Karaçay-Malkar Nart destanlarının merkezinde olaylar ve kahramanlar vardır. Nart kahramanlarının düşmanlarına karşı yaptıkları mücadeleler, insanüstü, çirkin dev yaratıklarla [emegenler] yaptıkları savaşlar ve Nartların kahramanlıkları, yiğitlikleri anlatılır. Nart kahramanları daha çok yiğitlik ve dinamizm yönünden karakterize edilmektedir. Onların savaş tutkuları, cesaretleri, halkı birtakım canavar ve devlere karşı korumaları; halkın hayatını kolaylaştırmak için gösterdikleri çabalar ve buldukları pratik çözümler Nart kahramanlarının en belirgin özellikleridir. Olağanüstü özelliklerle kuşatılan Nart kahramanları; yiğitliğin, cesurluğun ve mertliğin sembolüdürler.
1. Karaçay-Malkar Türkleri
[s. 575] Karaçay-Malkar Türkleri, Kuzey Kafkasya’da yaşayan küçük bir Türk kavmidir. Hun-Bulgar ve Kıpçak Türkleri, Karaçay-Malkar Türklerinin etnik yapısının özünü oluşturmaktadır. Bununla birlikte, Karaçay-Malkar Türklerinin etnik yapısına; Hazar, As-Alan ve Kafkasya’nın bazı yerli halklarından da etnik karışımlar olmuştur. Kimi araştırmacılar, Karaçay-Malkar Türklerini etnik ve kültür bakımından İskitlere, hatta Sümerlere kadar dayandırmaktadırlar. Karaçay-Malkar Türkleri konuştukları dil itibariyle; Kazak, Kırgız, Kumuk, Karaim, Nogay, Tatar ve Başkurt lehçelerinin de dahil olduğu Kıpçak Türkçesi [tav, bol-, kalgan] grubuna dahildirler. Karaçay-Malkar Türkleri, Kuzey Kafkasya bölgesinin batı ve orta kısımlarında, Kuban ırmağının başladığı bölgede, Elbrus dağının [Mingitav] doğu ve batısındaki dağlık arazilerde ve derin vadilerde yaşamaktadırlar. Kafkasya Türklüğünün en önemli unsurunu oluşturan Karaçay-Malkarlılar eskiden aynı idari yapı altında yaşıyorlardı. Daha sonra Rusların Kafkasya’yı istila etmeleriyle çeşitli dönemlerde ayrı idari yapılar içerisinde yer almaya başladılar. 1864 yılında Kuzey Kafkasya’nın Rusların eline geçmesiyle; Kuban ırmağının yukarı kısımlarında ve Elbrus dağı eteklerinde yaşayan Karaçaylılar “Kuban Eyaleti”ne, Malkar bölgesinde yaşayanlar ise “Terek Eyaleti”ne bağlanarak bu iki kardeş halk suni bir şekilde ikiye bölünmüştür. 1917 Bolşevik ihtilali sonrasında Rusların istilasına uğrayan Karaçay-Malkar Türkleri, 1943 yılının sonlarına kadar bağımsızlık mücadelelerine devam ettiler. İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanlarla işbirliği yaptıkları gerekçesiyle; Karaçaylılar 2 Kasım 1943 tarihinde, Malkarlılar da 8 Mart 1944 tarihinde yurtlarından topyekün sürgün edildiler. Orta Asya’nın çeşitli bölgelerinde 14 yıl sürgün hayatı yaşayan Karaçay-Malkarlılar 1957 yılında Sovyet Yüksek Şurasının kararıyla kendi yurtlarına geri döndüler. Karaçay-Malkar Türkleri sürgün sonrasında nüfuslarının yarıdan fazlasını kaybetmiş durumdaydılar. Bugün, Karaçay-Malkar Türkleri, Rusya Federasyonu’na bağlı olarak Karaçay-Çerkes Özerk Cumhuriyeti ve Kabardey-Malkar Özerk Cumhuriyeti adı altında iki ayrı idari yapıda yaşamaktadırlar. Karaçaylıların nüfusu 180 bin, Malkarlıların nüfusu ise 90 bin civarındadır. Karaçay-Malkar Türklerinin dünyadaki toplam nüfusları yaklaşık 310 bin civarındadır. Türkiye’de 20 bin, ABD’de 2 bin, Suriye’de 1.500 civarında Karaçay-Malkar nüfusu yaşamaktadır.
2. Karaçay-Malkar Kültürü
Çok eski zamanlardan beri Kuzey Kafkasya’nın dağlık bölgelerinde yaşayan Karaçay-Malkar Türkleri, yakın zamana kadar Ruslar tarafından “Tatar” veya “Dağlı Tatar” adlarıyla anılmaktaydı. Komşu Kafkas halkları ise, Karaçay-Malkarlılara çoğunlukla “Dağlı” adını veriyorlardı. Karaçay-Malkarlılar da kendilerine müşterek ad olarak “Tavlu” [Dağlı] adını vermişlerdi. “Karaçay” sözü; Karaçaylıların efsanevi atası olan “Karça”dan miras kalmıştır. [s. 576] “Malkar” sözü ise; milli kimlik olarak ilk önce sadece Malkar vadisinde yaşayanlar için kullanılıyordu. 1864 yılında Kuzey Kafkasya’nın Rusların eline geçmesinden sonra; Bızıngı, Çegem, Holam ve Baksan vadilerinde yaşayanlar için de Malkar sözü milli kimlik olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Tarihte “Kavimler Kapısı” adıyla anılan Kuzey Kafkasya bölgesinde; Hun-Bulgar, Hazar, Alan ve Kıpçak gibi Türk kavimleri yüzyıllarca hakimiyet kurmuşlardır. Uzun yıllar bu bölgede hükümranlık süren bu eski Türk kavimlerinin izlerini tabii olarak Karaçay-Malkar Türklerinde görmekteyiz. Bununla birlikte yüzyıllar öncesinden itibaren Kuzey Kafkasya’nın yerli halklarıyla karşılıklı kültürleşme sonucunda Karaçay-Malkar Türkleri kendilerine has bir kültür oluşturmuşlar; bir yandan Türklük kültürü, bir yandan da Kuzey Kafkasya ortak kültür dairesi içerisine dahil olmuşlardır.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bölgede başlayan milliyetçilik ruhunun tekrar canlanması, Karaçay-Malkar Türklerini de derinden etkilemiştir. Bu çerçevede Karaçay-Malkarlı tarihçi ve bilim adamları büyük bir şevkle tarihi köklerini Türklük temellerinde araştırmaya başlamışlardır. Bu çalışmaların en önemlilerinden birisi de, son yıllarda Kuzey Kafkasya’da Karaçay-Malkar Türklerinin yaşadığı bölgelerde bulunan runik harfli yazıtların çözümlenme çalışmalarıdır. Bu çalışmaların tamamlanmasından sonra bu yazıtların Hunların bir kolu olan Kuban Bulgar Türklerine ait olduğu ve 4’üncü veya 5’inci yüzyıllar arasında yazıldığı saptanmıştır. Bu yazıtların Yenisey ve Orhon yazıtlarından çok daha önce yazılmış olmaları dikkat çekicidir. Bu konudaki çalışmalarıyla tanınan Karaçaylı bilim adamı Soslanbek Bayçora, “Avrupadaki Eski Türk Yazıtları” adlı kitabında, Kuban Bulgar yazıtlarını açıklamalı olarak vermiştir. Soslanbek Bayçora, Kuban Bulgar metinlerinden yola çıkarak bir alfabe sistemi ortaya çıkarmış; Yenisey, Orhon, Tuna Bulgar ve İdil [Volga] Bulgar yazıtlarıyla karşılaştırmalı bir alfabe çizelgesi hazırlamıştır. Soslanbek Bayçora, Kuban Bulgar metinlerindeki harflerin, Orhon yazıtlarındaki harflere çok benzediğini ancak Kuban Bulgar metinlerinin çok daha önce oluşmuş bir yazı sistemine ait harflerle yazıldığını ileri sürmektedir. Burada önemli olan ilk husus, Karaçay-Malkar Türklerinin yaşadığı bölgede bulunan ve Hun-Bulgar Türklerine ait olduğu anlaşılan bu yazıtların aynı zamanda en eski Türk yazıtlarından olduğu, en azından Yenisey ve Orhon yazıtlarından çok daha eski olmalarıdır. İkinci önemli husus ise, Kuban Bulgar yazıtlarında yer alan birçok eski Türkçe kelimenin halen Karaçay-Malkar Türkçesinde yaşadığı ve diğer Kıpçak dil gruplarında bu kelimelerin bulunmayışıdır. Buradan hareketle Kuban Bulgar yazıtlarını, Karaçay-Malkar Türklerinin ilk yazılı metinleri olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, belirtilmesi gereken başka bir önemli husus ise, Kuban Bulgar yazıtlarının yazıldığı [M.S. 4-5’inci yy.] dönem ile 18’inci yüzyıl arasındaki dönemlerde Karaçay-Malkar Türklerine ait herhangi bir yazılı metin bulunamamıştır. Bu dönemlere ait yazılı metinler varsa da Sovyetler Birliği döneminde Türkoloji alanındaki çalışmaların tek yönlülüğü ve bu konudaki derin çalışmaların sürekli engellenmesi, bu konunun karanlıkta kalmasına sebep olmuştur.
