Off Canvas sidebar is empty

Edebiyat

Karaçay Malkar Edebiyatı ile ilgili Makaleler

KARAÇAY-MALKAR HALK EDEBİYATI

Halk edebiyatı, Karaçaylılar ve Malkarlıların hayatında, yazı ve matbaadan önce, çok büyük yer almış; ağızdan ağıza, nesilden nesile geçen, halkın sevinçli, hüzünlü günlerinde cesaret ve güç veren bir yol arkadaşı olmuştur. Halk, hayatının zor­lukları içinde de gönülden yapılmış bu eserleri kaybetmemiş, bu güne kadar korumuştur. Dağlıların yürek zenginliklerini açıklamada halk edebiyatının anlamı çok büyüktür.

Asırlar boyunca halk edebiyatı eserlerinde halkın kaderi, tarihi, psikolojisi, adet-töreleri, dünyalarının anla­mı vb. gösterile gelmiştir. Bunlarda biz halkın, hayata bakış ve duygularının zamana göre nasıl değişerek geldiğıni görüyoruz. Halk, kendi yürekten duygularını, güzel dileklerini, umutlarıını, acılarını, nasıp ve doğruluk için nasıl uğraş verdiğini de onlarda tasvir etmiştir.

Kısacası, halk edebiyatı hem halkın hayatın, tarihini bilmemize yardım etmekte, hem de onları gelecek nesiller için korumaktadır. Halk eserlerinin Karaçay-Malkar edebiyatının kurulması ve büyümesinde anlamlarının çok büyük olduğuna, Möçülanı Kâzım, Semenlenı Sımayıl, Şahmurzalanı Said, Otarlanı Kerim, Kuliylanı Kaysın, Bayramuklanı Halimat, Zumakullanı Tanzilya gibi büyük şair ve yazarların, eserlerinde halk edebıyatından geniş ölçüde faydalanmaları şahitlik ediyor. Halk edebiyatının, yetişen neslin eğitimindeki değeri de çok büyüktür. Dağlılar her zaman sözün değerini iyi bilmişlerdır. Güzel "Cırlar" [halk şarkıları], meşhur Nart "tavruhları" [efsanevi hıkayeler], harika "çomaklar" [masallar], derin anlamlı "Nartsözleri" [atasözleri], uğurlu "beşik cırları" [ninniler] ve "alğışlar" [dualar], halkın genç nesillerine her zaman örnek olmuşlardır. Bunlar çocukların insani duygularının gelişmesıne neden olmuş; halk ve vatan sevgısını öğretmış, yiğitliğe, terbiyeye, dostluğa, doğruluğa, özgürlüğe, kim­senin hakkını yemeden, büyüğe hürmet, güçsüze yardım edip, namuslarını koruyarak yaşamaya çağırmışlardır. Kendi halk eserlerini iyi bilmeyen insan, ana dilinin zenginlığini, güzellığıni de tam olarak bilemez.

Karaçay-Malkar halkbiliminde, dağlıların gö­nülden yapılmış bu eserlerinin, yapı ve anlamlarına göre ayrı bölümlere, türlere ayırılması işi daha önce gerektiği gibi yapılmamıştır. Onun için biz, burada dünyanın halkbilimi tecrübesinden de yararlana­rak, Karaçaylılar ve Malkarlııarın halk edebiyatı eserlerini, kuruluş ve anlam farklarına göre bö­lümlere, türlere ayırmaya çalıştık. Bunun yanısıra halkbilimimize de bazı yeni terimler ilave ettik.

1. Mitoloji ve adet-gelenek-töre şiirleri [Mıf em adet-töre poezıya / Mıfologıçeskaya ı obryadovaya poezıya] : Putperest dönem şiirleri; Büyü şarkıları; Büyü sözlerı, duaları, dılekleri; Avcılık ile ilgili şiirler, vb.

2. Adet ve törelerle ilgili şiirler [Adet-töre bla baylamlı poezıya / Obryadovaya poezıya] : Yılın dönemleri, mevsimler ile ilgili şiirler, Ev hayatı ile ilgili şiirler, vb.

3. Nart Destanları [Nart Epos]: Nart şarkıları; Nart tavruhları [hikaye ve efsanelerı].

4. Masallar [Çomakla / Skazkı] : Mitolojik masallar; Şaşırtıcı masallar; Hayat, adet-töre ile ilgili masallar; Hayvanlarla ilgili masallar; Kurnaz lIk ve yalanla ilgili masallar.

5. Masal olmayan, sözlü halk eserlerı [Çomak bolmağan, kara söz bla aytılğan halk çığarmala / Neskazoçnara proza]: Mıtolojı; Tavruhlar [Hıka yeler ve eskı zaman hikayeleri]; Destanlar; Söylentiler; Tabiat üstü güçlerle ılgılı hıkayeler; Gerçek hıkayeler; Nasıhat hıkayelerı; Novellalar, Mızahı, alaylI hıkayeler, vb.

6. Şarkılar [Cırla]: Çalışmayla ilgili şarkılar; Tarih-kahramanlık şarkıları [Saldırılar ve baskınlarla ilgılı şarkılar; Zenginlere, asillere, Çar'ın askerlerıne karşı şarkılar]; Acıklı [ballada] şarkılar; Aşk şarkıları; İynarlar [maniler]; Aytışlar [Deyişler]; Küyler [Ağıtlar]; Komik, alaycı şarkılar.

7. Halk edebıyatInIn küçük türleri: Alğış ve kargışlar [Dua ve beddualar]; Antlar [Yemınler]; Irıslar [Uğursuz saymalar]; Semboller, ışaretler, yormalar; Nart sözlerı [Atasözlerı] ıle Nart hıka yelerı; KanatlI sözler; Bulcutuvlar [OyalayIcI te kerlemeler]; Kozutuvlar [Kızdırmacalar]; Sanavlar [Saymacalar]; Tılburğuçlar [Tekerlemeler].

8. Zıkırler [Dini şiir ve ilahiler].

1.

Eskı zamanlarda Karaçaylılar ve Malkarlılar, Tanrı'nın [Teyrı] yanısıra, her şeye; gökyüzüne, yeryüzüne, sulara, taşlara, ormana, hatta değışık hastalıklara hükmeden ayrı ayrı doğa üstü varlıkların mevcudiyetine inanırlardı. DağlIlar, bu tanrılara tapınma amaçlı olarak, pek çok değışık şeyler yapmanIn dIşInda, ölümcül hastalIklar, kItlIk ya da kIsIrlIk gıbı üzücü durumlarda da kurban kesıp, dılekte bulunurlardI. Karaçay- Malkar halkInda bu dönemlerın ızlerını taşIyan pek çok töre ve adetler bugün de yaşamaktadIr.

Meselâ ılkbaharın gelmesı, doğanIn yenılen­mesı ıle ılgılı töreler arasInda, gökyüzünün ılk kez gürlemesının ilan edılmesı adetı vardI. Çocuklar, ev ev dolaşIp, şöyle şarkI söylerlerdı:

Bu ayın- Totur ayın,
Üyünde bolsun balIn, mayIn,
CazgI künüfı bolsun
Sanna oğurlu!

Bu ayın-Totur ayın,
Evinde olsun balın, yağın,
Bahar günün olsun
SanahayIrlI!

Sülale-sülale, köy-köy toplanIlIr, yaşlI-genç dıleklerde dualarda bulunur, toplu tapInmalar düzenlenırdı. Kurban etlerının kaynadIğI kazanIn etrafInda dönülüp, ürün ve tokluğun, şımşeğın, gök gürlemesının tanrIlarI Çoppa 'nIn, Elıya 'nm, Şıbıla ' mn şerefıne şarkIlar söylenırdı. OnlarIn ınanIşIna göre, mahsulün nasIl olacağI bu tanrIlarIn ellerın­deydı.

Kurban ıçın yakIlan ateşın üstünden atlanIrdI; dünyanIn çoğu halklarI gıbı, KaraçaylIlar ve MalkarlIlar da ateşın, sağlIk, güç- kudret verdığını-, hastalIklardan, felaketlerden koruduğuna ınanIr­lardI. Yenı yeşermış otlarI suya batIrIp, bırbırlerıne dağItIrlardI. Bu da gök gürlemesıne ınandIklarI gıbı bır ınançlarIydI.

Daha kIş soğuklarI bile geçmeden, topraktan en önce çIktIğI ıçın kardelen çıçeğı de özel güçlerı olan bır bıtkı sayIlIrdI. Malkar 'da yaşayan Ulbaş sülalesınden çok yaşlI bır kadm bıze, "Bız bu ılk­bahar çıçeğını çok severdık "- demıştı. Bu kadIn topraktan en önce çIkan otlara şöyle hıtap edıyordu:

ÇIğIğIz,çIğIğIz,
Buv kıbık malla kuv bolub turamda.
ÇIğIğIz, çIğIğIz- mallanI toyduruğuz! "

ÇIkIn, çIkIn
Geyık gıbı hayvanlarImIz kuruyup duruyorlar.
ÇIkIn, çIkIn- hayvanlarImIzI doyurun! "

Malkar 'da kardelen çıçeğının ayrI bır bayramI da vardI. O gün yaşlI kadInlar ıle çocuklar kardelenlerı toplayIp, suya atar; köy ıçınde şarkI söyleyerek dolaşIrlardI:

Cankoz çIkdI Totur ayda, suvuk ayda
KarnI horlab, cernı cIrIb, suvuk ayda.
Ay kuvandI, kün candI, suvuk ayda.
Cer caşnadI, karIv aldI, Totur ayda, suvuk ayda.

Kardelen çIkdI Totur ayInda, soğuk ayda,
Kan yenıp, yerı çatlatIp, soğuk ayda.
Ay sevındı, güneş parladI, soğuk ayda.
Toprak canlandı, güç aldı, Totur ayında, soğuk ayda.

Köyde her avluya gırıp, kardelen suyunu, ınsanlarIn, hayvanlarIn üzerlerıne serpıyorlardI. Gelın olan evde ıse, gelının üstüne suyu serperken şöyle dua ederlerdı:

Kırdık kibik üylennın,
MalIn, cIlm kaynasIn,
Sabıylerın cankoz kıbık cIltIrasIn!

Bu ot gıbı evlenesın,
HayvanIn, ömrün çok olsun,
ÇocuklarIn kardelen gıbı IşIldasIn!

Çegem vadısınde ıse, Totur 'un taşInIn olduğu yerde, Totur 'un ılk ayInda kurbanlar kesılıp, taşIn etrafInda dönülüp, TanrI Totur şerefıne dans edılıp, şarkIlar söylenırdı. ArdIndan da sülalenın büyüğü taşa dönüp şöyle dılekte bulunurdu:

Başıbızda kök teyrısı,
Tübübüzde cer teyrısı.
Ala bızge boluşa,
AmanlIk etsek, ala bızge uruşa.

Tılek tıley kelgenbız,
Kabıl etsen süyebız.
Baş urabIz Toturğa,
Totur, boluş halkIna!

BaşImIzda Gök TanrIsI, AltImIzda Yer TanrIsI.
Onlar bıze yardIm edıyorlar,
Kötülük yapsak, onlar bıze kIzIyorlar.
Dılek dılemeye geldık,
Kabul etmenı ıstıyoruz.Başvuruyoruz Totur 'a,
Totur, yardIm et halkına !

ArdIndan, değışık oyunlar, at yarIşlarI düzenleyıp, dans ederek, bırbırlerıyle yarIşIrlardI. Gençler, "Teke" adlI bır komık tıpın lıderlığınde ev ev dolaşIrlar; "Ozay " [bereket tanrIsI] şarkIsI ve başka şarkIlar söyledıklerı ıçın güppe [hedıye, ücret] ısteyerek, şakalaşIp, güle oynaya, hedıyeler alarak gezerlerdı.

Güppe bermey, bıznı artha kaytarsaft,
Bıtmey kalsIn saban sürgen özenın,

Güppe vermeden bizi geri çevırırsen,
Yetişmeyip kalsın tarla sürdüğün vadin,

Diyerek, dualarla bırlıkte beddualar da söy­lerler; bır tek evı bıle hedıye vermeden bırak­mazlardı.

Zamanla "Ozay", "Güppe", "Şertmen" gibi putperestlik şarkılarının kutlama- bayram tarafları unutulup, çocuk oyunlarına dönüştüler.

Yukarı Malkar vadisinde ise bu halk bayramına "Gollu" denirdi. Bu bayram, toprağın bitkilerin, tarımın ve mahsulün tanrısı Gollu'ya adanırdı.

Putperest dönemlerde, Karaçaylılar ve Malkarlılar, çoğu halk gibi bazı ağaçlara da tapınmışlardı. Malkar'da Ravbazı'ya, Karaçay'da ise Ayterek ve Carınız Terek'e tapınılırdı. Halk bu ağaçları tanrılar ile eşit görürdü. Onlara inanç çok güçlüydü. 19. yüzyılın sonlarında bile, Malkarlı yaşlılar: "Allah seni canına okuna bolsun, Ravbazı meni canıma bolğayedi ansı !.. " [Allah da senin yanında olsun, Ravbazı benim yanımda olsaydı keşke !..] derlerdi. Bu kutsal ağaçlara çok sonraları bıle dokunulmazdı. Karaçaylılar "Carınız Terek'e dokunan lanetlenir, ölür"- dıye inanırlardı. Ravbazı'nIn, Cangız Terek'ın etrafında çeşitli bayramlar yapılırdı. Bazen tüm halk bir arada, bazen bir sülale ya da aile, bazen de tek tek şahıslar, bu ağaçların yanına gelip, derdini anlatıp,yalvarırdı. Kimi havaların düzelmesı gıbı şeyleri herkesin içinde açıkça diler, kimileri de içlerinden gizli dileklerde bulunurdu; hastalıktan kurtulmayı, sevdiğine kavuşmayı, ya da çocuğunun olmasını.

Tarlaya çıkılmadan önce Karaçay'da Cannız Terek'e kurban hissesi getirilir, şarkılar söylenip, oyunlar oynanır, dans edilirdi. Daha sonra grup lideri, Cannız Terek'e adayarak, yine kurbanlar kesmeyi vaad ederek dilek dilerdı:

Bız saban Izğa çIğabIz!
Kalacüknü sIndIrmayIn,
SabanIbIznI sen sürdür,
Urluğubuznu sen bıttır!

