Off Canvas sidebar is empty

Edebiyat

Karaçay Malkar Edebiyatı ile ilgili Makaleler

DAĞLI TATARLARIN NART DESTANLARI

Safar Aliy Orusbiy'in bu yazısı [Skazaniya O Nartskih Bogatıryah U Tatar-Gortsev Pyatigorskogo Okruga Terskoy Oblasti / Terek Eyaletinin Beştav [İssi-Suv] Bölgesinde Yaşayan Dağlı Tatarların Nart Kahramanlık Destanları] 1881 yılında Tiflis'te çıkmaya başlayan SMOMK [Sbornik Materialov Dla Opisaniya Mestnostey i Plemen Kavkaza] birinci sayısında Rusça olarak yayınlanmıştır.

Giriş niteliği taşıyan bu yazının devamında Safar-Aliy Orusbiy'in 1879 yılında derlemiş olduğu "Örüzmek", "Şavay", "Raçikav" ve "Sosurka" adlı destanlar yer alır. Ancak, adı geçen bu destanlar, Rusça ve düzyazı şeklinde verilmiştir. [s. 60] Nart Destanları, bütün Kuzey Kafkasyalılarda olduğu gibi, Karaçay-Malkar Türklerinin edebiyatında da önemli bir yere sahiptir. Kuzey Kafkasyalılar, Nart kahramanlarını efsanevi ataları olarak sayarlar. Destanlarda Nart; yiğit ve cesur kahramanlar olarak anlatılır.

Nart destanlarının oluşmaya başlaması çok eski zamanlara dayanır. Ancak bu destanlar çok geç tarihlerde yazıya geçirilmeye başlanmıştır. Safar-Aliy Orusbiy'in, Nartlar hakkında yazdığı "Dağlı Tatarların Nart Destanları" adlı bu yazısı, bu konuda yapılan ilk araştırmalardan biridir. Karaçay-Malkar'da Bashan bölgesinin ileri gelenlerinden İsmail Orusbiy'in oğlu olan Safar-Aliy Orusbiy, Moskova'da Petrovskaya Akademisini okumuştur. Öğrenciliği sırasında; P. Ostryakov, P.İ. Chaikovski, N.P. Tulçinski gibi ünlü kişilerle tanışma fırsatını bulmuştur. Safar-Aliy Orusbiy, onların Kafkasya kültürü hakkında dikkatini çekmeye çalışmış ve onlara bu konuda zengin materyaller sağlamıştır.

 

Safar Aliy Orusbiy'in bu yazısı [Skazaniya O Nartskih Bogatıryah U Tatar-Gortsev Pyatigorskogo Okruga Terskoy Oblasti / Terek Eyaletinin Beştav [İssi-Suv] Bölgesinde Yaşayan Dağlı Tatarların Nart Kahramanlık Destanları] 1881 yılında Tiflis'te çıkmaya başlayan SMOMK [Sbornik Materialov Dla Opisaniya Mestnostey i Plemen Kavkaza] birinci sayısında Rusça olarak yayınlanmıştır. Giriş niteliği taşıyan bu yazının devamında Safar-Aliy Orusbiy'in 1879 yılında derlemiş olduğu "Örüzmek ", "Şavay ", "Raçikav " ve "Sosurka " adlı destanlar yer alır. Ancak, adı geçen bu destanlar, Rusça ve düzyazı şeklinde verilmiştir.

Söz konusu bu yazı, Kuzey Kafkasya Nart Destanları ile ilgili yapılmış ilk ciddi çalışmadır. Ayrıca bu yazı, 1917 Sovyet Devriminden daha önce, yani 1881 yılında bir dergide yayınlanmış olması bakımından çok önemli bir belge niteliğini taşımaktadır.

Terek eyaletinin Beştav [İssi-Suv] bölgesinde ve buraya yakın dağlık yerlerde Tatar ve Moğol kökenli insanların kurmuş olduğu büyük köyler bulunur. Burada yaşayanlar Tatarca ' 'ya benzer bir dili konuşurlar. Ovalık düz arazilerde ise Kabardeyler yaşamaktadır. Bu iki kavimin konuştukları diller birbirinden tamamen farklıdır. Ben, Kabardeylerin arasında da uzun yıllar bulundum. Dağlı Tatarların ve Kabardeylerin arasında gezerken ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa aktarılan sözlü folklor ürünlerini derleyerek kaydettim.