Yakın zamana kadar hayvancılığa dayalı yarı göçebe hayatı yaşayan Karaçay-Malkar Türklerinin yazılı edebiyatı çok geç başlamıştır. Henüz 18’inci yüzyıl sonlarında İslam dinini kabul etmeye başlayan Karaçay-Malkar Türkleri, İslam’ı kabul etmeleriyle birlikte Arap harflerini de kullanmaya başladılar. Bunun ilk örneklerini mezar taşlarına yazılan kısa metinciklerde ve töre ile ilgili işlerin yazıldığı “Töre-taş”larında görmekteyiz. Edebi metin olarak ilk örnek ise Yusuf Haçir’in Karaçay Türkçesiyle ve Arap harfleriyle yazmış olduğu dini manzumelerdir.
Bütün Türk boyları gibi, Karaçay-Malkar Türkleri de çok zengin bir sözlü edebiyat geleneğine sahiptir. Nart destanları ve efsaneleri, [s. 577] masallar, eski halk şarkıları, atasözleri, bilmeceler gibi kültür ürünleri kuşaktan kuşağa aktarılarak yüzyıllarca korunmuştur. Öte yandan, bu sözlü gelenek ürünleri gerçek anlamda ancak 1917 Bolşevik ihtilalinden ve Sovyet rejiminin yerleşmesinden sonra yazıya geçirilebilmiştir...
3. Mit, Destan, Efsane Kavramları ve Nart Destanları
Kuzey Kafkasya halklarının ortak kültür ürünlerinden biri olan Nart destanları, Karaçay-Malkar edebiyatında da önemli bir yere sahiptir. Nart destanları, Karaçay-Malkar sözlü edebiyat geleneğinin ilk ürünleri olarak kabul edilir.
Nart destanları; tarih öncesi tanrı, yarı tanrı ve insanüstü kahramanlarla ilgili olağanüstü olayları anlatan, uzun soluklu, geniş oylumlu öyküleme şiirlerdir [epope]. Bir kısmı zamanla şiir biçimini kaybederek düzyazı [efsane/legende] şekline dönüşmüştür. Nart destanlarının dokusunda gerçek ile düş gücü iç içedir. Eksi çağlardan beri söylenegelen olağanüstü varlıklar ve olaylar konu edilir. Nart destanlarının oluşmaya başlaması çok eski zamanlara dayanır. Bununla birlikte, bu destanların yazıya geçirilmeleri çok geç tarihlere rastlamaktadır.
Nart destanları; Abhaz-Abazin, Adıge, Oset, Kumuk, Çeçen-İnguş gibi Kuzey Kafkasya halklarının folklorunda da yer almaktadır. Kafkas halklarının hemen hepsinin halk edebiyatında yer alan Nart destanları birbirlerine benzemekle birlikte; konu, biçim ve söyleniş yönünden farklılıklar göstermekte, her halkın kendisine has milli vasıfları barındırmaktadır. Sözgelimi, Abhaz ve Adıgelerin Nart destanları daha çok Eski Yunan mitolojisiyle benzerlikler gösterirken, Karaçay-Malkar Türklerinin Nart destanları ise Eski Türk mitolojisine daha yakındır. Karaçay-Malkar Nart destanlarında, Türk-Moğol motifleri oldukça fazladır. Hatta, diğer Kafkas Nart destanlarında olmayıp, sadece Karaçay-Malkar Nart destanlarında olan bazı konu ve kahraman adları gibi bazı özellikler diğer Türk halklarının folklorunda da görülebilmektedir.
İnsanoğlu kendisini diğer canlılardan üstün kılan “dil” dediğimiz anlatım aracına sahip olduktan sonra, bu aracı yüzyıllar boyunca temel iletişim aracı olarak kullanmıştır. Düşüncelerini, duygularını, sevinçlerini, üzüntülerini, mutluluklarını, acılarını, tasarılarını, beklentilerini hep söze dönüştürerek karşısındakine iletmiştir. İnsanoğlu önceleri, yaşadığı gerçek ortamdan düş yoluyla başka bir dünyaya geçme ihtiyacını da yine söz yoluyla sağlamıştır. Günlük konuşma dilinin sözcüklerine büyülü anlamlar yüklemiş ve söze estetik bir boyut kazandırarak onu yüceltmiştir. İnsanoğlunun söze büyülü anlamlar yüklemesi, onun doğaya egemen olma, büyülü sözlerle hayatı yeniden düzenleme ihtiyacından doğmuştur. Öte yandan, insanlar doğaya egemen olamadıkları veya anlayamadıkları birtakım gizemli olaylara çeşitli yorumlar getirmişler; bazen coşkulu, bazen de hüzünlü bir ifadeyle büyülü sözleri bir araya getirerek ilk sanat ürünlerini oluşturmuşlardır. İşte; mitler, destanlar ve efsaneler böyle doğmuştur...
İnsanoğlu her ne kadar diğer canlılara göre birtakım üstün vasıflara sahip olsa da, kendisinde daima bir eksiklik hissetmiştir. Bu eksikliği kavradıktan ve kabullendikten sonra ise, kendilerinden daha üstün bir varlığı aramaya başlamışlardır. Ve sonunda, doğada kendisine yardım edecek ve ona güç verecek birtakım gizli güçlerin varlığını tasavvur etmişlerdir. Bu gizli güçler, kimi zaman insanoğlunun zihninde canlandırdığı soyut ve gizemli varlıklar olmuş, kimi zaman da gerçek anlamı dışında, büyülü anlamların yüklendiği somut nesneler olmuştur. Sözgelimi, eski çağlarda insanlar, şiddetli bir şimşek çaktığı zaman korkuya kapılmışlar, gökteki birtakım güçlerin kendilerini cezalandıracağını sanmışlardır. Anlam veremedikleri bu doğa üstü gizli güçleri, zihinlerinde kutsallaştırmışlar, onları birer tanrı olarak tasavvur etmişlerdir. Tabii bu gizli [s. 578] güçler sadece gökte değillerdi. Onlar doğanın her tarafına yayılmışlardı. Onları toprakta, suda, ateşte, havada, ağaçta tasavvur etmek mümkündü. Hatta bu gizli güçler zaman zaman insan bedeniyle de karşılarına çıkabiliyordu. Bu gizli güçler karşısında savunmasız kalan insanoğlu, tanrıların gazabına uğramamak için ezgiyle karışık birtakım sözler [dualar] söylemiş, bugün bizim “mit” dediğimiz, toplumun hayal gücüyle biçim değiştirdiği tanrı, tanrıça ve evrenin yaratılışıyla ilgili hikayelerin temelini oluşturmuştur.