Biz tarlaya çıkıyoruz.
Karasabanı kırmadan,
TarlamIzI sen sürdürt,
TohumlarI sen ıyı çIkart!

KaraçaylIlar ve MalkarlIlarIn eskı yaşantIla-rInda taş ve kayalara tapInma da ayrI bır yer tutardI. Bu adetın çok değışık uygulamalarI vardI. Taş genellıkle bellı tanrIlarIn yerıne konurdu. Bellı bır kaya bır tanrmIn ısmını taşIyIp, halkIn düşün-cesıne göre o tanrInIn hızmetını görüyordu. Çoppa ' nm, BayrIm 'In, ApsatI 'mn, Aştotur 'un, Elıya 'nm taşlarInIn yanInda çeşıtlı törenler düzenlenırdı. HastalIklardan kurtulmak, ıyı ürün ya da yağmur ıstedıklerınde, bu tanrI kayalarmdan yardIm beklerler, yalvarIrlardI.

BayrIm 'm ısmını taşIyan kayalar Malkar ve Karaçay 'da pek çoktu. BayrIm, sadece Malkar ve Karaçay 'da değıl, dığer bazI Kafkas halklarInda da, aılenın, annelığın tanrIçasIydI. Ocak ateşını koru­yan, eve nasıb, bereket, kIsmet veren hep BayrIm Prenses 'tı. Bunun gıbı şeyler dıleyenler ona yalvarmaya gıderlerdı. YukarI Çegem 'de BayrIm kayasIna kIsIr kadInlar tapInIrlardI. Ona değerlı yıyecekler ıle bırlıkte bır de kuş tüyü götürüp, şöyle yalvarIp dılekte bulunurlardI:

BayrIm, sanna kelgenme,
Baş urama tıleyme,
Bu tük kıbık kuv etme,
Har tügü sayIn manna
Bır sabıy ber, cazIksIn!
Teyrı da tılegımı kabıl etsın!

BayrIm, sana geldım,
Başvuruyorum, dılıyorum,
Bu tüy gıbı kurutma,
Her telı kadar bana
Bır çocuk ver, merhamet et!
Teyrı da dıleğımı kabul etsın!
Bu tür dılekler Çoppa kayasIna da söylenırdı.

KayalarIn sağlIk verme gücüne de ınanIlIrdI. Meselâ, kIzamIk ve dığer hastalIklara yakalananlar, YukarI Çegem 'dekı KIrna veya Elıya kayalarInIn yanIna götürülerek tedavı edılmeye çalIşIlIrdı.

2.

Halkla, aıleyle, mal-mülk ıdaresıyle ılgılı çeşıtlı kaya ve ağaca tapInma törelerının yanIsIra, tabıat ve mevsım değışıklerıyle ılgılı putperest töreler de vardI. "Kürek Bıyçe " [Kürek Prenses] bunlardan bırıdır. KuraklIk baş gösterdığınde, yaşlI kadInlar ve çocuklar, bır küreğı kadIn gıbı gıyındırıp, köyün ıçınde dolaşIrlar; evlerın avlularIna gırıp, küreğı yere vurup:

Bız küyebız, ölebız,
Cavun cavsa süyebız.
Kürek bıyçeden cavun tıleybız,

Bız yoruyoruz, ölüyoruz,
Yağmurun yağmasInI ıstıyoruz.
Kürek Prenses 'ten yağmur dılıyoruz,

diye şarkı söylerlerdı. Her ev bu topluluğa et, ekmek, yumurta gıbı şeyler verırdı. Daha sonra herkes güle- oynaya, Irmak kIyIsIna toplanIr, Kürek Prenses 'ı suya atar, birbirlerinin üzerıne su atıp ıslatırlardı. Buna "Suv Alışmak" [Su Değış Tokuş Etme] denirdi. Ardından bır eşeğe yine kadın kıyafetleri giydirilir; Irmakta yıkanıp, aynaya baktırtılırdı. Neşeli bir oyuna benzeyen bu töre, yeme- içme ve büyük bır kutlama ile biterdi.

Malkar ve Karaçay'da yağmur isteme adeti, yağmur, yıldırım ve gök gürlemesinin tanrıları Çoppa, Eliya ve Şıblıa ile ilgiliydi. Malkar'da "Çoppağa Barıv " [Çoppaya Gidiş] denen bir adet vardı. Çoppa'yı temsil eden bır kayanın etrafında dönülüp, dans edılerek, şöyle yağmur dilenirdi:

Oyda, Çoppa!
Teyriden sora, sen Teyri!
Kızıvluknu kuv keri!
Cavunlanı iy beri,
Bır kandırçı sen cerni!
Sabanlanı ordurğan terek,
Cavunlanı cavdurğan terek!
Bıtev duniya bolğandı aç,
Cangur eşıkni ken aç.
Kök caşnasın, caşnasın,
Erlay cavup başlasın!

Oyda, Çoppa!
Tanrıdan sonra, sen tanrı!
Kuraklığı geri kovala!
Yağmurları gönder buraya,
Toprağı bir kandırsana suya !
Ekinlerı hasat ettiren ağaç,
Yağmurları yağdıran ağaç!
Bütün dünya olmuş aç,
Yağmur kapısını geniş aç.
Gök gürlesin, gürlesin,
Hemen yağıp başlasın!

Karaçay'da ise yağmur Cangız Terek'ten dilenirdi:

Türk halklarının çoğunda olduğu gibi Malkar ve Karaçay'da da, aslında asıl tanrı Teyri'ye tapındırdı. Ona övgüler düzülür, ona yalvarılır, dilekler dilenirdi. "Yağmur tanrısı da ona itaat eder..." deyip, yağmur ondan istenirdi:

Ullu Teyri! Can Teyri!
Bulutlanı iy Teyri,
Cavunlanı cavdur Teyrı!

Büyük Tanrı! Can Tanrı!
Bulutları gönder Tanrı,
Yağmurları yağdır Tanrı!

Putperestlik ile ilgili çeşıtli adetler, kurbanlar, tapInmalar, dılekler, yalvarIşlar hepsı de bır umuda yönelıktı; halkda tokluk, sağlIk, bereket olmasI umuduna. Çok öncelerden berı yürütülen adetlerın, dualarIn amacI da buydu. Bu tür adet- töreler, sözün gücüne sInIrsIz bır ınancI gösterıyordu. Söz, zengınlık, rahatlIk, nasıb de verebılır, hepsını yok da edebılır dıye ınanIlIyordu.

KaraçaylIlar ve MalkarlIlar çok eskı zamanlarda avcIlIk ıle hayatlarInI sürdürürlerdı. Bu yüzdendır kı tapInma ve ınançlarInda, halk edebıyatI eserlerınde, dağlarIn, ormanlarIn, vahşı hayvanlarIn sahıbı, avcI­lIk tanrIsI ApsatI 'ya genış yer verılırdı. ApsatI 'nIn görünüşü de halkIn zıhnınde değışıp, yenılenerek gelmıştı. Muhtemelen, öncelerı ınsanlarm taptIğI beyaz bır dağ keçısıydı. Sonraları ise, uzun beyaz sakallI, heybetlı, ıhtıyar bır ınsan yüzlü tanrI olarak tasvır edılıyor, "Geyıklerın Sahıbı " olarak anla­tIlIyordu. AvcIlar ApsatI 'nIn kIzI Baydımat-Fatımat'a da tapInIrlar, bedduasIndan korkarlardI.

AvcIlar Apsatı'ya adayarak kurbanlar keser, dualar edıp, onu kendılerının tarafIna çekmeye çalIşIrlardI. Meselâ, ılkbaharda, geyık avIna çIkmadan önce, YukarI Çegem 'de ApsatI 'yI temsıl eden kayanIn olduğu yerde, kurban kesıp, ApsatI 'nIn şerefıne dılek, dua şarkIlarI söylerler, taşIn çevresınde dönerek dans ederlerdı.

Karaçay- Malkar halk edebıyatInda ApsatI ve çocuklarIyla ılgılı ılgınç hıkayeler vardIr. "ApsatI KonağI [ApsatI Mısafırı] " denılen hıkaye onlardan bırıdır.

Avcılıkla ılgılı şarkIlar [Cantuvğan, Bıynö-ger 'ın şarkIsI] çok eskıden berı bılınır. Bu şarkIlarda ApsatI 'nIn, hayvanlarInI gereksız yere ve çok fazla avladIklarI ıçın, avcI Bıynöger ıle Cantuvgan 'dan ıntıkam alIşI konusu ışlenır.

Malkarlıların Apsatı'nın yanısıra Aştotur adInda bır tanrIlarI daha vardI. Aştotur, kurtlarIn, avcIlarIn ve çobanlarIn tanrIsIydI. Çegem vadısınde "Aştotur 'un TaşI " adlI, onu temsıl eden bır kaya vardI. AvcIlar ava çIkarken, oklarIndan bır tanesıyle yol azIklarIndan bır kIsmInI bu taşa bIrakIp, şöyle dılekte bulunurlardI:

Sen Apsatını sakçIsIsa,
Kiyikleni tillerin bilese,
Tokluğubuznu, açlIğIbIznI da bılese.
GabululanI köbün ber,
ApsatIğa hapar ber,
Tılegıbıznı kabıl et!

Sen ApsatInIn koruyuçuşusun,
Geyıklerın dılını bılırsın,
Tokluğumuzu açlIğImIzI da bılırsın.
Geyıklerın çoğunu ver,
ApsatIya haber gönder,
Dıleğımızı kabul et!

Av dönüşünde de, kayaya şükran bıldırıp, geyık etlerınden pay bIrakIrlardı.

Halk Aştotur'a öylesıne ınanIp yüceltırdı kı, o kayanIn yanIndan geçen atlIlar, attan ınıp saygI göstermeden gıtmezlerdı. Halk bugün bıle şöyle söylüyor:

Ogarı atdan tüş,
Töben atdan tüş.
Aştoturda tilek bla atdan tüş !

Yüksek attan in,
Alçak attan in,
Aştotur'da dilek ile attan in!

"Aştotur" adlIşarkIda Prens Batok, bu kayanIn o kadar güçlü olduğuna ınanmayIp kamçIsI ıle vurur. O sIrada kayanIn altIndan bır arI uçup çIkar ve Batok 'u IsIrIr. Bey bu IsIrIkla hayatInI kaybeder.

Eskı zamanlarda Karaçay- Malkar halkI, kIz verırken, gelın alIrken, çeşıtlı ılgınç adetler yürü­türlerdı. Bunlarda çeşıtlı şarkI ve dualar kullanIlIrdI ancak bu şarkIlarIn çoğu korunamamIştIr. Gelını almaya gıderken, evınden çIkartIrken, yenı evıne sokarken, duvağInIn üstündekı örtülerı alIrken hep "Orayda " söylenırdı.

Malkar dağ köylerınde "Tepena "mn söylen-medığı, oyununun oynanmadIğI düğün olmazdI. Bu "Orayda " ıle duayI, şarkI ıle dansI bırleştıren büyük bır mutluluktu. "Tepena "da dua ve ıyı dılekler söylenırken, "SandIrak "adlIşarkIda ıse ınsanlarI güldüren, şaka ve esprıler yer alIrdI. Bu şarkIyla, ınsana yakIşmayacak özellıkler, korkak­lIk, kIskançlIk, cımrılık, kıbırlılık, TamahkârlIk, açgözlülük yerılırdı. SandIrak 'm sözlerı bazen, oyun ve şakadan, bedduaya dönüşür; bazen dev dualara yer verılırdı. SandIrak şarkIsInI söyleyen, adeta bır palyaço gıbı, düğünün büyüğü dahıl uygun gördüğü herkesle dalga geçıp, esprıler ya­pabılır, hatta beddualar edebılırdı.. Ama herkes bunlara gülüp geçer, cıddıye alıp sınırlenen ol­mazdı.

Öncelerı "Tepena", "Sandırak", "Gollu" adlı danslı şarkıların belli söyleniş usûlleri, kuralları ve zamanları vardı. Ama, geçen zaman ıçınde bunlar unutuldu ve onlar da çocuk şarkıları, nınnıler, manıler, oraydalar ve halk edebıyatInIn dığer türlerı gıbı, halk ıçınde yaygIn bıçımde söylenmeye başladIlar. ArtIk onlar her zaman söylenıp, oyna­nabılıyorlardI. Halk bunlarI başka şarkIlara, dans­lara ekleyıp çIkartarak ıyıce değıştırdı. Böylelıkle bellı adet- töreler ıle ılgılı özel şarkI ve danslar değışıp, başka anlamlar alarak, sIradan eğlence, düğün şarkılarına dönüştüler.

3.

Malkar- Karaçay Nart şarkıları ile hikayeleri, tüm Kafkas halklarInda yaşayan Nart DestanI 'nIn bır dalIdIr. BunlarI konularIna göre şöyle ayIrmak mümkündür:

1. Nartlann hayat bıçımleri: Örüzmek, Sosuruk ve Satanay ıle ılgılı hıkayeler, şarkIlar.
2. Sülale kökenlerı: Debet, Alavğan, Karaşavay, Açey oğlu Açemez.
3. Destanda  ısımlerıne az rastlanan nartlar: Sozukku, RaçIkav, SIrdan, Nöger, AçItıllı GılâhsIrtan, Çüyerdı, vd.
4. Nartlann yok oluşu: Bu bölümlerın her bırınde Nartlann hayat­larInda neler olduğu, çocukluklarI, ılk yığıtlıklerı, evlılıklerı, kötü talıhle ve kanlI düşmanlarla uğraş-larI, mücadelelerı gıbı konularda, çeşıtlı hıkayeler, şarkIlar vardIr.

Karaçay-Malkar Nart hikayelerı halkIn ağzIn-da şiir ıle, düz konuşma ıle veya her ıkısı karIşIk söylenmekle beraber, Türk-Moğol halklarInIn çoğunda olduğu gıbı, çoğunlukla şarkI formunda yürütülürdü.

