ? string:? string:? string:? string:? string:? string:? string:? string:? string:? string:261 ? ? ? ? ? ? ? ? ? ?}