Destanlar [epope] daha çok, tarih öncesi, tanrı, yarı tanrı, tanrıça ve kahramanlarla ilgili olağanüstü olayları konu alırlar. Destanlar tarih öncesi devirlerde söz, ezgi ve dansın birleşimiyle anlatılırdı. Yozlaşmamış biçimiyle destanlar, toplumu yöneten “ideal kişi”lerin, yani kahramanların dış güçlerle veya olağanüstü yaratıklarla olan savaşlarını anlatırlar. Ancak, destanların konusu yalnız mitoloji kaynaklı değildir. Kimi destanlar, milletlerin geçmişlerindeki önemli olayları, büyük önderlerin iç ve dış düşmanlarıyla yaptıkları savaşları, toplumu daha rahat bir hayata kavuşturma çabalarını konu edinirler. Bu tür destanlar, Karaçaylıların “Batır Karça” destanı güzel bir örnektir. Batır Karça destanında, Karaçaylıların efsanevi atası ve büyük önderi Karça’nın Kabardey Çerkesleriyle olan bir anlaşmazlığı sonunda, Baksan bölgesini terk ederek Kuban ırmağı dolaylarına göç edişi anlatılır. Bilindiği gibi, destanlar ve efsaneler tarihi yansıtmakla birlikte bir tarih belgesi sayılamazlar. Ancak, bazen de tarihin karanlıkta kalan bazı noktalarını aydınlatmak için bu tür destan ve efsanelere başvurmak kaçınılmazdır. Sözgelimi, Karaçaylıların tarihi de Batır Karça destanıyla sıkı sıkıya bağlıdır...
Efsaneler de [legende], yine sözlü geleneğin ürünü olan bir anlatım türüdür. Temelinde inanç unsuru vardır. Efsaneyi anlatanlar ve dinleyenler, sözkonusu efsanenin bir gerçek üzerinde kurulduğuna inanırlar. Efsaneler, tarihi devirler içerisinde oluşmuşlardır. Konusu bir olay veya tarihi-dini bir şahsiyet olabilir. Bu yönden mitlerden farklıdırlar. Mitlerde zaman, ilk-başlangıç zamanıdır. Mitlerin kahramanları tanrı veya yarı tanrılardır. Efsane kahramanlarının olağanüstü güçleri vardır ancak onlar tanrı değildirler. Mitler, ilkel dönemlerin ve ilkel kültürlerin ürünüdürler. Efsaneler ise günümüzde de oluşabilirler...
Destanlar ve efsaneler kaynaklarını mitolojiden, tarihten, dinden ve günlük olaylardan alabilirler. Mitolojik olaylar ve kahramanlar zamanla tarihi devirler içerisine yerleşerek destan veya efsane haline dönüşebilirler. Mitler, zenginleştirici ve derinleştirici bir unsur olarak destan ve efsanelerin içerisinde yer alabilirler.
Mitoloji kaynaklı destanlar, evrenin ve yeryüzündeki varlıkların yaratılışlarını; tanrıları ve tanrılar ile insanların birleşmesinden doğan yarı tanrıları; dev, ejder gibi şeytansı, kötü güçleri cisimlendirmiş yaratıkları; bu yaratıkların kendi aralarındaki veya insanlarla olan ilişkilerini, savaşlarını konu alır. Bu tür destanlar “mitsel destan” [mythique epope] olarak adlandırılır. Karaçay-Malkar Nart destanları da kısmen mitsel destan türüne girmektedir. Özellikle bazı Nart kahramanlarının doğuşunu anlatan destanlarda çokça mitsel motifler görülür. Sözgelimi, Karaçay-Malkar Nart destanlarında; Nartların demircisi olan Debet’in doğuşu şöyle anlatılır:
Gök tanrısı, yer tanrısıyla evlenmiş
Gök [tanrısı] gürlemiş, yer [tanrısı] hamile kalmış
Dokuz yıl dokuz gün [yer tanrısı] gebe kalmış
Yer yarılıp sonra Debet doğmuş.
Nart Debet’in doğuşuyla ilgili bir başka bölümde ise; Debet’in annesi Akbiyçe’nin, güvercin kılığına girmiş bir melekten gebe kalışı anlatılır:
Oy, oriyra! Güzel Akbiyçe melekten gebe kaldı
Bu da doğurmuş şimdi, oğlan doğurdu
Adını koydular Melek oğlu Devet-Batır.
[s. 579] Nart Debet’in doğuşundaki bu mitsel motifler sadece Karaçay-Malkar Nart destanlarında vardır. Diğer Kafkas halklarının Nart destanlarında bu motifler yoktur. Çünkü, Debet’in doğuşundaki motifler eski Türk motifleridir ve bütün Türk boylarının kültürlerinde buna benzer motifler çoktur.
Karaçay-Malkar Nart destanlarında Nartların demircisi olan Debet’in ayrı bir önemi vardır. Karaçay-Malkarlıların “Debet”i, Osetlerin “Kurdalogon”u, Adıgelerin “Tlepş”i, Abhazların “Aynar-İji”si kendi zamanlarının demir ve demircilik çağını anlatırlar...
Karaçay-Malkar Nart destanlarının kadın kahramanı olan Satanay-Biyçe’nin doğuşu da Demirci Debet’in doğuşunda olduğu gibi mitsel motiflerle süslenmiştir. Satanay-Biyçe tanrıların kızıdır:
Güneş [tanrısı] idi Satanay’ın babası
Ay [tanrısı] idi onu doğuran tatlı anası.
Evrenin yaratılışı ve oluşumu, varlıkların dönüşümü, evrenin ve evrendeki bütün varlıkların nasıl yok olacağını anlatan efsaneler ise “mitsel efsane” [mythique legende] olarak adlandırılır. Bu tür efsaneler, Karaçay-Malkar Nart destanlarında çok geniş bir yer alır. Sözgelimi, Karaçay-Malkar Nart destanları ilk önce evrenin ve Nartların yaratılışını anlatan bir efsaneyle başlar:
“Güneş tanrısı, güneşi yaratmış, Yer tanrısı, yeri [yeryüzünü] yaratmış. Üçüncü olarak denizler yaratılmış. Gök ve yer yaratıldıktan sonra ikisi arasında insanoğlu yaratılmış. İlk insanlar Nartlar idi. Yeryüzünde ilk önce Nartlar yaşamaya başladı... Bulutlar [havadan yere inerek] yeryüzünü kaplamışlar. Yeryüzü güneş ışığından mahrum kalmış. Bunun üzerine güneş tanrısı çok hiddetlenmiş ve yeryüzüne ateş kusmuş. Güneş tanrısının özünden kustuğu ateşle karışık taşlar yeryüzünün her tarafına yağmış. Daha sonra bu taşlar; altın, gümüş ve demir madeni haline dönüşmüşler.”
Karaçay-Malkar Nart destanlarındaki evrenin yaratılışıyla ilgili bölüm ile Göktürk kitabelerindeki: “Yukarıda gökyüzü, aşağıda yağız yer yaratıldıkta, ikisi arasında insanoğlu yaratılmış...” ifadeleri arasındaki benzerlik oldukça dikkat çekicidir. Prof. Dr. Abdülkadir İnan, Göktürk kitabelerindeki “Yukarıda gökyüzü, aşağıda yer yaratıldıkta, ikisi arasında insanoğlu yaratılmış” cümlelerinin en eski Türk kozmogonisinden kalmış bir iz olduğunu söylemektedir.