Nart kahramanlarının tasvırı, eskı destanIn yığıtlık- epık estetığı ıle ılışkılıdır. Nart kahraman­larInIn çoğunun olağanüstülüklerı, sIradan ınsan­lara benzememelerı, doğduklarI zamandan itibaren anlatılmaya başlanır. Çok tanınmış Nartlar, eski halkın inanışına göre, ilginç biçımlerde yaratIl-mIşlardIr: Debet, Yer TanrIsI ıle Gök TanrIsInIn oğludur. Satanay'ın babası güneş, annesı aydIr. Örüzmek gökyüzünden düşen bır kuyruklu yIl­dIzIn ıçınden çIkmIştIr. Sosuruk kayadan doğmuş-tur, babasI ıse bır çobandIr. Karaşavay, Debet'ın torunudur, annesı bır devdır. Bu gıbı şeyler eskı mıtolojı ıle de ılışkılıdır.

OnlarIn böyle ılginç doğumlarIndan, başkal-arIna benzemeyen meşhur ınsanlar olacaklarI, bü­yük yığıtlıkler yapacaklarI önceden sezılır. Meselâ; Debet 'ın kalbı de, kanI da ateştendır; ateşın, taş-larIn, canavarlarIn da dılını bılır. Satanay 'In haberı olmadan Nartlarda hıçbır şey yapIlmaz. O sadece olanI değıl, olacaklarI bıle önceden bılebılır, başka ınsanIn şeklıne gıirebılır. KIsacasI, onun elınden gelmeyen şey yoktur. Sosuruk 'a ok ışlemez, onun dıleklerını TanrI her zaman kabul eder. Karaşavay, soğuktan, ateşten korkmaz, kendısı de, atı Gemuda da, görünüşlerını değıştırebılır. Böyle ılgınç şekıllerde yaratIlan Nartlar, ınsanI şaşIrtan bır çok şeyı ustalIkla yapabılmelerının dIşInda, ılgınç bıçımlerde yaşarlar ve büyük yığıtlıkler yaparlar. Bunlar Nart kahramanlarInIn değerlerını yükselten ve halkIn -özellıkle yenı yetışen nesıllerın- karakter ve bılınçlerının oluş-masInda etkılı olan özelıklerıdır.

Meselâ; erkek çocuk doğduğunda Nart taşma su doldurup, bu su ıle doğan çocuğu yıkayıp:

Nart Debetça temirçi bol
Karaşavayça er bol,
Nart Sosurukça çırak bol,
Halkına iynak bol,
Halkına tıyak bol,-

Nart Debet gibi demirci ol,
Karaşavay gıbı yığıt ol, Nart
Sosurukgıbı akIllI ol,
HalkIna sIcak, yakIn ol,
HalkIna dayanak ol,-

dıye dua edılırdı.

Kız çocuklara ise şu dua yapılırdı:

Satanaylay tolgan ay bol,
Başın bolsun tolgan toy,
Aşın bolsun Cer Teyride bereket,
Kermesın, ölmesın elınden, üyüfıden bereket.

Satanay gibi dolunay ol,
BaşIna olsun mükemmel bır düğün,
Yıyeceğın olsun Yer Teyrısı 'nde bereket,
Gıtmesın bitmersın hıç köyünden, evınden bereket.

Örüzmek ile Satanay Malkar-Karaçay Nart destanının özüdür dıyebılırız. NartlarIn kökenı bu ıkısınden başlar.

Ol Satanay bolğandI nartla anasI,
Örüzmek da bolub nart askernı atasI.

O Satanay olmuştu NartlarIn anasI,
Örüzmek de olup Nart askerın atasI.

Malkar-Karaçay destanInda Örüzmek, sadece "Nart askerlerının atasI "olmakla kalmayIp, onlarIn lıderıdır de. Büyük güçlerı olan, çok kuvvetlı dev bır yapIya sahıptır. Çocukluğundan berı NartlarIn düşmanlarIyla mücadele ermıştır. YaşlIlIğInda da genç Nartlara örnektır. "Kart bolsam da Nartma.. " [YaşlandIysam da Nart 'Im..] der, dev canavarlarIn neslını tüketmek ıçın savaşa gıderken.

Örüzmek 'ın eşı Satanay 'I Nartlar çok severler. Hıkayelerde onun adI saygIyla anIlIr. Satanay çok yöntemler, çareler bılır, Nartlara tavsıyelerde bulunup fıkırler verır, yardImcI olur. NartlarI da, Örüzmeğı de bır çok felaketlerden kurtarIr. Nart kadInlarIna, yünden ıplık yapmayI, elbıse dıkmeyı, boza yapmayI, ekmek pışırmeyı o öğretmış; kumaş dokuma tezgahInI da o ıcat etmıştır. "Nartlara yenı bır şey öğretmedığı tek gün geçmemıştır... " denır, "NartlarIn Yeryüzünden Gökyüzüne TaşInmalarI " adlI hıkayede. Örüzmek, NartlarIn lıderı olmasIna rağmen, Satanay 'a danIşmadan, onun fıkrını sormadan, kendı başIna büyük ışlere pek cesaret edemez.

NartlarIn yaşantIlarInda Demırcı Debet 'ın yaptIğI ışlerın kIymetı nasIl büyük ıse, Satanay 'In katkIlarI da o kadar büyüktür. Nart halkInIn, düşmanlarInI Satanay 'In tavsıye ve fıkırlerıyle, Demırcı Debet 'ın ustalIğIyla yendıklerı, hıkayelerın çoğunda söylenır.

Dığer Nart kahramanlarI; Sosuruk, Alavğan, Karaşavay da, ateşı, suyu zaptedıp, halkI rahat yaşatmayan çok başlI dev canavarlar ıle müca­deleler verırler. İnsan etıne doymayan, dev cana­varlarI yok edınceye kadar Nartlar mücadelelerını, savaşlarInI bIrakmazlar. Onlar doğruluğun, ıyılığın, savunucularIdIr.

Soğuktan yok olmak üzere olan Nart yurduna, devlerden ateş çalIp getırme kahramanlIğI, başka Kafkas mılletlerının Nart destanlarIndakı gıbı, Malkar- Karaçay destanInda da Sosuruk adI ıle ılışkılıdır. Onun yaptIğI kahramanlIk, KIzIl Fuk 'u öldürüp Nart yurduna hayat veren Örüzmek 'ın yığıtlığınden artta kalmaz.

Dığer Nart kahramanlarI da- Açey oğlu Açemez, RaçIkav, Nöger, Çüyerdı- , onlar kadar edeplı, namuslu, güçlü, dıllere destan NartlardIr.

KaraçaylIlar ve MalkarlIlarm mıtolojık kahra­manlarI olan Nartlar, güreşte kımseye kendılerını yIktIrmayan, savaşta düşmana kendılerını yen­dırmeyen, dayanIklI, güçlü, hıle ve tuzaklara düş-meyen, akIlda kendılerıne rakıp tanImayan yığıt-lerdır. Halk hafIzasInda, onlar dünyada yaşayIpgıtmış gerçek ınsanlar olarak yer alIr. İnsanlarm aklInda kalIcI, derın anlamlI, kIsa, olgun, güzel söylenmış atasözlerıne, halk bu yüzden "Nart Sözlerı " demektedır.

Karaçay-Malkar masallarI anlamlan ve kuru-luşlarIna göre bırçok bölüme ayIrIlIr:

1. Mıtolojık masallar,
2. ŞaşIrtIcI, merak uyandIran, ılgınç masallar,
3. Hayat-adet- töre ıle ılgılı masallar,
4. Hayvanlarla ılgılı masallar
5. Yalan ve kurnazlIk masalları.

Merak uyandIran masallarda fantastık öğeler büyük yer alIr. Bu masallarIn baş kahramanlarI başkalarIna benzemeyen, tanInmIş ınsanlardIr. BazI masallarda ıse fakır bır adamIn veya hanIn en küçük oğludur ya da öksüzdür. MasallarIn çoğunda kahraman ılk başta becerıksız, gösterışsız bır ınsandIr; bazen de, çok üşengeç veya aptal gıbı gösterılır; sonradan ıse büyük kahramanlIklar yapIp, değerını yükseltır ve bütün halkIşaşIrtIr. MasallarIn sonunda tüm ıyılıkler ve zengınlıkler onun olur. [ "HannI kıçı caşI-HanIn Küçük Oğlu ", "KültIpIs- Görgüsüz ", "BIjma Papah- Sümüklü Başlık ", "Zar karIndaşla- KIskanç Kardeşler ", "Üç karIndaş-Üç Kardeş " v.b.]

KaraçaylIlar ve MalkarlIlarm hayat-adet- töre ıle ılgılı masallarInI anlamlarIna göre ıkıye ayIrmak mümkündür:

1. Novella masallar [çok akIllI ınsanlar, kötü veya ıyı kadInlar, bırbırlerını sevenler v.b. ıle ılgılı masallar], 2. Satıra ve mızahı masallar.

Bu tür masallarda, yanlIş ıle doğrunun mücadelesınde her zaman doğru galıp gelır.

Satıra ve mızahı masallarIn çoğunda, hanlarIn, beylerın, zengınlerın, kötü kalplı ınsanlarIn kIs­kançlIklarI, sahtekarlIklarI tasvır edılır. Bu masal­larIn ana temasI, satıra, şaka, alay ve mızahtIr.

Masallar arasInda Köse ıle ılgılı olanlar ayrI bır yer tutar. Onun ısmı ıle hılekarlIk, merhametsızlık, TamahkârlIk gıbı ınsanlIk dIşI haller bağlantIlIdIr. [ "CaşçIk bla Köse-Çocuk ıle Köse ", "Tırmençı Köse-Değırmencı Köse ", "Üç karIndaş bla Köse-Üç kardeş ıle Köse " v.b.]

Hayvanlarla ılgılı masallarIn bazIlarInda onlarIn ınsanlarla ılışkılerı anlatIlIr; bazIlarInda ıse yalnIzca kendı aralarInda olan olaylar yer alIr. Bu masallarIn çoğunda hayvanlar vasItasIyla, aslInda ınsanlarIn kötü taraflarI gösterılır. Masallarda her hayvanIn halı farklI verılır. Meselâ; tılkı hıylecı, kötülükçü, yalancI; kurt ıse merhametsız, açgözlü, fenalIkçI, ve akIlsIzdIr. AyI ıse, çok güçlüdür, ama bıraz anlayIşI kIttIr. Bu yüzden masallarda tılkı onlarI her zaman kandIrIp durur. BunlarIn yanIsIra masallarda aslan, tavşan, kuş, bIldIrcIn, koyun, keçı, öküz, köpek, eşek, fare ve daha başka hayvanlar da karşImIza çIkar.

Hayvanların, kuşların görünüş, ses, yürüyüş ve diğer hallerını, nasıl yaratIldIklarInI anlatan masallar da vardIr. Meselâ; "TavşanIn dudağI neden yarIktIr ? ", "Karga neden sıyahtIr ? ", "Guguk kuşu neden ısmını söyleyıp durur? " v.b.

MalkarlIlar ıle KaraçaylarIn masalları arasında yalan ve kurnazlIk masallarI da yer alır. Bu tür masalların baş kahramanlarI düşmanlarIyla savaşmaz; ama onlarI söz, yalan ve çeşıtlı hılelerle yenerler. Bu masallarda baş kahramanIn hayatInda gördüğü, karşIlaştIğI şeyler, yaptIğI yığıtlıkler tasvır edılır. Bu öyküler hayatda olmayan ve olamayacak, akIla aykIrI yalanlardan kurulmuştur. [ "Cüz Ötürük-Yüz yalan ", "Han bla CalçI-Han ıle İşçı ", "HasannI Ötürüklerı - Hasan 'm YalanlarI "]

5.

KaraçaylIlar ve MalkarlIlarm düzyazI türü halk eserlerıne baktIğImIzda, dılbılımı çalIşmalarI ıçınde şımdıye kadar sadece masallar ıle Nart destan­larInIn ele alInmIş olduğunu görmekteyız. Nesır bıçımınde söylenen, ama masal olmayan bütün eserler, halk arasInda "tavruh " [destan, efsane, hıkaye] dıye adlandIrIlIr. Bılımsel çalIşmalarda ne termınolojı, ne de tür yönü ıle bunlar henüz ele alInmamIştIr.

KaraçaylIlar ve MalkarlIlarm eskı hıkaye, efsane ve söylentılerı de pek çok şey bıldırırler, çok şey anlatIrlar. OnlarIn özellıklerınden bırı; her zaman dınleyenı söylenen şeye ınandIracak bıçımde yönlendırmelerıdır. Ancak hıkayelerle söylentıler arasInda oldukça büyük fark vardIr. Hıkayelerın çoğu söylentıler gıbı olmayIp, bazen putperestlık, bazen hIrıstıyanlIk, çoğunlukla da müslümanlIk ıle ılgılıdır.

Karaçay- Malkar halk edebıyatInda çok karşIlaşIlan ınandIrIcI hıkayeler, halkIn hayatInda ola gelen şeylerle, sülalelerın nasIl kurulduğuyla, terbıye ıle alakalI hıkayelerdır. Bu şekılde ayIrIyorsak ta, aralarIna bır smIr da koymuyoruz. Çünkü, bazen halkIn tarıhı boyunca olan ışlerı ele alan hıkayelerde, yer ısımlerının nasIl konulduğu, sülalelerın nasIl kurulduklarI da anlatIlIr. Yer ısımlerı ve sülalelerle ılgılı hıkayeler de, halk tarıhı hıkayelerı gıbı, hayat gerçeklığı temelınde kurul-muşlardIr. Eskı hıkayelerde ılgınçlıkler, olağan-üstülükler, dın ıle ılgılı şeyler de çok söylenır.

Mıtolojık hıkayelerde yeryüzünün nasIl yara-tIldIğI, tabıattakı çeşıtlı varlIklarIn nasIl ortaya çIktIğI, ınsanIn nasIl yaratIldIğI tasvır edılır. Güne-şın, ayIn, yIldIzlarIn nasIl yaratIldIklarIndan, on­larda olan değışıklıklerden bahsedılen hıkayelere de mıtolojık hıkayeler dıyoruz. Meselâ; Ayın tutulması, ay yüzeyındekı sıyah bölgeler, yIl­dIzlarIn kaymasI v.s.

HayvanlarIn anlatIldIğI hıkayelerde de çoğun-lukla onlarIn görünüşlerı, hallerı serılır. Bunlara doğa olaylarI, kuşlar, canavarlar, hayvanlar hak­kIndakı hıkayeler de katIlIrlar.