Çok eski zamanlardan günümüze kadar, kuşaktan kuşağa aktarılan sözlü folklor ürünlerinin içerisinde Nart kahramanları hakkında anlatılan destanlar ve efsaneler önemli bir yer teşkil eder. Dağlı Tatarların, oldukça uzun kahramanlık destanları vardır. Bunun yanında, buna benzer folklor ürünleri, diğer Kafkasya kavimlerinde de bulunur. Nart destanları, Kafkasya ' 'da yaşayan kavimlerin bir nevi ortak kültür zenginliğidir.

Nart destanları zamanla bazı değişikliklere uğramıştır. Destanların bazı kısımları değişmiş ya da tamamen kaybolmuştur. Ancak böyle olmasına rağmen, Kafkasyalıların folklor ürünleri içerisinde en değerli olanı Nart destanlarıdır.

Bugüne kadar "Nart" kelimesinin anlamı, kökeni ve tam olarak nereden çıktığı kesin olarak açıklanamamıştır. Dağlı Tatarların ve Kabardeylerin günlük konuşma dillerine "Nart " kelimesi yerleşmiş durumdadır. Halk arasında, Nart kahramanlarının kimler olduğu söylentiler dolaşmaktadır. Dağlı Tatarlar, bir kimseyi övmek için; "O [insan] Nart gibi güzel endamlı, doğru hareket eden biridir " denilir. Bir kişinin herhangi bir davranışı veya yaptığı iş, halk tarafından çok beğenildiği zaman, halk o kişi için "Nartça " [Nart gibi] yakıştırmasını yapar. Böylece "Nart " kelimesi halk arasında "her bakımdan en mükemmel vasıfları taşıyan kişi " anlamında kullanılmaktadır. Derlemiş olduğum materyallere göre Nartlar uzun boylu ve iri yapılı, çok kuvvetli ve sert duruşlu, çok zor işlerin kolayca üstesinden gelebilen, hastalıklara, zorluklara ve felaketlere karşı dayanıklı kişiler olarak anlatılmaktadırlar. Nartlar ömürlerini mutlu ve huzurlu bir hayat geçirmek için zorluklara karşı mücadele ederek geçirmişlerdir. Aslında, Nartlar hayatın zorluklarına karşı mücadele etmekten zevk almaktadırlar. Örneğin; Nartlar bir sefere [s. 61] çıktıkları zaman zorluklarla ve birtakım engellerle karşılaşmayı çok arzu etmişlerdir. Çünkü onlar bu sayede yiğitliklerini sınamış olacaklardır. Dağlı Tatarlar, Nartları bu şekilde anlatırlar.

Anlatılan destanlarda, Nart yiğitlerin yanında bir de "Emegenler" [dev yaratıklar] hakkında çok bahsedilir. Emegenler de Nartlar gibi çok güçlü ve iri yapılıdırlar. Ancak Zekaları çok kıt olduğu için hiçbir işi doğru dürüst beceremezler. Anlatılanlara göre, emegenlerin birden fazla başları varmış. Gözleri ise sadece bir tane, o da alınlarının tam ortasında bulunuyormuş. Nartlar ile emegenler sürekli mücadele içerisindedirler. Nartlar yüksek zeka kabiliyetleriyle her şeyi en ince ayrıntısına kadar ölçüp biçerler ve her zaman emegenleri alt etmeyi başarırlar. Emegenler insan eti yerlermiş. Bu yüzden emegenlerin eline düşüp sağ kalan tek bir Nart yokmuş. Bunun için Nartlar, mümkün olduğunca emegenlerle karşılaşmamaya özen gösteriyorlarmış.

Nartlar sefere çıkmadıkları zamanda çeşitli eğlenceler, şölenler, yiğitlerin hünerlerini göstermeler için yarışmalar tertipliyorlarmış. Nartlar .bu gibi şölenleri belli bir yerde yapıyorlarmış. Bu yerin adına "Alikalanı Üyleri " [Alikaların Evleri] deniliyormuş. Orada her zaman kocaman bir kazan ateşte asılı dururmuş. Bu kazan o kadar büyükmüş ki, içine kırk öküzün eti sığarmış.