Yine, yeryüzünün oluşumuyla ilgili bir efsaneye göre; Nart kahramanlarından Alavgan oğlu Karaşavay, “gemuda” isimli dev atıyla gökyüzünde dolaşırken, atın göğsü Elbrus dağının tepesine çarpar. Bu çarpmadan dolayı Elbrus dağının tepesi ikiye ayrılır ve Elbrus dağı iki tepeli [zirveli] olur. Yeryüzündeki göller de, Karaşavay’ın atı gemudanın ayak izlerinin sel ve yağmur sularıyla dolması sonucu oluşmuştur.
Yukarıda verdiğim kısa örneklerden de anlaşılacağı gibi, Karaçay-Malkar Nart destanlarını ve Nartlarla ilgili olan efsaneleri, “mitsel destan” ve “mitsel efsane” olarak adlandırmamız yanlış olmayacaktır...
4. Karaçay-Malkar Nart Destanları ve Nart Kahramanları
Karaçay-Malkar Nart destanlarının merkezinde olaylar ve kahramanlar vardır. Nart kahramanlarının düşmanlarına karşı yaptıkları mücadeleler, insanüstü, çirkin dev yaratıklarla [emegenler] yaptıkları savaşlar ve Nartların kahramanlıkları, yiğitlikleri anlatılır. Nart kahramanları daha çok yiğitlik ve dinamizm yönünden karakterize edilmektedir. Onların savaş tutkuları, cesaretleri, halkı birtakım canavar ve devlere karşı korumaları; halkın hayatını kolaylaştırmak için gösterdikleri çabalar ve buldukları pratik çözümler Nart kahramanlarının en belirgin özellikleridir. Olağanüstü özelliklerle kuşatılan Nart kahramanları; yiğitliğin, cesurluğun ve mertliğin sembolüdürler. Onlar korkunun ne olduğunu bilmezler ve hatta ölümden bile korkmazlar. Destanlarda, Nart kahramanlarının hayat tarzları ve tabiatla ilgili betimlemeler birer ayrıntı olarak kalmaktadır.
Karaçay-Malkar Türkleri, Nart kahramanlarını, efsanevi ataları olarak sayarlar ve “atasözü” kelimesi yerine “Nart-söz” kelimesini kullanırlar. Karaçay-Malkar Türkleri, Nart [s. 580] kahramanlarının gerçekten yaşadıklarına inanırlar. Sözgelimi, bugün yaşadıkları yerlerde, çok eskiden kalma birtakım şeylerin Nart kahramanlarına ait olduğunu iddia ederek, onların gerçekten de yaşadıklarını söylerler. Sözgelimi, Malkar’da Çegem bölgesinde “Nart-taş” adında büyük bir kaya vardır. Eskiden “El-Tübü” sakinleri, yeni doğan çocuklar için bu kayanın altında kurban keserlermiş. Daha sonra bu kayanın tepesinden su dökülür ve kayadan akan su ile yeni doğan çocuk yıkanırmış. Yeni doğan çocuk eğer erkek ise şöyle dilekte bulunulurmuş:
Nart Debet gibi demirci ol
Nart Şavay gibi er [yiğit] ol
Nart Sosuruk gibi meşale ol
[Kendi] Halkına tatlı, hoş gönüllü ol.
Eğer çocuk kız ise, onun için yapılan dilek şöyleymiş:
Satanay gibi dolunay ol
Başın [etrafın] dolan [daim] olsun toy
Adın olsun yer tanrısından bereket
Gitmesin, eksilmesin köyünden, evinden bereket.
Karaçay bölgesindeki Teberdi ırmağı ile Kuban ırmağının birleştiği yere yakın bir bölge olan Humara dolaylarında, büyük kayalıklar arasında ilginç ve büyük bir mağara [yeraltı evi] vardır. Karaçay-Malkarlılar buraya “çuvana” adını verirler. Halkın inanışına göre burada Nart kahramanlarından “Açı Tilli Gilastırhan” yaşarmış. Yine, Teberdi ırmağının sol tarafındaki Sıntı köyüne yakın bir yerde çuvanaya benzeyen bir başka mağara daha vardır ki burası çuvanadan da güzel yapılmıştır. Çuvana yakınlarında büyük bir kaya vardır ki, halk bu kayaya “Sosuruk’un taşı” adını vermektedir. Anlatılanlara göre, Nart Sosuruk zaman zaman atıyla bu kayanın üzerine çıkarmış. Nart Sosuruk’un atının ayak ve sidik izleri bu kayanın üzerinde hala duruyormuş. Hatta bir de, Sosuruk’un köpeğinin ayak izleri de varmış bu kayanın üzerinde.
Karaçay-Malkar Nart destanlarına göre; Nart kahramanlarının yaşadıkları yerler Kuban vadisi dolaylarıdır. Ancak Nartların seferlere çıktığı ve savaştıkları yerler Kuban vadisi dolaylarıyla sınırlı kalmıyor. Destanlarda, Nart kahramanlarının İtil [Volga] ırmağına kadar gelip bu bölgelerde de savaştıkları anlatılır. Hatta bazen İtil ırmağını da geçerek çok uzak yerlere bile seferler yaparak oralardan oldukça yüklü ganimetlerle dönerlermiş...
Adıgelerin Nart destanlarına göre Nart kahramanlarının yaşadıkları yerler yine Kuban vadisi dolayları olarak gösterilir. Abhazların Nart destanlarına göre ise, Nart kahramanları Kuban, Narsana, İnçik [Zelençuk] ırmakları dolaylarında yaşamışlardır.
Karaçay-Malkar Nart destanları ile diğer Kuzey Kafkas Nart destanları arasında konu ve içerik yönünden benzerlik vardır. Öte yandan, Karaçay-Malkar Nart destanlarındaki; destan kahramanlarının tipi, anlatım biçimi ve köken bakımından farklılığı ve Türk-Moğol karakteri çok açık bir şekilde görülmektedir. Karaçay-Malkar Nart destanlarının, bütün Türk boylarının sözlü geleneğinde olduğu gibi; hece ölçüsünde, tam ve yarım kafiyeli olmaları ve bu özelliklerin diğer Kafkas Nart destanlarında az görülmesi yukarıda ileri sürülen düşünceyi kuvvetlendirmektedir. Karaçay-Malkar Nart destanlarının değişmez özelliklerinden biri de, şiir ile düz yazının bir arada uyum içerisinde olmasıdır. Her destan bölümünün kendisine has ezgisi ve ritmi vardır. Mısra sonlarındaki uyak düzeni genellikle: “aa bb cc dd ...” şeklindedir. Mısra sonlarındaki bu uyakların asıl işlevi, destanların bellekteki kalıcılığını kolaylaştırmak içindir. Karaçay-Malkar Türklerinin yüksek dağlık arazilerde yaşamaları ve diğer Kafkas halklarıyla az karışmaları sebebiyle, Karaçay-Malkar Nart destanlarının milli vasıfları, özellikle de “şiir” biçimi bozulmamış, destanlardaki eski Türk motifleri kaybolmadan, kuşaktan kuşağa aktarılarak bugünlerden kadar gelmiştir...
P. Ostrakov, Karaçay-Malkar Nart destanlarının ozanlar tarafından, şiir şeklinde ve belli bir makam [ezgi] eşliğinde söylendiğini anlatıyor: “Sıbızgı [kaval] çalarak veya [s. 581] küçük tahta parçalarını belirli bir tempoyla birbirine vurarak ortaya çıkarılan bir makam eşliğinde destanları ozanlar anlatmaktadır. Ozanların etrafına toplananlar da onları büyük bir dikkatle ve hayranlıkla dinlerler. Destanların her birinin kendisine ait bir makamı [ezgisi] vardır...”