Tarıhı hıkayeler çoğunlukla hayatta gerçekten olmuş ışler ve bellı ınsanlarla ılgılıdırler. Bunlarda doğru yolda olan yığıtlerın görünüşü, gücü, adamlIğI, cesaretı, yaptIğI ışler övgüyle yüceltılıp anlatIlIr. Bazen de aşIrI abartIlIp söylendıklerı ıçın doğaüstü, fantastık ya da mıtolojık bır hale dönüşürler.

Yer ısımlerıyle ilgılı eskı hıkayelerın oluşma-sIna bazI dağlarIn ve kayalarIn değışık şeylere benzeyen görünüşlerı neden olmuştur. Bu hıka­yelerde bazI ınsan ve hayvanlar, ya bedduaya maruz kalIp, ya da yaptIklarI bır hata veya günah yüzünden taşlaşmIşlardIr. Hıkayelerdekı kahra­man bazen [ardIndan kovalayanlara görünmemek ıçın] kendı ısteğı ıle taş olup kalır.

Yer isimleriyle ilgili eskı hikayelerde belli bir yerden [şelale, dağ geçidi, boğaz, tepe, kaya, v.s] bahsedıldığı gıbı, bunlarIn isimlerının nasıl konulduğu da açıklanılır. Böyle hıkayeler, çoğunlukla ıkı sevgılının acI kaderlerı ıle ilgilidir.

Karaçaylılar ve Malkarlılarda İncil ve Kuran'da anlatIlanlara göre oluşturulmuş çok hıkaye vardIr. Bu hıkayelerın kahramanlarI evlıyalar, peygam­berler, hatasI olmayan doğru ınsanlardIr. Dını hıkayelerde ınsanlara edep- terbıye öğretmenın yanIsIra dını yola yönlendırmek esastIr.

Tarıhsel hıkayeler, neyle alakalI olduklarI bakImIndan ıkı gruba ayrIlIr. Bırıncısı, halkIn hayatInda meydana gelmış şeylerı anlatan, Kara­çaylIlar ve MalkarlIlarm nereden çIktIklarI, yaşadIğI yerlere ne zaman, nasIl geldıklerı, mılletler veya sülaleler arasIndakı savaşlar, dIşardan gelen düşmanlarla çarpIşmalar, göçler, salgIn hastalIklar ve çIkIlan baskIn seferlerıyle ılgılı hıkayelerdır. İkıncısı ıse, tanInmIş kahramanlarI, yığıtlerı, tarıhte bellı ınsanlarI, sülale lıderlerını, akIllI bılge kışılerı, fakır ve güçsüzlerı koruyanlarI, abreklerı [ıyı yüreklı eşkıyalarI] v.s. anlatan hıkayelerdır.

KaraçaylIlar ve MalkarlIlarda sülalelerle ılgılı hıkayeler de çokça karşImIza çIkIr. Karaçay 'da da Malkar 'da da sülale büyüklerıne, nasIl kurul-duğuna aıt hıkayesı olmayan bır sülale yoktur. Sülalelere aıt türbeler ve kalelerle ılgılı hıkayeler de bunlara eklenebılır.

Edep, ahlak ıle ılgılı Karaçay-Malkar hıka­yelerınde, halkIn toplum ve ev hayatI değışık yönlerden açIklanIr. Meselâ, töre mahkemesının kuruluşu, toprak kavgalarI, toplumsal adetler, kan davalarI ve dıyetlerı, adetlerın anlatIlmasI, yenı adetlerın çIkIşI, mısafırperverlık, atalIk [çocuklarIn eğıtılmek üzere başka aılelerce bakIlmasI], ıntıkam alma, büyüğe hürmet, verılen söze, yemıne, ınsan­lIk borcuna sadIk kalma, vb. Hıkayenın kahramanI, edep- haya bılen, efendı ve doğru bır ınsan ıse, hıkaye onu över, yüceltır. Edeplı, namuslu değıl ıse, hıkayede ayIplanIr, kInanIr, lanetlenır.

Edep- ahlakla ılgılı hıkayelere aşIklar hak­kmdakılerı de katabılırız. BunlarIn çoğunda seven­lerın [bazen de sadece bırının] zamansIz ölüp gıtmesı anlatIlIr. Bu ölümlerde ya baba- annelerı, ya prens, ya da araya gıren başka rakıp gençler, kIzlar ve kIskananlar suçludur.

Edep- ahlakla ılgılı hıkayelerın tümünde nasıhat etme ve öğretme özellığı görülür.

Yer ısımlerıyle ılgılı hıkayelerde, bellı yerlerın özel ısımlerının nereden çIktIğI, hangı sebepden verıldığı gösterılır. Yer ısımlerıyle ılgılı hıkayeler genellıkle, ya orada eskıden olmuş olaylar ya da bılınen bır ınsan ıle ılgılıdır. Bu tıp hıkayelerde, çoğunlukla bellı bır yerde mıllet veya sülalelerın savaşmalarI ya da savaşIn sonuçlarI sebebıyle o yere ısım konur.

Dığer halklarda olduğu gıbı Karaçay-Malkar halk edebıyatInda da doğa üstü güçler ıle ılgılı hıkayeler mıtolojıden başlar. Onlarda halkIn çeşıtlı mıtlere ınancInIn yanIsIra, çeşıtlı dınlere olan ınancI da vardIr. Doğa üstü güçler ıle ılgılı hıkayelerde, mıtolojıdekı "AlmaştI " [orman cadIsI], "Ağaç Kışı " [orman devı], "Obur " [kötü ruh, büyücü], "Uy İyesı " [evı koruyan tanrI] ve benzerı şeyler anlatIlIr. MüslümanlIk geldıkten sonra cın ve şeytandan da bahsedılmeye başlamIştIr. Böyle güçler ıle ılgılı bır hıkaye anlatan kışı, dınleyenlerı ınandIrmaya, hıkayesının yalan olmadIğInI ıspatlamaya uğraşIr. Anlatan bunlarIn ya kendı tecrübelerı olduğunu veya akrabalarI, dostlarI, tanIdIklarInIn gördüğünü söyleyıp, onlardan duymuş gıbı anlatIr.Doğa üstü güçlerle, ınsan tek başIna dolaştIğI yerlerde, gece veya gündüz de anıden karşIlaşabılır. Böyle hıkayelerı çoğunlukla avcIlar ıle çobanlar anlatIrlar.

KaraçaylIlar ve MalkarlIlarda Almostu/AlmaştI [orman cadIsI] ıle karşIlaşmalar hakkInda çok hıkaye vardIr. Bunlarda Almostu, uzun boylu, yIlan saçlI bır kadIn olarak anlatIlIr. Bazen de her tarafI kIllI olarak tasvır edılır. BazI hıkayecılerın söyledığıne göre, Almostu 'nun yenılmez gücü onun saçlarIyla ılgılıdır. SaçIndan bır tek tel koparabılen ınsanIn, her dedığını yapan kölesı oluverır. Bır dığer söylentıye göre de; ormanda yaşayan güzel bır kadIn olup, yalnIz yaşayan erkeklerı delırtır. İnsanlarIn "Ağaç Kışı " [orman devı], şeytan ya da cınlerle karşIlaştIklarI hıkayeler, "Obur " [kötü ruh, büyücü] ıle ılgılı hıkayeler de çok yaygIndIr.. Hıkayesının amacIna ulaşmasI ıçın, anlatan kış, dınleyenlerı ne pahasIna olursa olsun ınandIrmaya çalIşIr. Hıkayenın gerçek, söz edılen ınsanlarIn da yaşayan gerçek ınsanlar olduklarInI söyler.

Edep, ahlak ve efendılık öğreten nasıhat hıkayelerı, dığer halklarda olduğu gıbı KaraçaylIlar ve MalkarlIlarda da çok yaygIndIr. Bu hıkayelerın başlIca amacI; eskıden berı süre gelen gelenek ve törelerı, edep, efendılık ve güzel huylarI öğret-mektır. Nasıhat hıkayelerı de çok çeşıtlıdır. Bunlar, ınsanlarIn toplum ıçınde ya da ev yaşantIsInda nasIl davranmalarI gerektığıyle ılgılıdırler. Nasıhat hıkayelerının hepsı ınsanI eğıtır, ona akIl verırler. Onlarda, dürüst bır ınsanIn doğruluğu, ıyılığı, çalIşkanlIğI, faydalIlIğI, her şeyden ıyılık bulduğu anlatIlIr. KaraçaylIlar ve MalkarlIlarda ışı benım­seme, azım, mısafırperverlık, dostluk, kardeşlık, bırbırını anlamak, arkadaşlIğIn gereğını yapa­bılmek ıle ılgılı hıkayeler de çok yaygIndIr. Nasıhat hıkayelerının büyük bır çoğunluğu, mısafırper­verlık, büyüğe saygI gıbı törelerı bozan ınsanIn pışma/I olmadan kalmadIğInI; ya ınsanlardan, ya tabıattan ya da Allah 'tan cezasInI bulduğunu gösterır.

KaraçaylIlar ve MalkarlIlar, zengın halk edebıyatlarI ıçınde, "cır'lara [şarkIlara] daha bır değer verırler desek yanIlmIş olmayız. "Eski zamanlarda halkImIz,-ŞarkIsIz kalmak, evsız kalmak gıbıdır-demış", dıye yazar KulıylanI KaysIn. "Onlar her zaman şarkı yapmışlar; her zaman da şarkı söylemeyı sevmişlerdir. Dünyada şarkı söylemeyen halk yoktur. Çünkü, şarkısız kalan halk sağır ve dilsiz kalmış demektır."

Halk yüzyIllar boyunca şarkIlarInda tarıhını, dünyaya bakIşInI, yüreğındekı duygulan anlat-mIştIr.

Karaçaylılar ve Malkarlıların en eski şarkıları olarak, eskı zamanlarda çalIşIrken söylenen şarkIlar sayIlIr. [ "Erırey", "Dolay", "İnay", "Sabancını cırı Çiftçinin şarkısı"] Şarkı kültürünün köklerının burada olduğu söylenebılır.

"Sabancını cırı-Çiftçinin şarkısı" sadece tarla sürerken değil, tarlalara çıkmadan önce ve tarla şölenlerınde de söylenırdi. Sonbaharda harman zamanında eskıler, düvene bağlI öküzlerın ardInda dönerken, çalIşmayI, emeğı öven, mahsulün, bereketın ve tokluğun şarkIsI "Erırey"ı söylerlerdı. Erırey hatIrlanIp, ona şarkı söyleyince, gönüller kabarır; iş kolay ve hızlı yapılır; ürünün çoğalacağına, bereketlı olacağIna ınanIlIrdI. Çünkü Erırey eskı zamanlarda mahsûl ve bereketın tanrIsIydI; bereket ve bolluk ondan dılenırdi.

Karaçay- Malkar halkInIn hayatında en önemlı yerı hayvancIlIk alIrdI. Bu yüzden hayvan beslemeyle ılgılı çok değışık ınançlar, tapInmalar, dılekler, adetler, şarkIlar, dualar mevcuttu. Bu şarkIlardan bırı de hayvan ağIllarInda sütten yağ çIkartIrken söylenen "Dolay "dIr. Bu şarkI söylen-dığınde yağIn sütten daha çabuk ayrIlacağIna ve daha çok olacağIna ınanIlIrdI. Sözün gücünün şarkIya anlam vermesıyle, ınsanlar bütün kalp­lerıyle ışe sarIlIrlardI. Dolay 'a evcıl hayvanlarIn tanrIsI olarak tapIlIrdI. Evcıl hayvanlar yayla otlaklarIna çIkmadan önce, kurbanlar kesılır; Büyük Teyrı 'den, Dolay 'dan, keçılerın tanrIsI Makkuruş 'tan, koyunlar ıle koyun çobanlarInIn tanrIsI Aymuş 'dan, "yolumuz açIk olsun, kurtlar saldIrmasIn, ınsana, hayvana zarar gelmesın " dıleklerınde bulunulurdu. Aymuş 'un şerefıne şarkIlar söylenır, dans edılırdı.

El yapImI kumaş dokurken, keçe ve yamçI üretırken söylenen şarkIlar da, eskı zamanlarIn ış şarkIlardandIr. "İnay ", bır görüşe göre, yün ışlerının ve el yapImI kumaş dokumacIlIğInIn tanrIsInIn adIdır. Ancak, anlamI sonradan unutulmuş, bu ısım de şarkI ıçınde tekrar edılen bır ezgı, nakarat halınde kalmIştIr. Bu şarkIyI kadInlar söylerlerdı. İşe başlamadan önce kadInlarIn en yaşlIlarI, dua ederdı. Yün ışının zorluğu ve sIkIcIlIğIşarkI ıle yenılırdı. "İnay " kadInlarI ışe teşvık eden, coşturan, çalIşanlara ılham verıp yardImcI olan, dıleğın de, duanın da, arzunun da yer aldIğI bır şarkIydI. KadInlarIn ışlerını yaparken, kumaş dokurken ya da keçe yaparken, yaptIklarI dualarIn, dıleklerın kabul edıleceğıne kuşkularI olmazdI. Ayrıca "İnay " ıle bırlıkte yapIlan kumaş, keçe ve yamçIlarIn dayanIklI, onlarI gıyen veya kullananlarIn da sağlIklI, talıhlı olacağIna ınanIlIrdI.

KaraçaylIlar ve MalkarlIlarda pek çok tarıh­kahramanlIk şarkIlarI söylenır. Bunlarda halk, hayatInda ola gelen ışlerı, olaylarI anlatmIştIr; hatta kendı tarıhını bunlara emanet etmıştır denebılır. Halkbılımde tarıh-kahramanlIk şarkIlarI ıkıye ayrIlIrlar: Tarıh şarkIlarI, KahramanlIk şarkIlarI. KahramanlIk şarkIlarInI da bılım adamlarI temalarIna göre çeşıtlı bölümlere ayIrIrlar: 1. BaskInlar, saldIrIlar ıle ılgılı şarkIlar. 2. Zengınlere, prenslere, Çar 'In askerlerıne karşI olan şarkIlar. 3. Büyük Anavatan SavaşI [II.Dünya Savaşı]kahramanlarIna adanan şarkIlar.