Dağlı Tatarların anlattıklarına göre; Nartlar sefere çıktıkları ve savaştıkları yerler Koban vadisi ile sınırlı kalmıyormuş. Nartlar, İtil [Volga] ırmağına kadar gelerek buraya kadar seferler yaparlarmış. Hatta bazen İtil ırmağını da geçerek çok uzak yerlere bile seferler yaparak oldukça yüklü ganimetler elde ederlermiş.

Dağlı Tatarlar, Nart kahramanlarının gerçekten de yaşadıklarına inanırlar. Nartların yaşadıkları gösteren işaretler Koban vadisinde oldukça fazladır. Teberdi ırmağı ile Koban ırmağının birleştiği yere yakın bir bölgede olan Humara yakınlarında, büyük kayalıklar arasında ilginç ve büyük bir yer altı evi vardır. Buraya "Çuvana " denir. Anlatılanlara göre çok eski zamanlarda burada "Açı Tilli Nart Gilastırhan " yaşamış. Teberdi ırmağının sol tarafındaki Sıntı ' 'da Çuvana ' 'ya benzeyen başka bir yer altı evi daha vardır ki burası Çuvana ' 'dan daha güzel inşa edilmiştir.

Çuvana ' 'ya yakın bir yerde büyük bir kaya vardır. Halk bu kayaya "Sosurka ' 'nın Taşı " der. Anlatılanlara göre, Nart Sosurka atı ile bu kayanın üzerine çıkmış ve atının ayak ve sidik izleri bu kayanın üzerinde hala duruyormuş. Ayrıca, Sosurka ' 'nın köpeğinin ayak izleri de duruyormuş bu kayanın üzerinde. Buna benzer söylentiler, Nart kahramanlarının, Koban vadisi civarında yaşadıklarını göstermekte, seferlere çıktıklarında ise İtil ırmağını da geçerek uzak yerlere kadar gittiklerini anlatmaktadır.

Dağlı Tatarların Nart destanlarında geçen kahramanların adları şöyledir; Örüzmek, Sosurka, Şavay, Şırdan, Hımıç, Batırez, Raçikav, Sibilçi, Gilastırhan, Devet, Alavgan. Bu kahramanların her birinin kendisine ait bir "cır "ı [ezgili, makamlı destan] vardır. Ancak, bu destanların birbirlerine benzeyen tarafları çoktur. Zamanla bu destanlar birtakım değişikliklere uğramışlardır. Hatta bir kısmı unutulmuştur. Günümüzde [1879 yılında] bu destanların eski biçimlerini bilen ya da eski biçimde söyleyebilen "cırçı "lar [ozanlar] çok azdır. Ozanlar bu destanları, halkın her zaman toplandığı belirli yerlerde söylemişlerdir. Kabardeyler bu ozanlara "geguako " adını verirler.

Bu halk ozanların kendilerine ait özel mülkleri ve servetler olmamıştır. Onlar, herhangi bir nedenle halkın toplandığı yerlerde, örneğin; düğünlerde, cenazelerde vb. yerlerde bulunmuşlar, şarkılarını söylemişler veya toplantının anlamına ve önemine uyan yeni şarkılar besteleyerek anında icra etmişlerdir. Halk ozanları, Kafkasya kavimlerinin o zamanki edebiyatçıları olmuşlardır. Bunlar sürekli dolaşıp durdukları için söyledikleri şarkılar ve şiirler de her tarafa yayılmıştır.

Çok önemli bir durum için veya halkın önemli sorunlarına çözüm bulmak için yaşlılar, bilge kişiler bir araya gelerek yüksek bir tepenin üzerinde kurultay yaparlardı. Bu sırada gençler de aşağıdaki düz arazide ata binerler, güreş tutarlar ve buna benzer yiğitlikler yaparlardı. Ozanlar da bu gibi toplantılarda bulunurlardı. Kurultay için toplanan yaşlılar ve bilge kişilere; yiğitlik yapan gençlere şarkılar yaparlardı. Ancak, ozanların şarkıları sadece övgü niteliğinde değildi. Ozanlar, kötü ve iki yüzlü insanları, ahlaksızları sert biçimde yeren şarkılar da yaparlardı. Ozanların bu eserleri sadece bu bölgede kalmaz diğer yerlere de yayılırdı.