S. Orusbiy, Karaçay-Malkar Nart destanlarında geçen her kahramanın bir veya birkaç destanı olduğunu, ancak bu destan bölümlerinin birbirlerine çok benzediğini ifade ediyor ve şunları ekliyor: “Ozanların, Nartlar hakkında anlattıklarına şöyle bir baktığımız zaman; bu destan bölümlerinin birbiriyle bağlantısız olduğu sanılabilir. Ancak bu destanlar iyi incelendiği zaman, Nart kahramanlarının destanları bir araya getirildiğinde hepsinin birbirini tamamladığını ve büyük bir destanın ortaya çıktığı görülür. Ne yazık ki, atalarımızdan bizlere miras kalan bu kültür ürünleri halkın belleğinden silinmeye başlamıştır...”
M.V. Rklitskiy de, Oset Nart destanlarında; başı sonu belli olmayan ve bazı anlaşılmaz-karmaşık bölümlerin olduğunu, bu anlaşılmaz bölümlerdeki soru işaretlerinin Karaçay-Malkar Nart destanlarında cevap bularak açıklığa kavuştuğunu söylemektedir.
B.K. Dalgat, Karaçay-Malkar Nart destanlarının eski orijinalliğinden pek fazla bir şey kaybetmediğini, destanlardaki eski motiflerin hala muhafaza edildiğini söylemektedir.
Karaçay-Malkar Nart destanları bölüm bölümdür. Kahramanların doğuşları, ilk kahramanlıkları, evlenmeleri, çeşitli düşmanlarla yaptıkları savaşları ayrı ayrı bölümlerde anlatılır. Belli başlı bütün Nart kahramanlarının kendilerine ait bir veya birkaç destanı vardır. Ancak bu destanların [veya bölümlerin] hepsi birbirlerine sıkı sıkı bağlıdır. Hepsi bir araya getirildiğinde ise ortaya muazzam bir mitoloji ortaya çıkar. Karaçay-Malkar Nart destanlarına bir bütün olarak bakıldığında, destanların bir “başı-sonu” olduğu görülür...
Karaçay-Malkar Nart destanlarını diğer Kafkas halklarının Nart destanlarından ayıran bir başka husus ise, Nart destanlarında geçen olayların ve savaşların sürekli Nart ülkesinde yaşanmış olmasıdır. Destanlarda olan-biten her şey Nart ülkesi sınırları içinde geçer. Bunun tek bir istisnası vardır o da, “Satanay ile Demirkapı’nın Askeri” adlı bölümdür...
Sadece Karaçay-Malkar Nart destanlarına özgü bir başka özellik de; Nart kahramanlarının ezeli ve en büyük düşmanları olan “emegen”lerdir. Emegenler; insanüstü, çirkin görünüşlü, birden fazla başları olan dev yaratıklardır. Sayıları pek çoktur ve her üç ayda bir doğum yapmaktadırlar. Her doğum sırasında ise yüzden fazla çocuk doğurmaktadırlar. Nart kahramanları sürekli emegenlerle savaş halindedirler. Nart kahramanları bilek güçleriyle ve üstün zekalarıyla emegenleri her zaman yenmeyi başarmaktadırlar. Nart kahramanları emegenlere sürekli galip gelseler de, emegenlerden çok çekinmektedirler. Çünkü emegenler, yakaladıkları zaman Nartları yemektedirler.
Nart destanların göre dünyadaki bütün kötülüklerin kaynağı emegenlerdir. Eğer emegenler olmasaydı dünyada hiçbir kötülük olmayacaktı. Tanrılar, yeryüzünü emegenlerin kötülüğünden korumak için Nartları yaratmıştır. Bu yüzden Nartlar sürekli emegenlerle savaşıp durmaktadırlar. Emegenlerin anlatılmadığı hiçbir Nart destanı yoktur.
Karaçay-Malkar Nart destanlarında anlatılan Nart kahramanlarının sayısı oldukça fazladır. Bunların içinden birkaçını kasaca anlatmaya çalışalım; Nartların Demircisi Debet/Devet
Nart Debet, Gök tanrısı ile yer tanrısının oğludur. Tanrılar ilk olarak Debet’i yaratmışlardır. Diğer Nartlar, Debet’ten türemişlerdir. Tanrıların oğlu olan Debet’in kalbi ve kanı ateşten yaratılmıştır. Debet sadece ilk Nart değil, aynı zamanda Nartların hem ilk demircisi, hem de ilk öğretmenidir. Tanrılar, Debet’i Elbrus dağının eteklerinde yarattıkları için; Debet, [s. 582] demiri ve çelik yapmasını orada öğrenmiştir. Debet, demir ve diğer madenlerin dilini bilmekte, onları kendi çıplak elleriyle kolayca işeyebilmektedir. Ayrıca kuşlarla ve diğer yabani hayvanlarla konuşabilme yeteneğine sahiptir. Kılıç, balta, mızrak, ok gibi silahları ve silah işlemeyen zırhları ilk defa Debet yapmıştır. Ayrıca, ilk kez at nalını yapan da Debet’tir. Hatta destanların bir bölümünde anlatıldığı gibi; Debet, Nartlara bir de demirden at yapmıştır. Eğer, Nart Debet’in yaptığı silahlar olmasaydı, Nartlar düşmanlarına karşı zaferler kazanamayacaklar ve atlarına Debet’in yaptığı nalları çakmasaydılar uzun seferlere çıkamayacaklardı. Nartların demirci Debet’in yaptığı silahlar meteor [göktaşı] alaşımlıdır. Bu yüzden Nartların kılıçları çok sağlamdır ve vurduklar yeri kağıt gibi kesmektedirler. Göktaşı alaşımlı kılıç motifi Osetlerin Nart destanlarında da geçmektedir. Sözgelimi, Nart Ahsar’ın kılıcı göktaşı alaşımlıdır. Kafkasya halklarının Nart destanlarında geçen ortak bir başka motif ise şöyledir; Nart kahramanlarından olan Raçıkav kılıcıyla Gilastırhan’ın kafasının bir bölümünü keser. Debet de bakırdan bir levhayı kesilen yere monte eder ve Gilastırhan’ı iyileştirir. Nart kahramanının kafasının bir kenarının kesilmesi ve kesilen yere bir bakır levhanın konulması motifi diğer Kafkas destanlarında değişik bir şekilde anlatılmaktadır.
Karaçay-Malkar Nart destanlarında, Debet’in ölmediği, gökte, tanrıların katında hala yaşadığı ve demircilik yaptığı anlatılır. Bir efsaneye göre, Nart ülkesinde yapacak bir iş kalmadığından, Debet kendisine demirden kanatlı bir araba yaparak göklere göçer ve orada demircilik sanatına devam eder. Karaçay-Malkar halkının bununlar ilgili şöyle bir inanışı vardır: “Yıldızlar, Debet’in örsünden sıçrayan kıvılcımlardan oluşmuştur. Geceleyin gökte bir yıldızın kaydığını görürseniz bilin ki, bu kayan yıldızlar Debet’in gökteki atölyesinde demir döverken çıkardığı kıvılcımlardır...” Yani, Debet ölmemiştir ve göklerde, tanrıların katında yaşamaya devam etmektedir...
Debet vasıtasıyla anlatılan “demir” kültü, Karaçay-Malkar Nart destanlarının farklı özelliklerindendir. Demir kültünün, bütün Türk-Moğol destanlarında olması ise başka bir dikkat çekici husustur...