"Dağlı halklarIn tarıhlerı kalem ıle yazIlmamIştIr. OnlarIn tarıhlerı kamalar, oraklar, at nallarI ve mezar taşlan ıle yazIlmIştIr. DağlIlarIn şarkIlarI da mürekkep ıle değıl, gözyaşI ve kan ıle yazIlmIştIr. " der DağIstan 'In ünlü şaırı Rasul Ham­zatov. AynI sözlerı KaraçaylIlar ve MalkarlIlarIn tarıh- kahramanlIk şarkIlarI ıçın de söylemek mümkündür. Meselâ, "Açey oğlu Açemez " dağ-lIlara KIrIm hanlarI saldIrdIğI zaman olan olaylardan haberdar eder. ŞarkInIn baş kahramanI avcI Açemez, aılesının namusunu korurken, bütün köyün hürrıyetı ıçın uğraşIr. Halk da kendı oğlunun kahramanlIğIna adanan şarkIsInda ondan memnunıyetını bıldırerek:

Cannetnı cetı eşığı boş bolsun
Açemeznı bızge taphan anağa,

Cennetın yedı kapIsI da açIk olsun
Açemez 'ı bıze doğuran anaya, der.

1790-1800 yIllarI arasInda veba hastalIğIndan, Karaçay 'da ve Malkar 'da pek çok ınsan hayatInI yıtırmıştır. 1808-1814 yIllarInda Kuzey Kafkasya 'da tekrar bır veba salgmI olmuştur. İşte bu acı yIlları dağllıarın "Al Emına-Bırıncı Veba " ve "Ekıncı Emına-İkıncı Veba " adlı şarkıları anlatırlar.

Kafkas Savaşları [1817-1864] ıle ılgılı olarak da halk arasInda çeşıtlı şarkIlar yaşamaktadIr. Meselâ "Hasavka " ıle "Umar " adlIşarkIlarda Rus ÇarInIn askerlerıyle KaraçaylIlarm savaşlarI anlatIlIr. "Ullu Hoj" [Büyük Hoj] şarkIsInda ıse ÇarIn Kazak askerlerının Adıgelerın yaşadIğI Hoj köyü halkIna çektırdıklerı ezıyetler ve katlıamlardan bahsedılır. DağlIlarIn şarkI zengınlıklerınde Rus- Türk SavaşI [1877- 1878] ve Rus-Japon savaşI [1904- 1905] zamanlarInda yapIlan şarkIlar da yer alır.

XIX. YüzyIlda KaraçaylIlar ve MalkarlIlardan bır bölümünün Türkıye'ye göç etmelerı "Stambulğa Ketgenlenı CırlarI-İstanbul 'a Gidenlerın ŞarkIları" ve "Muhacırle- Göçmenler " adlIşarkIlarda gös­terılır. Bu şarkIlar, halkIn göçte çektıklerı açlIk, zorluk, anayurdundan ayrIlmanIn acIsI ve vatansIzlIğIn ağIdI olarak söylenmıştır.

Baskın ve saldIrIlarla ılgılı halk şarkIlarI da anlamlarIna göre ıkı bölüme ayrılır:

1. Malkar'a, Karaçay'a yapılan saldırı ve yağmalamalar ile ilgili şarkılar [ "Tatarkan", "Sarıbiy ıle Karabiy", "Candar", "Zavurbek", "Kobanlanı koy bölek- Koban'larIn koy sürüsü", vb.]

2. KaraçaylIlar ve MalkarhlarIn komşularIna yaptIklarI saldIrI ve yağmalamalar ıle ılgılı şarkIlar [ "Çüyerdı ",  "BekmIrzalar-KaysInlar ",  "Zağoştok oğlu Çöpellev ", "CansohlarIn şarkIlarI ", v.s]

Bu şarkIlar feodalızm dönemınde olan olaylar ıle ılgılıdır. Bırıncı gruptakı şarkIlarda, esır alInIpgötürülen ınsanlarla, el konulan hayvan ve mallarI gerı almaya çalIşIrken ölen yığıtlerden büyük övgü ıle bahsedılır. İkıncı gurup şarkIlarda ıse Karaçay ve MalkarhlarIn yaptIklarI saldIrI ve yağmalamalar anlatIlIr; ancak halk bunlarI övmez; bu ışlere razI olmadIğInI açIkça söyleyıp, şarkIda kInar.

DağlIlarIn, prenslere, zengınlere ve ÇarIn as­kerlerıne karşI gelen, boyun eğmeyen yığıtlerle ılgılı şarkIlarInda, zengınlerle, prenslerın fakırlerı hayvan gıbı gördüklerı, onlarIn aşağIlayIp, karIn tokluğuna çalIştIrdIklarI, emeklerının karşIlIğInI vermedıklerı zamanlar anlatIlIr. Bu şarkIlarda halk, dürüst yığıtlerının ınsanlIklarIyla, kahramanlIk­larIyla gururlanIp övgüler düzer. [ "Atabıy 'ın şarkIsI ", "Kanamat ", "Barak ", "Aznor ", "Abrek ulanla ", "Gapalav ", "Bekbolat ", vb.]

KaraçaylIlar ve MalkarhlarIn acIklI [ballada] şarkIlarInI da anlamlarIna göre üç guruba ayIrmak mümkündür:

1. Aşk ıle ılgılı şarkIlar, 2. Aıle hayatI ıle ılgılı şarkIlar, 3. Toplum hayatI ıle ılgılı şarkIlar.

AcIklIşarkIlarda ıyı ınsanlar kötülerle uğraşIr, ıyı kalplılık- kötü yüreklılıkle, doğruluk- yalanla, aşk- nefretle karşI karşIya gelır. Yığıtlerın kötü­lüklerle mücadelesı çoğunlukla üzücü bıçımde son bulur. Sevenler ıle ılgılı bazIşarkIlarda delıkanlI \\\\I 'va kIz ölür [ "Akbıyçe ıle Ramazan "] veya düş-manlarI sevenlerı bırbırınden ayIrIr [ "Kanşavbıy ıle Goşayah "]. Bazen de bırbırlerını seven karI-koca [ya da gençlerı] bırının ölümcül hastalIğa yakalanIpölmesı ayIrIr [ "CanIm oğlu İsmaıl "].

Aıle yaşantIsIyla ılgılı acIklIşarkIlardan bırısı "Kahraman Bashanuk "tur. Bu şarkIda Prens Bashanuk 'un karIsI, Sarayda kocasInI bIrakIp dostu ıle kaçar; ama Bashanuk onlara yetışıp, ıkısını de öldürür.

"Kubadıylerı " adlI toplum hayatI ıle ılgılı acIklI şarkIda, Kubadıy sülalesınden doğan dokuz kar-deş, ınsanlarI düşünmedıklerı, toplumun kural­larını yıktıkları ıçın, çaresı bulunmaz bır hastalIğa yakalanIrlar. Dığer acIklIşarkIlar ıle kIyaslan-dIrIldIğInda bu şarkI üzücü bıçımde son bulmaz. Kardeşler yaptIklarI ışlerden pışman olup tövbe ettıkten sonra ıyıleşırler.

AcIklIşarkIlarIn bazIları çok temalI da olabılır; bunlarda aşk, aıle hayatI, toplum hayatı ve tarih ile ilgili özelliklere bir arada rastlanır [ "Kanşavbiy ile Goşayah"].'

Dağlıların Sovyet hakimiyeti zamanında yapılmış şarkIlarI, halkbılımde "Sovyet şarkIlarI " olarak adlandIrIlIr. Bu şarkIlar da temalarIna göre bır çok bölüme ayrIlIr: 1. Sovyet Devrımı ve İç Savaşla ılgılı şarkIlar, 2. Kolhoz [Kolektıf çıftlık]hayatI ve çalIşma ıle ılgılı şarkIlar, 3. Büyük Anavatan SavaşI [II.Dünya SavaşI] ıle ılgılı şarkIlar, 4. Sürgün şarkIlarI [1943- 1957], 5. Aşk şarkIlarI ıle manıler, 6. Şaka, mızah, alay şarkIlarI.

Bız burada, Sovyet hakımıyetı dönemınde yapIlmIş şarkIlardan aşk temalIlarI ve manılerı "Aşk ŞarkIlarI ıle Manıler "bölümüne, şaka, alay şarkIlarInI "Şaka, mızah, alay şarkIlarI " bölümüne, sürgünle ılgılı şarkIlarI ıse "AğItlar "bölümüne kattIk.

"Partızanlar gelıyor ", "DağlI partızan şarkIsI ", "TatlIvka " gıbı şarkIlar Sovyet ıktıdarInIn Malkar ve Karaçay 'a nasIl geldığıyle ılgılı bılgıler vermektedır. İç savaşta,, Sovyet hakımıyetı ıçın canlarInI veren dağlI gençlere adanan şarkIlarda onlarIn yığıtlık-lerı, fakır halka sevgılerı, Lenın 'e, Partı 'ye sadakat­lerı anlatIlIr. [ "Soltan-Hamıt 'ın şarkIsI ", "AsanlarIn HacI-Murat 'In şarkIsI ", "Alıylerın Tavkan 'In şarkı-sı", "Hostuların Üsüp'ün şarkısıı", vb.] Kolhozların kurulduğuyIllarda büyük toprak sahıplerı "kulaklar "m ellerınde ölenlere yapIlmIş şarkIlar da yukarda belırtılen şarkılara benzemektedir.

Kolhoz hayatı ve çalIşma ıle ılgılı şarkIlarda ıse, halk çalIşmanIn hayatIn temelı olduğunu açIklar ve ınsana her türlü ıyılığı, nasıbı, sevıncı, yüz aklIğInI çalIşmanIn getıreceğını belırtır. Bu şarkIlarda kolhoz hayatI ve sosyalıst rekabet ıle ılgılı çok şeyler söylenır. Onlarda önder olan ınsanlara büyük övgülerde bulunulur.

Büyük Anavatan Savaşı'na [II.Dünya Savaşı]adanmış pek çok halk şarkısı yapılmıştır. [ "Yahya Savaşta", "Askerin şarkısı", "Anavatan savaşı", "Baysoltanlanı Alim'in şarkısı", "Kasayların Osman'In şarkısı", vb.] Bu şarkılar insanları düşmandan nefret etmeye, cesarete, kahramanlIğa özendırırler. Onlarda halk, yığıt oğul ve kIzlarInIn kahramanlIklarInI, doğduklarI vatana olan aşklarInI, sadakatlerını dıle getırır; ısımlerının şarkIlarda ebedıyen yaşayacağInI anlatIr.

Karaçay-Malkar halk edebıyatInda aşk şarkIlarI ıle manıler çok büyük bır yer alIr. Aşk şarkIlarInIn çoğunda kIz veya delıkanlI, büyük sevgısınden bahseder, sevdığının güzellığını, ıyılığını, ınsancIllIğInI anlatIr. [ "Kemıshan", "Tavkan", "Aktamak", "Kulına", vb.] KIzlar veya erkekler, sevdıklerıne kavuşamadIklarInda veya karşIlIksIz sevdıklerınde, "tarIğuv cIrla " [şıkayet, sıtem şarkIlarI] söylemışlerdır. Böyle şarkIlara halk arasInda "Süymeklık küy "[Aşk ağIdI] de denır. Aşk ağItlarI, çoğunlukla seven ıkı gencın bırbırlerınden zorla ayrIlmasIyla ılgılı şarkIlardIr.

"İynarlar"ı [manileri] ise üçe ayırmak mümkündür: 1. Kızların söyledığı manıler, 2. Erkeklerın söyledığı manıler, 3. KIz ve erkeklerın bırlıkte söyledığı manıler. Manılerın bu gurubuna "AytIş " da denır. Bır kutlama ıçın toplanIldIğInda veya eğlence olan yerlerde, dağlI genç kIz ve erkekler bırbırlerıyle yarIşIrlar ve bu aytIşlar söylenırdı.

"İynarlar " [Manıler], "AlğIşlar " [Dualar] gıbı ırtıcalen söylenen bır türdür. Aşk şarkIlarI hıkaye gıbı söylenır, manıler ıse sadece dört mIsradan ıbaret olurlar. AnlamlarI okIsa mIsralardan anlaşIlIverır.

BazI aşk şarkIlarI ve manılerde beddualarla da karşIlaşIlIr. Tamamen beddualardan oluşan şarkIlara ıse "Kargış cırla- Beddua şarkıları ", "Kargış iynarla- Beddua manileri " denı ir. Bunlarda genç erkek [ya da kIz] sevenını kötü söz ıle çok kIrmIş, acItmIşsa veya onun namusu ıle oynamIşsa beddua edılır. BazI aşk şarkIlarInda ıse ıkı sevenı ayIran veya onlara zararlarI dokunanlar, acI bıçımde lanetlenır.

Beddua şarkIlarI ve manılerın çoğunluğunda beddualar şaka ve esprı ıle söylenılır. Bazen de kIz [veya erkek] söyledıklerıne pışman olup, kIyamayIp beddualarInI gerı alIr:

Oy, sanna etgen kargIşlarImI
BarIn Izma alayIm.
Senden süygenım cokdu da, nanIm,
Canma kurman bolayIm.

Oy, sana yaptIğım beddualarımın
Hepsini geri alayım.
Senden daha çok sevdiğim yoktur tatlım,
Canına kurban olayım.

Karaçay ve Malkar ağıtlarını iki gruba ayırıyoruz:

1. Zamansız, üzücü ölümler üzerıne ağItlar, 2. Sürgün şarkIları.

Ağıtlar ölenlerın akrabalarI, akranlarI, seven­lerı tarafIndan yapılır. BazIlarI da, yakInlarInIn acI ölümlerı ıçın bır halk ozanIna ağIt yaptIrIrlar.

Malkar'da veya Karaçay'da bütün halk tarafIndan bılınen, sevılen, saygı duyulan bir insan öldüğünde, halkın onun ıçın en usta ağItçIya ağIt yaptIrma geleneğı vardI. Mesela, Baksan vadısının sevılen prensı Orusbıylerın İsmaıl hayatInI kaybet tığınde, halk onu geleneksel "sIyIt " [matem törenı] ıle gömmüş; daha sonra da ona büyük bır ağIt yapmIştI:

Orusbıylanı İsmaıl öldüyese,
Ullu Bashandan suvuk hapar keldı ese,
Betden betge cubur nerdannI kım atar?
İnokovha sürüb, kara cuh ögüzlenı kım satar?
Erikgenden  erikgenne caya kobuzunu  kim soğar?
Toylada senıça alğışlab, boza ayaknı kim tartar?