[s. 62] Toplumda sevilen ve saygı duyulan kişiler için, halkına yararlı iş yapanlar için ve halkın çok değer verdiği bir yiğit öldüğü zaman ozanlar çağırılır, onlardan şarkı veya "küy " [ağıt] yapmaları istenilirdi. Ölenin ardından ağıt yapıldığında böylece onun yiğitliği unutulmayacak ve kuşaktan kuşağa aktarılacaktır.

Bu gibi durumlarda ozanlar, tenha ve sessiz bir yere çekilirle, şarkı veya ağıtın mısralarını ortaklaşa yaratırlardı. Bir süre sonra işlerini tamamladıktan sonra orada bulunanlara haber verirler. Herkes de onları dinlemek için bir yere toplanırdı. Oradakiler, toplanmadan önce kılık ve kıyafetlerini düzeltirlerdi. Kimi kalpağını, kimi kamasını ve kemerini düzeltirdi. Kimi fişekliklerini parlatırdı. Yani ozan, orada toplananlardan birinin biçimsiz bir durumunu görürse; onu halkın içinde rezil edecektir. Bu yüzden de herkes üstüne başına çok dikkat etmek zorundadır. Daha sonra, ozanlardan biri, yüksek bir yere çıkarak elleriyle tempo tutar. Önce, yaptığı şarkının ezgisini sesli bir biçimde söylemeye başlar. Orada toplananlar da ozan şarkının sözlerini ne zaman söyleyecek diye sabırsızlıkla beklemektedirler. Daha sonra ilk ozan, kendi yaptığı şarkıyı icra eder. Diğer ozanlar da sırayla kendi şarkılarını söylerler. Orada toplananlar, nefes dahi almadan büyük bir dikkatle ozanları dinlerler. Oradakiler "böyle güzel sözleri nereden buluyorlar " diye hayret içerisinde kalırlar ve hayranlıklarını gizleyemezler.

Ozanlar şarkılarını söyledikten sonra oraya hangi nedenle toplanılmışsa artı o toplantının gerekleri yapılır. Toplantı sona erdikten sonra misafirler için türlü türlü yemekler ikram edilir. Ozanlara da değerli hediyeler verilir. Eğer cenaze nedeniyle toplanılmışsa, cenaze sahibi ve akrabaları, ozanlara elbise ve at gibi hediyeler verirler. Ozanların geçimi genellikle böyle olmuştur.

Ozanlar, gençler askere giderken yapılan törenlerde de bulunarak, onlar için şarkılar yaparlardı. Ozanlar, savaşta yiğitlik gösterenleri öven, korkakları ise sert biçimde yeren şarkılar yapmışlardır. Ozanlar, savaş sırasında kendilerine zarar gelmeyecek bir yerde savaşı gözleyerek; savaşın seyrini, ön saflarda kimlerin vuruştuğunu, kimlerin yiğitlik yaptığını, kimlerin nasıl öldüğünü şarkılarına yansıtırlar. Ozanların bu şarkıları, kısa bir zaman sonra savaşa uzak olan yerlere kadar yayılır. Böylece, herkes savaşın seyri hakkında haberdar olur.

Bütün bu anlatılanların ışığında düşünürsek; ozanlar eskiden toplumda oldukça önemli bir konuma sahip idiler. Çünkü, birçok olayın ve durumun halkın anlamasında ve bilgilenmesinde en önemli unsur ozanlar olmuşlardır. Ozanlar, peygamberler gibi doğruluğu ve güzelliği ilke edinmişler, bu gibi değerlere büyük önem vermişlerdir. İnsanların kötü hallerini sert biçimde yermişler, hayatın derinliklerinde kalan şeyleri gün ışığına çıkarmışlardır. Halk ise, ozanların "erdem " kavramını koruyarak ön planda tutmalarına büyük saygı göstermişlerdir. Halk, ozanları, tüm kısıtlamalara karşı korumaya çalışmıştır. Bu yüzden ozanlar hiç kimseden korkmadan, diledikleri konuda şarkılar yaparlar ve bunları herkese duyururlardı. Ozanlar, zengin-yoksul ayrımı yapmadan herkes için gayet açık ve anlaşılır şarkılar yapmışlardır.