Satanay/Satanay-Biyçe
Satanay-Biyçe’nin babası güneş tanrısı, annesi ise ay tanrısıdır. Tanrıların kızı olan Satanay-Biyçe bir temaşadır. Satanay-Biyçe güzelliğin ve bilgeliğin sembolüdür. Bütün Nart kahramanlarını perde arkasından yöneten hep Satanay-Biyçe’dir. Satanay-Biyçe’nin doğa üstü gizli güçleri ve birtakım sihirleri vardır. Her şeyi önceden bilir ve çok kuvvetli öngörüsü vardır. Satanay-Biyçe, birtakım olayları ve tehlikeleri önceden sezerek Nartları uyarmakta ve onları çeşitli tehlikelerden kurtarmaktadır. Bu yüzden Nart kahramanları, Satanay-Biyçe’ye danışmadan hiçbir işe kalkışmazlar. Satanay-Biyçe, Nart kadınlarına yünden çuha yapmasını, elbise dikmesini, boza yapmasını, ekmek pişirmesini, sütten peynir ve yoğurt yapmasını öğretmiştir. Satanay-Biyçe’nin adı Nart destanlarında derin bir saygı ve büyük bir sevgiyle anılır...
Nart Örüzmek
Nart Örüzmek, gökten düşen bir meteor [kuyruklu yıldız] kayasından doğmuştur. Bir dişi kurt, Örüzmek’i alıp götürmüş ve kendi sütüyle beslemiştir. Daha sonra Nartların demircisi Debet, Nart Örüzmek’i dişi kurttan alıp Nartların ülkesine götürmüştür. Karaçay-Malkar Nart destanlarında anlatılan Nart Örüzmek, Nartların lideridir ve Satanay-Biyçe’nin kocasıdır. Emegenler, Nart Örüzmek’ten çok çekinirler. Çünkü, Nart Örüzmek pek çok emegeni öldürmüştür. Nart Örüzmek, adeta emegenlerin korkulu rüyası gibidir. Bütün Nart kahramanları Nart Örüzmek’i örnek alırlar. Nart Örüzmek, Nartların lideridir ama Satanay-Biyçe’ye de danışmadan ve ondan ruhsat almadan hiçbir işe kalkışmaz. Çünkü Nart Örüzmek, Satanay-Biyçe sayesinden birçok kereler ölümden kurtulmuştur. [s. 583] Karaçay-Malkar Nart destanlarında Örüzmek’in anlatıldığı en meşhur bölüm, Nart Örüzmek’in Nartları haraca bağlayan ve Nart ülkesine yağmur yağmasını engelleyen Kızıl Fuk”u öldürüp Nartları özgürlüğe kavuşturması bölümüdür...
Nart Sosuruk/Sosurka
Nart Sosuruk, bir granit parçasından doğmuştur. Bu yüzden Karaçay-Malkarlılar, granite “soslan-taş” derler. Sosuruk’un taştan doğmasıyla ilgili motif, Dede Korkut destanlarındaki Tepegöz’ün doğuşuna çok benzemektedir. Sosuruk doğduğu zaman bir kor halindeydi. Nartların demircisi Debet, kor halindeki Sosuruk’u dizlerinden bir kıskaçla tutup suya batırır ve onu çelikleştirir. Bunun için Nart Sosuruk’a hiçbir kesici ve delici silah işlemez. Ancak, kıskacın kapattığı yerler suya temas etmediği için Sosuruk’un dizleri çelikleşmemiştir. Bu yüzden düşmanları onu dizlerinden vurmak isterler. Nart Sosuruk’un bir özelliği de çok zeki ve kurnaz olmasıdır. Sosuruk, emegenleri sadece bilek gücüyle değil, aynı zamanda sahip olduğu pratik zekası ve kurnazlığıyla da yenmektedir. Diğer Kafkasyalı halkların Nart destanlarında olduğu gibi, Karaçay-Malkar Nart destanlarında da emegenlerden ateşi çalıp getiren ve Nart ülkesini soğuktan kırılmaktan kurtaran Nart Sosuruk’tur. Nart Sosuruk’un bir başka özelliği de, Tanrıların onun bütün dilek ve isteklerine cevap vermesi ve kabul etmesidir. Sözgelimi, Nart Sosuruk’la ilgili bir destanda, Nart Sosuruk bir emegenle gölün içinde savaşırken, Nart Sosuruk tanrılardan gölü dondurmalarını diler. Tanrılar da Sosuruk’un bu dileğini kabul ederler ve gölü buz tuttururlar. Böylece Nart Sosuruk, buz tutan gölde sıkışıp kalan emegeni kolayca öldürür...
Nart Alavgan
Nartların demirci Debet’in on dokuz oğlu olmuştur. Nart Alavgan, Debet’in en büyük oğludur. Debet, oğullarının hepsini evlendirmiş ancak evlendirme işine en küçük oğlundan başlamak zorunda kalmıştır. Çünkü, en büyük oğlu olan Nart Alavgan, iri yapılı ve dev gibi biri olduğu için ona Nart kadınları arasından uygun bir eş bulunamamıştır. Bunun için de, Nart Alavgan, emegen kadınlarından biriyle evlenmek zorunda kalmıştır. Karaçay-Malkar Nart destanlarında, Nart Alavgan; iri yapılı, kocaman, dev, çok kuvvetli, azman vasıflarıyla anlatılır. Alavgan çok sayıda emegeni öldürmüştür ve emegenlerin kazanını çalıp Nartlara getirmiştir ki, bu kazanın içine kırk tane öküzün eti sığmaktadır...
Nart Karaşavay/Şavay
Karaşavay, Nart Alavgan’ın oğludur. Karaşavay’ın annesi bir “emegen”dir. Alavgan’ın emegen karısı kendi doğurduğu çocukları yediği için Alavgan bir türlü çocuk sahibi olamamaktadır. Daha sonra Satanay-Biyçe’nin yol göstermesiyle; emegen kadın doğurur doğurmaz, Alavgan bebeği alıp Elbrus dağına götürür ve orada saklar. Alavgan’ın çocuğu burada, Elbrus dağının buzlarını emerek büyür. Satanay-Biyçe de ara sıra giderek çocuğu kontrol eder. Satanay-Biyçe, çocuğa bir ok ve yay verir. Çocuk daha küçüklüğünden itibaren usta bir okçu olur. İşte bu çocuk Nart Alavgan’ın oğlu Karaşavay’dır. Çocuk büyüyüp yiğit bir delikanlı olduktan sonra, Satanay-Biyçe onu alıp Nart ülkesine götürür. Karaşavay, Nart ülkesine döndükten sonra ilk iş olarak annesini öldürür. Çünkü emegen kadın diğer Nartların çocuklarını da yemeye başlamıştır. Karaşavay böylece Nartları emegen kadının zulmünden kurtarmış olur...
Karaşavay’ın doğuşu ve çocukluğuyla ilgili bu motiflerin benzeri Altay Türklerinde de vardır. T.M. Hacieva, Karaçay-Malkar Nart destanlarındaki Karaşavay ile Altay Türklerindeki “Maaday-Kara” destanı arasındaki benzerliklere dikkat çekmektedir. Karaşavay, istediği zaman havayı soğuğa veya sıcağa döndürebilme gücüne sahiptir. Bu motif sadece Karaçay-Malkar Nart destanlarında [s. 584] vardır. Karaşavay ve atı gemuda, istedikleri kılığa girebilmekte ve görünüşlerini istedikleri gibi değiştirebilmektedirler... Karaşavay’ın atı gemuda ise başlı başına bir motiftir. A.N. Daçkov-Tarasov, “Karaşavay’ın atı gemudanın bir deniz atı olduğunu ve denizin derinliklerinden geldiğini; kulaklarının arkasında balıklarda olduğu gibi solungaçlarının olduğunu” söylemektedir. Atla ilgili motifler diğer Türk destanlarında da vardır. Sözgelimi, Başkurtların “Ak-Boz at”ı ve Köroğlu’nun “Kır-at”ı da denizin derinliklerinden gelmişlerdir ve onlar “ölmezlik suyu”ndan içtikleri için sonsuza kadar yaşayacaklardır...