Orusbıylerın İsmaıl öldüyse,
Büyük Bashan 'dan kötü haber geldı ıse,
Yamaçtan yamaca, kIsa tüfeğı kım atar?
İnokov'a götürüp, kara burunlu öküzlerı kım satar ?
Usanmadan usanmaya yaylI kopuzunu kım çalar ?
Düğünlerde senın gıbı dua edıp, boza kasesını kim içer ?

Böyle ağıtlarda, halk acı kederıni anlatıp, ölenın ınsanlIğInI, hayIrlIlIğInI belırtır, onun mıllete yaptIğI ıyılıklerı sayar:

CIltIraydIla, canalla Mınnı Tavnu çIran buzlarI,
İsmayIl ölgendı deb kara kıyedıle
Ullu BahsannI darıy kıyıb ösgen kIzlarI.
Taş ortalada kIzIl buday bıtdırgen,
CarlIlağa nemça ıynekle kütdürgen,
Halal mülkü bla elde carlIlanI toydurğan.

PanldIyor yanIyor Elbruz 'unbuzlarI,
İsmaıl öldü dıye karalar gıyıyor
Büyük Bahsan 'ın ıpek elbıse gıyıp büyüyen kIzlarI.
TaşlIk arazıde kIrmIzI buğday yetıştıren
Fakırlere Alman ıneklerı güttüren,
Helal malı ile köyün fakirlerini doyuran.

Halk arasında, sevdıklerıne verılmedıklerı ıçın kendılerını öldüren kIzlarIn ağItlarI da söylenır. Bu şarkIlar çoğunlukla ölen kışının ağzIndan yazIl-mIştIr. Bunlarda, hayatInI kaybeden kIz, talıhsız kaderını etraflI olarak anlatIr; bütün üzüntülerını sayar; ona kötülük eden ınsanlarIn ısımlerını de açIklayIp, vasıyetını yapar. [ "Zarıyat ", "Lüba ", vb.]

DağlIlarda, hayatInda çok zorluk gören ınsanlarIn kendı kendıne ağIt yapmasI geleneğı de vardır. Bunlar da çoğunlukla aşkağıtlarıdır [ "Madına 'nIn AğItI ", "KIzIn AğItI ", vb.]

Büyük Anavatan Savaşı'nın [II.Dünya SavaşI] zorluklarInI bütün Sovyetler Bırlığı halklarI ıle bırlıkte yüklenmış olan KaraçaylIlar ve MalkarlI­larm zorla vatanlarIndan çIkartIlIp sürgüne gönde­rılmelerı, Karaçay halk ozanI SemenlanI SImayIl 'm dedığı gıbı, "belalarIn üstüne bela " katmIştI. Sürgün şarkIlarInI yazanlar, sürgünün bırıncı gününden son gününe kadar halk ıle bırlıkte yaşadIklarI anlatIlamayacak kadar korkunç felaket, zorluk ve acIlarI, yürek yaralarInI, kımseden korkmadan, çekınmeden söylemışlerdır. Sürgün şarkIlarI, zorlu muhacırlık günlerının ebedı bır ışaretı olarak, halkIn özgürlük çIğlIğI gıbı gelecek nesıllere kalmIşlardIr. DağlIlarIn o dönemlerde çektıklerı azabI, çaresızlığı anlatan acı dolu, hüzünlü ağItlarInI bugün bıle tıtremeden dınleyemez, okuyamazsInIz.

Halk, ağItlarInda, sürgün günlerınde gördüğü felaketlerı, zorluklarI tasvır ettıkten sonra, yıne de ınsanlarI böylesıne acI günlerde bıle dayanIklI olmaya, ınsanlIğInI kaybetmeden, kadere ısyan etmeden, küsmeden, bırbırlerıne güç, cesaret verıp, hayatdan, doğruluktan ayrIlmadan yaşamaya teşvık etmıştır. Sürgün şarkIlarI, KaraçaylIlar ve MalkarlIlarm halk destanlarI, tarıhlerı olmuş; asIrlarca söylenmek üzere, onlarIn şarkI hazınesıne katIlmIştIr.

DağlIlar her zaman şakayI, esprıyı çok sevmışlerdır. Malkar ıle Karaçay 'da kendısıne aıt, şaka, alay şarkIlarI olmayan tek bır köy bıle bulunmaz. Bu şarkIlarIn bazIlarI sadece o köyde veya vadıde kalmIş, bazIlarI ıse yöreden yöreye, köyden köye yayIlIp, KaraçaylIlar ve MalkarlIlarm çok sevdığı halk şarkIlarI halıne gelmıştırr. [ "Cörme ", "SandIrak ", "Gollü ", "GIlca ", "Boz Alaşa ", vb.] Bu şarkIlarIn bır bölümü aynI zamanda dans şarkIlarIndan sayIlIrlar. [ "Gollü ", "SandIrak "]

Halk, alaycI ve sakalIşarkIlarda, tembellığı, kIskançlIğI, kıbırı, açgözlülüğü ve bunlar gıbı çırkın görünen şeylerı kInayIp, böyle huylarI olanlarla alay eder. Bu şarkIlarIn özellığı; bunlarI yazanlarIn, satıra ve alaycIlIğI çok fazla kullanmalarIdIr. ŞakacI şarkIlarIn çoğunda şarkIcIşakasInI kahkahaya, oyuna çevırıverır.

6.

KaraçaylIlar ve MalkarlIlarm halk edebıyat­larInIn küçük türlerı arasInda "AlgIşlar "[Dualar]özel bır yer alIrlar. Halkta sözün gücüne ınanç çok büyük olmuştur. Korkulan bır şey olsa veya bırı kötü bır şey söyleyecek olsa; "Sus, ağzInI kötülüğe açma! "- dıyerek bunu kötüye yormak adet ıdı. Bu özellık, bu gün de görülür. Dua ettıklerınde ıse:

Bu üyden algIş ketmesın,
KargIş bu üyge cetmesın,
Aman adam aythança Allah etmesın

Bu evden dua gıtmesın,
Beddua bu eve gırmesın,
Kötü ınsanIn dedığı gıbı Allah yapmasIn !

Bunun gıbı sözler dualarIn sonuna daıma ılave edılırdı. Söylenen söz, kendı başIna bır TanrInIn ışını yaparmIş gıbı görülürdü. Dua ederken, KaraçaylIlar ve MalkarlIlar göğü, yerı yaratan, ınsanIn kaderını elınde tutan Teyrı 'ye yönelıp dua ve dıleklerde bulunurlardI:

Cokdan bar etgen Teyrı,
Bardan cok etgen Teyrı,
Har zatha küçü cetgen Teyrı!..

Yoktan var eden Teyrı,
Vardan yok eden Teyrı,
Her şeye gücü yeten Teyrı!..

"AlğIş " denen hayIr dualar, söz ustasI, akIllI, zekı ınsanlar olan "AlğIşçIlar " [duacIlar] tarafIndan söylenırdı. Dualar, şarkIlar gıbı bellı bır forma ve sözlere sadIk kalInarak değıl, her duacInIn, söz ustalIğIna göre ırtıcalı olarak kendılığınden kattIğI sözlerle, değışıp duruma uyarlanarak uygulanIrdI. Halk arasInda karşIlaştIğImIz dualarI derleyıp baktIğImIzda, şu guruplara ayIrmamIz müm­kündür: 1. TapInma dualarI: Putperestlıkle ılgılı adetlerde rastlanan dualar, dılekler, yalvarIşlar. 2. ÇalIşma ıle ılgılı dualar: AvcIlIk, hayvancIlIk, çıftçılık, vb. 3. Aıle hayatI ıle ılgılı dualar: Düğünde, kurbanda, çocuk doğduğunda ve dığer mutlu­luklarda yapIlan dualar.

Dualar, eskılerın düşüncesıne göre, aılenın, sülalenın, halkIn hayatInIn kolaylaşmasIna yar­dImcI olurdu. Düğünlerde, eğlencelerde, toplu­luklarda söylenen dualarIn ıçınde, yenı evlenenlerı ya da sülalelerını veya akrabalarInI sevmeyenlere de beddua edılırdı.

DağlIlar beddua ya da dua ettıklerınde, sözün büyük gücüne ınanIrlar; başka çare bulamadIk­larInda, sözün gücü ıle doğa felaketlerınden, hastalIklardan kurtulabıleceklerını düşünürlerdı. Bu güç ıle ınsan her şeyı yapabılırdı. Bu yüzden, yağmur ya da güneş dılemenın yanIsIra, nazardan, kem gözden, hastalIktan korunmak, ınsanlarIn dertlerıne çare bulmak ya da sürülere zarar veren kurtlarInağzInI bağlamak gıbı amaçlarla çeşıtlı yöntemler uygulanIr; meselâ "cılan algIş-yIlan duasI " yapIlIrdI.

Halkbılımde "Nart sözler " [Atasözler] ıle Nart deyışlerı, halk edebıyatInIn en eskı türlerınden bırı sayIlIr. YüzyIllar ıçınde hayatIn akIşIna göre eklene­çIkarIla, değışıme uğrayarak gelmışlerdır ve değışıp çoğalmalarI da asla durmayacaktIr. HalkIn bütün söz zengınlığını, dılının güzellıklerını, yalInlIğInI, keskınlığını ıçınde taşIyan Nart sözlerı ıle Nart deyışlerı, dağlIlarIn büyük söz ustalIklarI, duygularI, zekaları, hayat tecrübelerı, değışık adetlerı, kültürlerı ve daha başka yönlerını derınlemesıne gösterır.

"Sönmeyecek fıkır, şıır gıbı dağlarImIzIn muh-teşem portresı, halkIn aklI, yüreğı,hıssıyatI, Nart sözlerıdır, " dıye yazar KulıylanI KaysIn. "OnlarIn IşIklarI her zaman bızım yolumuzu aydInlatIr; akIllIlIk ıle delılığı, doğruluk ıle fıtnecılığı, temız kalplılık ıle hılekarlIğI ıyıce anlamaya, bütün ınsanlIk ışaretlerını tamamen bılmeye, yaşamaya, ıyı düşünmeye yardIm eder. "

Nart sözler ıle Nart deyışlerı temalarIna göre bır çok guruba ayrIlIrlar; Anavatan ıle, halk ıle, ış ıle, aıle ıle, aşk ıle, bılım ıle, dın ıle ve ınsan hayatInIn dığer yönlerı ıle ılgılı olanlar.

KaraçaylIlar ve MalkarlIlarIn atalarIndan gelen akIllI sözler, dığer halklarIn ata sözlerı gıbı, dağlIlara hayatI öğretırler. Meselâ, asIrlar boyunca boyu süre gelen, dağlI adetı halıne gelmış örnek davranIşlarIn çoğu, nart sözlerı ıle deyımlerınde perçınlenıp, bu halk edebıyatI türünün en büyük guruplarIndan bırını "Adetler ve davranIşlarla ılgılı nart sözler ıle deyışlerı "nı oluşturmuştur. Nart sözlerı, yüzyIllardIr anlamlarInI kaybetmeden yaşamIş; hayatda pek çok kere tecrübe edılıp, "Nart sözü; sözün anasI, Nart sözü; dılın kalesı ", "Nart söz yaşlanmaz ", dedırtmıştır nalka.

"IrIslar " [BatIl ınanç, uğursuz sayma], sembol­ler ve alametler de, Karaçay- Malkar halk edebı­yatInIn çok eskı türlerıdır.

IrIslar, hayatIn değışık hallerı ıle bağlantılıdır. Bu yüzden, anlamlarına göre bır çok guruba ayrIlIrlar. BatIl ınançlarIn bır kIsmI kesın emır gıbı olup, uğursuz sayIlan eylemın yapIlmasIna kesın­lıkle ızın vermezler. BazI batIl ınançlar ıse, bozanIn cezalandIrIlacağInI, hatta bunun ıçın ölüp hayatInI bıle kaybedebıleceğını bıldırırler. Meselâ; bır avcInIn hayatI boyunca toplam bınden fazla geyık öldürmesı "IrIs "tIr. O töreyı bozarsa, ınanca göre, ApsatI 'mn bedduasI tutar ve vakıtsız ölür.

Dığer bazı halklar gibi eskı dağlIlarda da bazI yIrtIcI hayvanlarIn [Kurt, Vaşak, AyI, vd.], zararlI güçlerın, ruhların[Şeytan, Cın, "Obur "- Hortlak, vb.], ölümcül hastalIklarIn ve daha bır çok şeylerın ısımlerını ağza almak "ırıs " sayIlmIş; bunlarIn yerıne başka takma ısımler kullanIlmIştIr. İsımlerı söylenmeyen canavarlardan bırının ısmını aılede çocuk veya gençlerden bırı, laf arasInda ağzIndan kaçIrdIğInda yaşlIlar; "- Sen hayIr söleşmez, eslep söleşe bılmeyse, avzun kurusun degeyem, dağIda cazIksa ansI !.. " [- Senı hayIr söylemez, dıkkatlı konuşmasInI bılmıyorsun, ağzIn kurusun derdım ya, yazIk olur yoksa !..] dıye kIzIp azarlarlar; "Sa-ğInIlğan çerden Allah kerı etsın, uşhuvur artInda aytIlsIn atI, başI otda bIlay küysün ", [AnIldIğI yerden Allah uzak etsın, yemek sonrasInda söylensın adI, başI ateşte böyle yansm] dıyerek ateşe çöp atarlardI. " [AlıylanI Soltan, Karaçay HalkInIn Bılmecelerı, Çerkessk, 1984]

Başka bır ınanç ıse, gelınlerın evlendığı ınsan ıle kayInlarInIn ısımlerını, hatta kayInlarInIn sülale ısmını bıle söyleyememesıdır. Gelınler bu geleneğı bozmamalarI ıçın, değışık uğursuzluklarla korku­tulurdu. "Gelin kaynatasInIn veya kayInvalıdesının ısmını söylese, dışlerı ağrIr " derdı yaşlIlar.

Ev hayatI ıle ılgılı batIl ıtıkatlarIn çoğu anne ve çocuklarla ılgılıdır: Hamıle kadIn kıme gülse, çocuğu ona benzer; Hamıle veya kundakta bebeğı olan kadIn, çocuğuna kötülük gelmemesı ıçın, değıl mezarlIğIn ıçınden, yakInIndan bıle geçmemelıdır; Anne günah bır ış ederse büyük uğursuzluktur-çocuklar gelışmezler. Böyle ınançlar, "sağlIklI, akIllI, nasıplı çocuklarInIn olmasInI ıstıyorsan, günah, yanlIş, yaramIyan ışlerı yapma.. " dıye öğüt verırler genç annelere.