Ozanların toplum içerisinde önemli bir konumda olduğuna bir örnek getirelim. En soylu aileler bile kendi çocuklarını sanatsal yönden yetenekli olduklarını fark ettiklerinde onları yetiştirmeleri için ozanların yanına gönderiyorlardı. Ayrıca çocuklar, ozanların yanında çeşitli yerleri gezerek, ozanların hayat tecrübelerinden faydalanıyorlardı.

İslam dini yayılmaya ve topluma yerleşmeye başladığında, birtakım yobaz mollalar, ozanları toplum dışına itmek için ellerinden geleni yapmaya başladılar. Mollalar "ozanlar günah işlerle uğraşıyorlar, oların yaptığı işler dinimizle bağdaşmaz" diye, halkı ozanlardan uzaklaştırmaya çalışıyorlardı.

Molla ile ozan arasında geçen bir tartışmaya örnek vermek istiyorum;

Molla ozana şöyle demiş:

- Sen dinsiz bir adamsın, topluma zaraar veriyorsun. Sen toplumun içinden çıkarmak, hatta seni öldürmek gerekir.

Ozan mollaya şöyle karşılık vermiş:

- Hayır, asıl seni kovmak gerekir. Asllınnda dinsiz olan da sensin. Hem iki yüzlüsün hem de doğruluktan uzaktasın. Sen halkı sömürmekten başka bir iş yapmıyorsun. Sen, birinin ölmesini bekliyorsun, özellikle de zenginler ne zaman ölecek diye onların evini gözlüyorsan. Onlar ölsünler ki sen de cenaze evinden bir şeyler koparabilesin. Ben, doğruluktan ayrılmadan, alın terimle, helal işimle yaşıyorum. Elimden geldiği kadar halka yardımcı olmaya çalışıyorum. Ben, halkın menfaati söz konusu olduğunda, şarkılarımla bir korkağı, cesur biri haline dönüştürebilirim. Hırsızları doğru yola sokabilirim. Yalancılar ve kötü adamlar benden uzak dururlar. Ben kötülüklerin düşmanıyım.

Daha sonra molla ozana şöyle bir soru sorar:

- Öyleyse, sence dinin temeli nedir? Ozan mollaya şöyle cevap verir:

- Benim anladığıma göre, dinin temeli "darı taneleri"dir...

Ozanın son sözlerini düşünürseniz; darı o dönemde Kafkasya'da en çok ekilen bir tahıl idi. Şimdilerde, herkesin sofrasında darıdan yapılmış "basta" [bir tür lapa] yemeğini görmek mümkündür. Eskiden buralarda mısır ve darıdan başka bir şey ekilmezdi. Şimdi başka şeyler de ekiliyor. Mollaların çabaları ve diğer çeşitli nedenler, ozanların sayısını giderek azaltmıştır. Kabardeylerin en ünlü ozanı Tayair de 1850'li yıllarda ölmüştü. Duruma bakılırsa ozanlar hepten yok olacaklardır. 

Ozanların, Nartlar hakkında anlattıklarına şöyle bir baktığımızda, anlatılan çeşitli destanların birbirleriyle bağlantısız olduğu sanılabilir. Anca iyi incelendiğinde, Nart kahramanlarının destanları bir araya getirildiğinde, hepsinin birbirini tamamladığı ve büyük bir destanın ortaya çıktığı görülür. Ne yazık ki atalarımızdan bizlere miras kalan bu destanlar, halkın belleğinden silinmeye başlamıştır.

______________________________________

Safar-Ali Orusbiy., Dağlı Tatarların Nart Destanları,
Çevirenler: Bilal Appayev, Adilhan Adiloğlu, Birleşik
Kafkasya Dergisi, sayı: 4, Eskişehir, 1995, s. 60-62
______________________________________

kamatur.org

Karaçay Malkar Türkiye

Login

{loadmoduleid ? string:? string:? string:? string:? string:? string:? string:? string:? string:? string:261 ? ? ? ? ? ? ? ? ? ?}