T.M. Hacieva, Debet-Alavgan-Şavay üçlüsü; Alavgan’ın bir emegen kadınla evlenmesi, Karaşavay’ın doğuşu, Karaşavay ve atının istedikleri görünüşe bürünebilmeleri ve gemudanın bir deniz atı olması [denizin derinliklerinden gelmesi] motiflerinin, Kafkasya halklarının Nart destanları arasında sadece Karaçay-Malkar Nart destanlarında olduğunu ve diğer Türk boylarının kültürleriyle benzerlikler gösterdiğini ileri sürmektedir. Ancak, Karaçay-Malkar Nart destanlarındaki, “Debet–Alavgan–Şavay” şeklindeki üç nesil motifinin, Adıge Nart destanlarında, “Dabeç–Kanja–Şavey” şeklinde görülmekte, bu motif şeklinin Karaçay-Malkar Nart destanlarından Adıge Nart destanlarına geçtiği anlaşılmaktadır. Debet ile Alavgan’ın anlatıldığı bölümler daha çok mitolojik özellikler gösterirken; Karaşavay’ın anlatıldığı bölümlerde ise; kahramanlıklar, yiğitlikler ve savaşlar anlatılmaktadır...
Osetlerin Nart destanlarında Karaşavay’ın adı “Suvay” olarak geçer. Suvay’ın babasının adı “Çandz”dır. Çandz’ın yedi tane karısı vardır. Suvay’ın bu kadınların hangisinden doğduğu belli değildir. Kadınlardan birisi bir elma çekirdeği yemiş ve Suvay’a hamile kalmıştır. U.S. Gagloyti, “Osetlerin Suvay’ının hangi kadından ve nasıl doğduğu belli değildir. Karaçay-Malkarlıların Karaşavay’ının annesi, babası ve yaptığı kahramanlıklar ise çok açık bir şekilde anlatılmaktadır” demektedir. Suvay doğduktan sonra, babasının emriyle Elbrus dağına atılarak ölüme terkedilir. Çünkü, Çandz oğlunu sevmemiş ve onu istememiştir. Suvay’ı ölmesi için Elbrus dağına atanlar; Çandz, Şatana [Satanay-Biyçe] ve Hamıts [Hamiç]’dır. Elbrus dağının tepesinde ölüme terkedilen Suvay, Elbrus dağının buzlarını emerek büyür. Nart Batradz [Batıraz/Batırez] ara sıra Elbrus dağına giderek Suvay’a yardımcı olur. Suvay, delikanlılık çağına geldikten sonra Nart ülkesine geri döner. Çandz, oğlunu görünce çok şaşırır. Oğlu hoşuna gider ve onu tekrar evladı olarak kabul eder. Daha sonra, Suvay küçükken kendisine süt içiren kadınları tek tek öldürmeye başlar. Bunun üzerine babası onu yakalatıp kurtların önüne attırır... “Süt anneyi öldürme” motifi, Oset destanlarının bir başka bölümünde daha geçmektedir. “Nart Batradz Nasıl Doğdu” adlı bölümde; Nart Batradz’ın çok sayıda kadını, sütlerini emdikten sonra nasıl öldürdüğü anlatılmaktadır. Bu motif, Dede Korkut destanlarındaki Tepegöz’ün süt annesini emdikten sonra onu nasıl öldürdüğü motifiyle benzerlik göstermektedir...
Adıgelerin Nart destanlarında Karaşavay’ın adı “Şavey” olarak geçer. Şavey’in annesi sinirli, sert ve acımasız bir kadın olarak anlatılır. Şavey’in annesi hakkında bundan başka da bir şey bilinmez. M.E. Talp’a göre, “Kabardey destanlarındaki Şavey hakkındaki sorular, bilinmezlikler ve eksiklikler, Karaçay-Malkar Nart destanlarında cevap bulmakta ve eksik parçalar tamamlanmaktadır...” Karaşavay hakkındaki bu belirsizliklere Çeçen-İnguş destanlarında da rastlamak mümkündür. “Kinda Şova”nın annesi çok kuvvetli bir kadınmış ve eline geçirdiği her şeyi un ufak ediyormuş. Kinda Şova bu yüzden annesini kimseye zarar vermemesin diye kalın iplerle bir yere bağlarmış. Adıgelerin “Kanja oğlu Şavey”inde olduğu gibi, Çeçen-İnguşların Kinda Şova’sındaki sorular ve belirsizlikler de bir hayli çoktur...
U.S. Gagloyti, “Karaşavay’ın doğuşu ve annesi ile ilgili motiflerin Adıge, Oset, Çeçen-İnguş ve hatta Gürcü destanlarında da olduğunu, ancak en açık ve en güzel ifadenin Karaçay-Malkar destanlarında olduğunu ve bu yüzden de bu motiflerin Karaçay-Malkar kaynaklı olabileceğini” söylemektedir.
V.İ. Abayev ise, “Gürcü destanları ile Karaçay-Malkar destanları arasında, Karaşavay ile ilgili pek çok benzerliğin olduğunu” söylemektedir. Hatta Abayev, Gürcülerin bir kolu olan Svanların destanları ile Karaçay-Malkar destanları arasında sadece Karaşavay’la [s. 585] ilgili değil, diğer Nart kahramanlarıyla da ilgili benzerlikler olduğunu ileri sürmektedir. Sözgelimi, Svanların “Orxugw Satanaj”ı ile Karaçay-Malkarlıların “Obur Satanay”ı birbirlerine çok benzemektedir. Her ikisi de her şeyi yapmaya muktedirlerdir.
T.M. Hacieva, Karaşavay ile atı gemudanın görünüşlerini istedikleri gibi değiştirebilmeleri motifinin kesinlikle bir Türk-Moğol motifi olduğunu ileri sürmektedir. “Nart Karaşavay ile Gemuda” adlı bölümde, Nartlar arasında düzenlenen bir şölende, Karaşavay yaşlı bir görünümle ve eski püskü elbiseleriyle bir at yarışına katılır. Karaşavay’ın atı gemuda ise zayıf, cılız ve güçsüz bir at görünümündedir. Gürcü destanlarında bu motif, “Şavay, zaman zaman eski elbiseler giyerek, zaman zaman da yeni elbiseler giyerek dolaşırdı”şeklinde anlatılmaktadır.
Adıge destanlarında ise, “Şavey, savaşlara ve seferlere eski elbiseler giyerek giderdi” şeklinde anlatılır. Her ikisinde e Karaşavay’ın neden eski elbiseler giydiği sorusu cevapsızdır. M. E. Talp bu sorunun cevabını şöyle vermektedir: “Karaçay-Malkar destanlarındaki Karaşavay, düşmanlarının karşısına yaşlı ve güçsüz bir adam görünümünde ve eski püskü elbiseler giyerek çıkar. Çünkü, Karaşavay böylece gerçek gücünü düşmanlarından gizliyor ve onları yanıltarak yeniyor...”
Karaçay-Malkar Nart destanlarında, Nart Karaşavay’ın düşmanlarına hiç yenilmediği anlatılır. “Üç Nart ile Üç Emegen” adlı bölümde, emegenler Karaşavay’ı yakalayıp ateşin içine atarlar. Ancak, Karaşavay’a hiçbir şey olmaz. Aksine ateşin içinde, Karaşavay’ın vücudu çelik gibi sertleşir.
Karaçay-Malkar Nart destanlarına göre, Karaşavay ve atı gemuda, Elbrus dağının tepesindeki “ölmezlik suyu”ndan içtikleri için sonsuza kadar yaşayacaklar ve hiç ölmeyeceklerdir. Adıge ve Çeçen-İnguşların destanlarında Karaşavay’ın [Kanja oğlu Şavey ve Kinda-Şova] ölüp ölmediği hakkında bir bilgi yoktur. Oset destanlarında ise, Suvay’ı bir savaşta Hiza’nın oğlu öldürmektedir...