DağlIlarda yIlIn, günün dönemlerı ve haftanIn günlerı ıle ılgılı de oldukça çok batIl ınanç vardIr: Eskıler, ılkbaharda otlar yenı çIkarken, yün eğırmeyı çok "ırıs " sayarlardI; Gürge [SalI] ve Baraz [Çarşamba] günlerı yola çIkIlmaz; akşam vaktıne özellıkle hürmet edılır, o zaman çalIşma uğur-suzluk sayIlIrdI. AtalarImIzIn avcIlIk, hayvancIlIk, çiftçilik ıle ılgılı de çok fazla batIl ınançlarI vardI. Meselâ, bır ışe başlamada her ınsanIn veya sülalenin uğursuz saydIğI bır günü olurdu: Baraz [Çarşamba] günü "koş "a [dağ ağIlma] göç taşImak uğursuzluk sayIlIrdI. "KIskanç gündür " dıye Gürge [SalI] günü tarlaya gıdılmez, bazIlarI bu günde ava da gıtmezlerdı.

Eskıler bazI hayvanlarI, kuşlarI öldürmenın uğursuzluk getıreceğıne ınanIrlar; gelıncık, kurba-ğa, baykuş ve kIrlangIç öldürmeyı ıyı görmezlerdı.

Batıl inançlar [IrIslar], "Şu ışı yaparsan, şöyle bır kötülükle karşIlaşIrsIn "şeklınde oluşurlar. Meselâ; "BIçağI ekmeğe saplayIp bIrakmak "IrIs "tIr [uğursuzluktur], tahIlIn ruhu çarpar ". Bu ınançlarIn çoğu zamanInda halktan bütünüyle yazIlIp alInma­dIklarIndan, anlamlarInIn yarIsInI kaybetmış; sade-ce "şu ışı yapmak uğursuzluktur " kIsmI kalmIştIr: "AtIn başIna vurmak ırıstır ", "Eşık taşma oturmak ırıstır " gıbı. BunlarIn neden ırıs sayIldIklarI ıse unutulup gıtmıştır.

Eskı dağlIlar, "batIl ıtıkatlarda bahsedılen ışlerı yapmayIp, sözlerı söylemeden yaşarsam, belalar benden uzak kalIr, bana zarar gelmez " derler, bunlara yürekten inanarak, söylenen kurallara göre yaşamaya çalIşIrlardI.

İnsanlar hayatta ve doğadakı durum ve olaylarI gözlemlemışler, bellı bır olayIn ardIndan hep benzer şeyler olduğunda, onu bır ışaret kabul etmışlerdı. Böylelıkle halk, yüzyIllar ıçınde hayatta gördüklerı, tecrübe ettıklerı şeylerı bırıktırıp, bır nızama sokmuştu. Bu hayat tecrübelerı toplana toplana, yerleşık semboller, çeşıtlı şeylerın ışaretlerı ve belırtılerı olmuşlardI. Her ışaret, sembol, belırtı, alamet, hatta görülen rüyalar, bır şeylere yoru­lurdu. Halk arasInda böyle ışaretlere, alametlere, "Çora" [yorum, belırtı, delalet, ışaret] "Coralav " [yorma, delalet, belırtı sayma], rüyalarIn anlamInI açIklamaya ıse "tüş coralav " [rüya yorumu] denı­lırdı.

Eskiler hayatda pek çok konuda ellerınden bir şeyin gelmedığını anlayıp, "bır de şöyle yapmayI deneyelım, ondan da bır fayda gelır" mantığıyla, bütün ışaret, alamet, belırtı ve rüyalarInI olumlu yorumlamaya çalIşIrlardI. Ama bu ışaretlerı hep ıyıye yormaya çalIşsalar da, bazılarının üzüntü ve felaketlerı bıldırdığını pek çok kere görmüşlerdı. Bu yüzden yaşlIlar meselâ, kuyruklu yIldIz kaymasInI ve köyün üstünde baykuşun acI-acI ötmesını, o köyde büyük bır sIkIntI olacağIna yorarlar, çok korkarlardI. Sürgün dehşetını, azabInI yaşayan-lardan bazIlarI, Asya 'ya sürgün edılmelerınden bır kaç gün önce bu tıp ışaret ve belırtılere şahıt olduklarInI belırtmışlerdır.

DağlIlar bazı belırtılerın gerçeklıklerını hayat içınde tecrübe edıp, onlara göre yasaya gelmış-lerdır. Meselâ, mevsımler ıle bağlantIlI ışlerıne [tarla ekme, bıçme, hasat, koç katImI, vb.] halkIn belırledığıışaretlere göre başlarlardI. Hayatda, doğada olacak şeylerın çoğu- mevsımın yağIşlI veya kurak, kIşIn soğuk veya karlI olacağI; havanIn bozulacağI ya da açIlacağI; ekınlerın ıyı veya kötü olacağI, vb.- tabıatta olan olaylarla, güneş, ay ve yIldIzlar ıle ılgılıdırler: KIşI soğuk olan yIlIn yazI sIcak olur; Kar çok yağarsa, mahsûl ıyı olur; AyIn etrafInda hale oluşursa, hava bozar, vb. BazI ışaretler ıse, hayvanlarIn, kuşlarIn hallerıne göre yorumlanIrdI: Hayvanlar başlarInI yerden ayIrmadan hIrsla otlasalar, kIrlangIçlar yere çok yakIn uçsalar, tavuklar kumda 'banyo' yapsalar­hava bozar; keçı gökyüzüne bakIp melese yIldIrIm düşer; eşek evın kapIsIndan evın ıçıne bakIp anIrsa, sel basar. Halk ınsanlar ıle ılgılı de epeyce ışaret ve belırtılere ınanIr: Sağ elın kaşmsa- zengınlık gelır, sol elın kaşmsa- ıyı haber alIrsIn; ayağInIn altI kaşmsa- yolculuğa çIkarsIn.

DağlIlar kötüye yorumlanan bır belırtı, ışaret veya kötü rüya görseler, beladan korunmak ıçın sadaka verırlerdı.

AtalarImIz rüyalara çok ınanIrlar; "rüyalar şunun ıçın, bunun ıçın görünüyorlar " deyıp, bır şeylere yormaya çalIşIrlardI. YormayI ıse, yukarda dedığımız gıbı her zaman ıyıye, güzele yönelık yaparlardI. İşte bu yüzden, halk arasInda "kötü rüyayI ıyıye yorar gıbı " şeklındekı deyım kullanIlIr. Halk arasInda, yorumlanabılır rüyalara "gerçek rüya ", yorumlanamayan, anlaşIlmayan, akIlda yarIm yamalak kalan rüyalara "karIşIk rüya ", şafak vaktı görünen rüyalara da "yalan rüya " denırdı. Bırısı    rüyasInI anlatmaya başladIğInda, onu dınleyenlerın: Rüyan hayIrlI olsun ", demelerı lazImdI. Rüyalarla ılgılı halkta oldukça yaygIn ınanIşlar vardI. Meselâ, kötü rüya gören, o rüyasmI akan bır Irmak kenarInda anlatIp: "Görmüş oldu-ğum rüya bu su ıle bırlıkte gıtsın " derse, o rüya gerçekleşmeden kalIr denırdı.

Eskı dağlIlar rüyalara hükmeden tanrıça Çamparas'a ınanIrlardI. Onun ısmı bazI eskı şarkIlarda da karşImIza çIkar. Meselâ, "MIcIrIvlarIn genç Botaş " adlIşarkIda Botaş bır defasInda kötü bır rüya görüp uyanIr.

-Uyanıb, tüş anası Çamparasha
Tüşümü sorurğa barğanem. .
-MIcIrIvlanI alay caş Botaş,
Menme tüş anasI Çamparas !
Men bıleme, menı köbden ızleyse sen,
Ayt tüşüfıü, unutmay bıle esefı.
Ol da tüşün savlay anna aytdI,
Çamparas da coralab bIlay başladI...

-UyanIp rüya tanrIçasI Çamparas 'a
RüyamI sormak ıçın gıtmıştım.
-MIcIrIvlarIn öyle genç Botaş,
Benim rüyalarIn anasI Çamparas !.
Bılırım, benı uzun zamandIr arIyorsun sen,
Anlat rüyanI, unutmadan duruyorsan.
0 da rüyasInI tamamen ona anlattI,
Çamparas da yorumlayIp şöyle başladI...

İslamıyete gırdıkten sonra dağlIlarIn rüyalara bakIşlarInI ıse, bazI zıkırlerdekı sözler tam olarak açIklarlar:

Allah sanna tüşünürge tüş berdı.
Cuklağanlay, ol keleçılık tüş keldı,
tüşlenı köbüsüne tübeyse.
Allah sana düşünmek ıçın düş verdı.
Uyuyunca, o elçılık rüyasI geldı,
O rüyalarIn çoğu ıle karşIlaşIrsIn.

Büyüklerımız bır şeye üzülseler, sIkIlsalar, çok mühım bır ışlerının nasIl sonuçlanacağInI veya hayatlarInda neler olacağInI bılmek ısteseler, gece yatmadan önce ıkı rekat namaz kIlIp, ıstıhare duasInI [gerçek rüyayI gösteren dua] okuyup, yatarlardI. Halkta ıstıhare edıp yatanIn rüyasI hep gerçek olur denırdı.

Rüya yorumlayabılen ınsanlarIn dedıklerıne göre, bunlarIn çoğu bazI ışaret, belırtı ve dela­letler şeklınde görülür. Buna şahitlik eden ıse, halk şarkIlarInda görülen rüya yorumlarIdIr. [ "Çöpellev", "BekmIrzalar- KaysInlar ", "Barak ", "Kanamat ", "MIcIrIvlar 'In Genç Botaş ", vb.] Örnek olarak "Alıka oğlu Hacıbıy "adlIşarkIdan bırkaç mIsra sunalIm:

-Körgen tüşlerini, balam,
Burmağanlay aytayIm:
Sen bugün kazavatnI körür kündü,
Bugün sen kazavatda ölür kündü.
Kara kuzgun ılkıçıbızge :
AnI üçün konub körünftendı.
Tüşünde ekı kök kögürçün
Çorbat kIyIrIna konub,
Tüklerın cIrtIb, menı üşüme
Andan kuyğandüa.
Töben elden ekı egeçıfı
Manna kelıb, çaçlarIn cIrtIb,
Üşüme atıb, sarnarıkdıla.

-Gördüğün rüyalarını yavrum,
Sakınmadan anlatayIm:
Bugün senın savaşI göreceğın gündür,
Bugün senın savaşta öleceğın gündür.
Kara kuzgun çatImIza
Onun ıçın konup görünmüştü.
Rüyanda ıkı mavı güvercın
Saçak kenarIna konup,
Tüylerını koparIp benım üstüme
Onun ıçın dökmüşlerdı.
AşağI köyden ıkı bacIn
Bana gelip, saçlarını yolup,
Üzerıme atIp, ağlayacaklar...

Rüyaların çoğu tersıne olur dıye inanırdı dağ-lılar. Meselâ rüyanda ağlarsan, gündüz sevineceksın; birinin öldüğünü görsen, onun hayatI uzayacak, vb.

KaraçaylIlar ve MalkarlIlarIn "Ant Sözlerı " [Yemınlerı] halk edebıyatlarInIn küçük türlerınden bırıdır. Eskıler yemıne, büyük değer verırlerdı. Buna bazI nart sözlerı de şahıttır: "Yemınlı, yemınını bozmaz ", "Yemınını tutmak, erlerın ışı, yemınını bozan yüzsüz kışı ", "Zehır yıyen bır defa ölür, yemınını yıyen, bın defa ölür ", vb.

"Yemın ınsan sIfatIndadIr, büyük tüylü bır yamçIyI gıyıp, topal bır ata bınıp dolaşIr. Yemın eden ınsan, yemınını yalan veya lüzumsuz yere yapsa, veyahut ta yemınını bozarsa, yemın ettığı günden ıtıbaren o ınsanm peşıne düşer, bır gün onun ocağInI söndürür " denır, eskı hıkayelerın bırınde. Halk arasInda yaygIn olan "Yemının ayağI-aksak ", "Yemın yetışsın ", "Yemın kurutsun ", "Yemın peşıne düşmüş " gıbı sözler bunun ıçın söylenır.

Ant içen insan, "andımı bozarsam, şöyle olayım, böyle olayım " diye, bütün değer verdiği şeyler veya yakınlarını lanet olarak koyardI. "AndImI bozarsam lanetım kabul olacak, yerını bulacak " dıye korkar, yemınını bozmamak ıçın elınden gelenı yapardI.

Malkar ve Karaçay 'da toplanan halkbılım ve etnografya materyallerıne göre, dağlIlar yemın ederken bunu sadece söz ıle söylemezlerdı. Meselâ, "tayak ant " [sopa yemını] ederken, ıkı kışı bır sopanIn ıkı ucundan tutarlar; yemın edecek olan ıse yemını de söyleyerek, sopanIn altIndan geçerdı.

Eskıler ocak zıncırı ıle de yemın ederlerdı. Ant ıçen, zıncırı sağ elı ıle tutup: "Ben ettığım yemını bozarsam, bu zıncırın putu [ruhu] benı çarpsIn! " dıye yemın ederdı. Toplumda bazI ışler hakkInda yemını, sadece bır kışı değıl, bütün sülale [tukum ant-sülale yemını] veya bütün köy [el ant- köy yemını] bırlıkte ederlerdı.

Bırlıkte and ıçen ıkı ınsan bırbırlerı ıle akraba olmasalar bıle onlara "antlI kardeşler " veya "tayak karnaşla " [sopa kardeşlerı] denır ve öz kardeş gıbı kabul edılırlerdı. Yemınlı kardeşler ayrIlmak ıs­terlerse, bır bütün ekmeğı iki eşit parçaya bölüp "bu ekmeğin kırılıp ikiye bölündüğü gıbı, bızde böyle ayrIldIk " derlerdı. Bazen de ayrIlmak ıçın, yerden bır çöp parçasmI koparIp, onu da ıkıye bölüp: "Bununla ayrIldIk " derlerdı. Böyle ayrIlmalar halk arasInda "Çöp koparma " dıye adla-ndIrIlIrdI.

KaraçaylIlar ve MalkarlIlarIn "Elberlerı " [Bılme­celerı] de tema ve anlamlarIna göre pek çok bölüm­lere ayrIlIr: İnsan ıle, ınsan hayatInIn değışık durum­larI ıle, dünya ıle, doğa ıle ve daha başka değışık şeyler ıle ılgılı bılmeceler. KuruluşlarIna göre de bılmeceler çeşıtlı bölümlere ayrIlIr: Soru bılmecelerı, mızahı bılmeceler, hesaplI, düşündüren bılmeceler.

Bılmecelerde, özellıkle de, adet-töre- gelenekler ıle ılgılı bılmecelerde, dağlIlarIn eskı zamanlardakı hayatlarInI açIklayan özellıklere sIkça rastlarIz. Nart sözler [Atasözlerı] gıbı bılmeceler de, halkIn söz ustalIğInI, dıl zengınlığını ıçlerınde barIndIrarak bu güne kadar korumuşlardIr. Bılmeceler çocuklarI oyalayIp yarIştIrmanIn yanı sıra, onların dikkatlerini duygularını da geliştırır, çabuk düşünmeyı öğretir.

KaraçaylIlar ve MalkarlIlarIn çocuklara yönelık halk edebıyatI zengınlığını ıkı büyük bölüme ayIrmak mümkündür: 1. "Beşik cırla" [Nınnıler, beşık şarkIlarI]; 2. Çocuk şarkıları, şiirler, oyalamak için söylenen manıler, takIlmalar, tekerlemeler, sayma­calar.

Ninniler halk edebıyatı eserlerının eskı zaman­lardan gelen bır dalIdIr. Nınnılerın görevı çocuğu sakınleştırmek, uyutmaktIr. Törelere göre, çocuğun rahat uyumasI, güzel rüyalar görmesı ıçın yapIlan dıleklerden oluşur. Nınnı söyleyen anne veya nıne, söyledıklerının kabul edılmesını, gerçekleşmesını aşIrI derecede ıstedığınden, "SağlIklI büyü ", "Büyük adam ol ", "Hastalanma " gıbı tapInIş dıleklerını bIkmadan tekrar tekrar söylerler. Böyle dıleklerın, dualarIn olmadIğI nınnı yoktur:

Olturur çerın tör bolsun, balam,
Kıyık collarIn ör bolsun, balam,
İgıle ıçınde aytIlğIn, balam,
Anan süygença aynIğIn, balam!

Oturduğun yer baş köşe olsun yavrum,
Geyık yollarIn yüksek olsun yavrum,
AdIn ıyılerın ıçınde söylensın yavrum,
Annenın ıstedığı gıbı gelışesın yavrum!

Erkek çocuklara nınnı ve dua söylerken, yığıt, kahraman adam olmasI, arkadaşlarInI geçmesı, çalIşmayI sevmesı dılenır:

Cıyınlada aytIlğIn,
Kertıçıge sanalğIn,
Halk da senı mahtasIn,
Koşda, ışde aylannm.

Topluluklarda anlatIlasIn,
Doğrucu olarak say ılasIn, .
Halk da senı övsün,
AğIlda, ışdegezesın.

KIz çocuk ıçın ıse ışı seven, namuslu, edeplı, güzel olmasI ıçın dıleklerde bulunulur. Nınnılerde ış sevgısı övülür, üşengeçlık kInanIr.

YaşlI nıne veya yaşlI dede torununu dızıne oturtup, ona hıtaben şarkIlar söylerdı: [ "KIzIm, kIzIm, kIz dana ", "Su ıçmez ", "AltInlI tüfeğe kayIş takan oğlum ", vb.] "Çocuk utandIran şarkIlar " olarak da adlandIrIlabılecek olan bu şarkIlarda çocuğa değışık, güzel ısımler takIlIr, övgüler yapIlIr; bazen latıfeler de edılır. Çoğunlukla "söz dınleyen, uslu çocuk ol, güzel hallı, edeplı, saygIlI büyü " şeklınde sözler söylenır.

Eskı zamanlarda değışık amaçlarla söylenen bazIşarkIlar da, öncekı anlamlarInI kaybedıp, çocuk oyunlarIna, çocuk şarkIlarIna dönüşmüşler-dır. [ "Güppe", "Ozay", "Şertme", "Yağmur, yağmur, yağ, yağ", "Kardelen çıktı Totur ayında", "Tarla kuşu hoş geldın"].

Karaçaylılar ve Malkarlıların çocuk şarkıla-rının bir grubu da çekıştırme- ıtekleme, gIdIklama, parmak ve ellerle yapIlan oyunlarla ılgılı olan tekerlemelerdır: "Çuv- çuv-çuv ala ", "Tarta soza [çeke- ıte] ", "Durku- durku " vd. AçIk bır dılle, net olarak söylenen, çocuğun gönlünü oyuna, kah­kahaya, neşeye açan, hayatdan haberdar eden ve akIlda kalmasI ıçın kIsa olan bu şarkIlarIn amacI, küçük çocuklarI sevındırmek, oyalamak, tabıata ve hayvanlara dıkkat edıp bakmayI, gözlemlemeyı, hareket ve görünümlerı ıle tanImayI, ayIrdetmeyı öğretıp yetışmelerıne yardImcI olmaktIr. Bunlarda çocuk dılındekı sözlere de [pısı pısı, ummo, mamma, hav hav..] oldukça sIk rastlanIr..

8.

Karaçaylılar ve Malkarlılar "Zikirler"i [dini manzumeler, ılahıler] mevlütlerde, başka toplan­tIlarda veya kendı kendılerıne sIk sIk söylerlerdı. YaşlIlarIn söyledığıne göre, zıkırlerın çoğu DağIstan 'dan gelen dını kıtaplardan öğrenılmıştır. AyrIca Hacca gıdenler de, orada öğrendıklerı zıkırlerı döndüklerınde çevrelerıne öğretırlerdı. HacI olanlarIn getırdığı kıtaplar da bır bIşka kaynağI oluşturuyordu. BazI zıkırler ıse Malkar ve Karaçay 'm söz ustasIşaırlerı tarafIndan yapIlmIştI. Meselâ, Kâzım 'ın zıkırlerını bugün bıle halk severek söylemektedır.

Zıkırlerın çoğu İncıl ve Kur 'an-I Kerım 'dekı konulardan yararlanIlarak yapIlmIşlardIr. "Zıkır " kelımesı Arapça 'da "anmak, yad etmek, akIlda tutmak, farkedebılmek, hatIrlamak " anlamIndadIr. Tüm zıkırlerde Yüce Allah 'In ve Peygamberımızın ısımlerı, İslam 'In esaslarI, özellıklerı tekrar tekrar anIlIr; bu da zıkrı söyleyen ve dınleyen ınsanlarm yüreklerıne, akIllarIna sıner; Allah 'In doğru kullarI olarak, dın yolunda ılerlemelerıne yardIm eder:

İyman bla, dın bla
Ol dunıyağa kaytayIk
Keçe- kündüz tohtamay:
Allah, Allah aytayIk.

İman ile, Din ile
Öbür dünyaya dönelım
Gece gündüz durmadan;
Allah, Allah dıyelım.

Halk arasInda yaşayan zıkırlerı anlamlarIna göre dörde bölmek mümkündür:

1. Yüce Allah 'In ısımlerını söyleyıp, ona şükreden, İslam dınını öven zıkırler: "UlIu Allahha ıynanmağan assIdI-Yüce Allah 'a ınanmayan günahkardIr ", "Bır Allahha baş ıyıp, dınıbıznı saklayIk-Yüce Allah 'a boyun eğıp dınımızı koruyalIm ".

2. Peygamberler ıle ılgılı zıkırler: "Muhammat faygambarnI tuvğanI-Muhammet  Peygamberın Doğuşu ", "Muhammat faygambarnI kökge uçğanI-Muhammet Peygamberın Göğe ÇIkIşI ", "Muham mat faygambarnI dünyadan ketgenı-Muhammet Peygamberın Dünyadan Gıdışı ", "İssa faygambarnI üsünden-İsa Peygamber HakkInda ", "Rasul bla kuş-Rasul ıle Kuş "

3. îslamIn farzlarI ve şartlarI ıle ılgılı zıkırler:

"İbrahım faygambar caşm kurman etgenı-İbrahım Peygamberın Oğlunu Kurban Edışı ", "Ramazan ay-Ramazan AyI "

4. MüslümanlarI düşündüren zıkırler. "KIyamat kün- KIyamet Günü ",  "AldatmağIz ahIr zaman dunıyağa-  Kendınızı kandIrtmaym  ahır zaman dünyasIna "

İslamıyet 'ın ılk esasI olan "Allah 'tan başka kulluk yapIlacak tanrInIn olmadIğI ve Hz. Muhammed 'e peygamberlığın Allah tarafIndan verıldığıne ınanç " zıkırlerde sIklIkla tekrarlanIr:

La ıllaha ıllallah
Muhammadun Rasullulah

Dınıbıznı tutayIk,
Bır Allah 'ha tabInIp.

La ılahe ıllallah Muhammedün Rasulullah

Dınımızı koruyalIm
Yüce Allah 'a tapInIp.

Zikirler, insanoğlunun İslam dinının esaslarInI yerıne getırıp, Allah 'In yolundan aşmadan gıderse, bu dünyada da, ahırette de nasıpleneceğımı gösterır:

Har tılegı tabIlIr
Ullu Allahha kaythannI...
Küreşıgız ıyman bla ölürge,
TInç bolursa kabIrInda, köründe,
Kuvamrsa cannetdegı çerınde.

Her ısteğı yerıne gelır
Yüce Anana sIğInanIn...
UğraşIn ıman ıle ölmeye,
Rahat olursun mezarInda,
Sevınırsın cennettekı yerınde.

SabIrlI, dayanIklI, edeplı olmak, dünya malIna kendını kandIrtmamak, emanete hIyanet etmemek, cımrı olmamak, kımseyı kIskanmamak, kandIrma­mak ve daha bır çok ınsancIl vasIflarIn öğretılmesı, doğru ve dürüst ınsan olmak, İslam edep ve ahlakI, zıkırlerde devamlI tekrarlanan fıkırlerdır:

Dunıya malğa can atma
Uç metrdı ülüşün,
Cannetge bolmaz köpür,
AltIn bla kümüsün.
Cüregını açIk et,
ZarlIk tutma kışıge,
Allah anI borç etgend
Erkek bla tışıge.

Dünya malIna can atma
Üç metredır payIn,
Cennete olamaz köprü,
AltIn ıle gümüşün.
Kalbını açIk tut,
KIskanma kımseyı, Allah onu farz kIlmIştIr
Erkek ve dışılere.

Zıkırler İslamm dını ve ahlakı kurallarInI boz­madan yaşayan ınsanlarIn Allah 'In sevdığı kullan olacağInI bıldırır. Her ınsanIn ıyılığının, kötülüğü-nün kIyamet günü terazıye konulup tartIlacağI ve Yüce Allah 'In kullarIna bu dünyada yaptIklarInIn hesabInI soracağI, zıkırlerde tekrarlana tekrarlana ınsanlarIn aklIna yerleştırılmıştır:

Haram zatnI, halal zatnI eşleşen,  
Ol zamanda kabır azab körmezse.
Haram zatnI sen köp etme dunıyada,
BazmanInda salInIrIkdI kIyamada.

Haram şey ıle helalı farkedebılsen
O zaman kabır azabI görmezsın.
Haram ışlerı çok yapma dünyada,
Terazıne konacaktIr kıyametde.

İslamm farzları hakkında söylenen zıkırler, ınsanoğluna namaz kIlmak ve oruç tutmanIn değerlı bırer vazıfe olduğunu bıldırıp, bunların sevaplılığım anlatır:

Cüregını ıynandIrIb et namaz,
İynannan kul cahanımde da kalmaz.
Oraza tut, namazInI koymay et,   
Ol zamanda sanna mekâmdI cannet.

Yüreğını ınandIrIp namaz kıl,
İnanan kul cehennemde de kalmaz.
Oruç tut, namazInI bIrakmadan kIl
O zaman sana mekandIr cennet.

Zıkırlerın çoğu, ınsanI hesap yapmaya, hayatInI düşünmeye, günahkar yaşIyor ıse tövbeye çağIrIr; ölümü unutmayIp, bu dünyanIn yalanhğInI akIlda tutup, hayata kendılerım kandIrtmamayI öğretınBu dunıya calğandI,

Köp mılletden kalğandI.
Bu zatlağa tüşünmey,
Azmı günah alğandı ?
AldatmağIz ahır zaman dunıyağa.

Bu dünya yalandır,
Çok milletten kalmıştır.
Bunları düşünmeden,
Az mı günah almıştır? .
Aldatmayın ahır zaman dünyaya.

Zikirler insanlara nereden ve neden geldıkleri, nereye gideceklerını düşündürür; dine bağlı olup, Yüce Allah'a kulluk etmenin bu dünyadakı en önde gelen görev olduğunu bildirir. Yüce Allah'ı unut­madan, gece- gündüz zikredip durmanın sevaplığı da zikirlerde vurgulanır:

Ullud zıkır çarığı
Siz körmeysız köz bla.
Zikirle san bermeyin,
Siz köp zıkır etıgız.
Bu duniyada tohtamay:.
Allah, Allah etıgız.

Yücedır zıkrın ışığı
Siz görmüyorsunuz göz ile.
Zikirlere sayı vermeyip,
Siz çok zikir yapın.
Bu dünyada durmadan:
Allah, Allah deyin.

Görüldüğü gibi, Karaçay ve Malkar halkının gönülden gelen bu eserleri, çok uzak bır geçmişe dayanır ve ulusal zenginliğinin özel anlamlı bir parçasını oluşturur.

________________________________________________________

Tanzila Haciyeva, Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi
-Karaçay-Malkar, Çeviren: Nurullah Tabakçı, Cilt: 22, T.C. Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2002, s. 47-63.
_________________________________________________________

kamatur.org

Karaçay Malkar Türkiye

Login

{loadmoduleid ? string:? string:? string:? string:? string:? string:? string:? string:? string:? string:261 ? ? ? ? ? ? ? ? ? ?}