5. “Nart” Sözünün Anlamı ve Nart Destanlarının Kökeni
“Nart” sözü, Eski Türkçe’deki “Alp” sözüyle aynı anlama gelir. Yani; “yiğit, cesur, kahraman, gözüpek, savaşçı, mert” anlamlarına gelmektedir. Safaraliy Orusbiy, “Dağlı Tatarların Nart Destanları” başlıklı yazısında Nartları şöyle tarif ediyor: “Bugüne kadar Nart sözünün anlamının ve kökünün nereden çıktığı kesin olarak açıklanamamıştır. Karaçay-Malkarlıların günlük konuşma dillerine Nart sözü yerleşmiş durumdadır. Halk arasında Nart sözünün anlamı ve Nartların kimler olduğu hakkında değişik söylentiler vardır. Sözgelimi bir kimseyi övmek için ‘Şu adam Nart gibi yiğit, cesur, güçlü ve akıllı biridir’ ifadesi kullanılır. Veya ‘Şu adam Nart gibi güzel endamlı ve doğru hareket eden biridir’ denilir. Bir kişinin herhangi bir davranışı veya yaptığı bir iş halk tarafından çok beğenildiği zaman ‘Nartça [Nart gibi adam]’ yakıştırması yapılır. Anlaşılacağı üzere, Nart sözü halk arasında ‘Her bakımdan en mükemmel vasıfları taşıyan kimse’ anlamında kullanılmaktadır. Destanlarda anlatılan Nart kahramanları uzun boylu, iri yapılı, çok kuvvetli, sert duruşlu, çok zor işlerin kolayca üstesinden gelebilen, hastalıklara, çeşitli zorluklara ve felaketlere karşı dayanıklı kişilerdir. Öte yandan, Nartlar ömürlerini mutlu ve huzurlu bir şekilde geçirmek için hayatın çeşitli zorluklarına karşı mücadele ederlerken, aslında bu mücadelelerden zevk almaktadırlar. Sözgelimi, Nartlar bir sefere çıktıkları zaman birtakım engellerle ve zorluklarla karşılaşmayı çok arzu etmişlerdir. Çünkü onlar böylece yiğitliklerini ve becerilerini ortaya koyacak, birbirlerini sınamış olacaklardır...”
“Nart” sözünün ve Nart destanlarının nereden çıktığı hakkında çok sayıda değişik görüşler ileri sürülmüştür. Ancak bunların birçoğu bilimsel yaklaşımdan bir hayli uzaktır. İleri sürülen bu görüşlerden en önemlilerini inceleyelim;
1. Nart Destanlarını araştırmak için ömrünü vermiş olan Osetyalı ünlü Kafkasolog [s. 586] Tarihçi Prof. Dr. V.İ. Abayev, “Nart” sözünün Moğolca kökenli olduğunu; “Nar/Naran” [güneş] ve “-t” çoğul eki veya “soy-sop eki”nin birleşmesinden ortaya çıktığını ve bunun da; “güneşin çocukları” veya “güneşin neslinden olanlar” anlamına geldiğini söylemektedir. Öte yandan, V.İ. Abayev bu etimolojik açıklamasına iki türlü anlam da getirmektedir. Birinci olarak; kozmogonik inanış yönünden, “güneşin çocukları” şeklinde iken, ikinci olarak da totem inanışı yönünden, “kurtun çocukları” şeklindedir. V.İ. Abayev, Nart destanlarının Kafkasya orijinli olmadığını, bu destanların kökeninin göçebe halkların kültürüne dayandığını ve “Nart” sözünün XIII. yüzyılda Kuzey Kafkasya’ya geldiğini ileri sürmektedir. V.İ. Abayev, Nart destanlarındaki kahraman adlarının birçoğunun “Tatar ve Nogay” gibi Türk halklarından geldiğini söylerken, Kuzey Kafkasya’nın tam göbeğinde yaşayan Karaçay-Malkar Türklerini görmezden gelmektedir. V.İ. Abayev’e göre Nartlar “Alanlar”dır. Alanlar ise Osetlerin atalarıdır. Nart destanları diğer Kafkasyalı halklara Osetlerden geçmiştir.
2. Nart destanlarının Türk, Alan ve Fars kökenli olup, Kafkasya’nın yerli halklarının destanlarına esin kaynağı olduğunu ileri süren araştırmacıların başında Prof. Dr. Georges Dumesil gelir. G. Dumesil, Sanskirtçe ve Eski İran dilinde “Nar” sözünün “Erkek” [insan], asker/savaşçı” anlamında kullanıldığını ileri sürmektedir. Ayrıca, Nart sözünün eski bir Arien sözü olduğunu ve “Dans etmek, raks etmek” anlamına gelen “Nrit” sözünden de gelebileceğini söylemektedir. G.Dumesil, Nart destanlarında geçen kahraman adlarının Adıge, Abhaz gibi yerli halkların diliyle bir bağlantısı olmadığını, bu kahraman adlarının daha sonradan yerli halkların diline başka dillerden girdiğini ileri sürmektedir. G.Dumesil, Nart destanlarına; Osetlerin ataları olarak saydığı Alanların kaynaklık ettiğini söylemektedir. G. Dumesil’e göre, Oset Nart destanlarındaki konuların birçoğu Alanlar ile Kafkasya’da uzun yıllar hakimiyet kurmuş olan Hun-Bulgar ve Kıpçak Türkleri arasında geçen mücadelelerdir... Burada eklemek istediğim bir husus vardır: Romalı tarihçi Martsellin, Alanların savaştan ve tehlikelerden garip bir zevk aldıklarını yazar. Safaraliy Orusbiy’in de “Dağlı Tatarların Nart Destanları” adlı makalesinde işaret ettiği gibi, Nartların seferlere çıkmaktan, tehlikelerle karşılaşmaktan ve savaşmaktan büyük zevk aldıkları göz önüne alındığında Alanlar ile Nartlar arasında bir bağlantının olduğu düşünülebilir...
3. Nart destanlarının Alan kaynaklı olduğuna ilişkin bir başka görüş sahibi olarak V. A. Kuznetsov da, Osetlerin Nart destanlarında, Türkler ile Alanlar arasındaki ilişkilerden söz eden pek çok bölüm tespit ettiğini söylemektedir...
4. Rus Araştırmacı Prof. Dr. G.N. Potanin, Nart destanları hakkında yaptığı araştırmalar sonucunda; Karaçay-Malkar, Oset ve Kabardeylerin Nart destanlarının bazı bölümlerinin Altaylardan geldiğini söylemekte ve Nart destanlarının kökenini Altaylara bağlamaktadır. G.N. Potanin de, Nart destanlarında geçen kahramanların adlarının Türkçe olduğunu ileri sürmektedir...
5. Prof. Dr. L.G. Lopatinski, Nart sözünün, Ermenice “Mard” ve Farsça “Merd” [insan] sözünden geldiğini ileri sürmektedir. Ayrıca, Gürcü-Svan dilindeki “Mar” sözünün “Bizim ateşimiz” anlamına geldiğini söylemektedir...
6. Prof. Dr. M.S. Tuganov, Nart sözünü Osetçe hecelere bölerek şu şekilde anlamlandırmaya çalışmaktadır; Na-art: Bizim-ateş/alev/ışık.
7. Ş.D. İnal-İpa, Nart sözünün Abhazların dilinde “Ananın çocukları/ananın ailesi” anlamında geldiğini söylemektedir...
8. Ş.B. Nogmov, Nart sözünü, Adıge dilinde hecelere bölerek bir anlam vermeye çalışır; Nar-ant: Göz-Antlar veya Ant’ın-Gözü...
9. A.M. Hadagatle de, Nart sözünü Adıge dilinde hecelere bölerek anlamlandırmaya çalışır; Nar-t[ı]: Göz-vermek/armağan vermek....
10. Y. Özdemir Özbay ise, G. Dumesil ve V.İ. Abayev’in görüşlerini “zorlama, çarpık, tam anlamıyla gerçek dışı ve bilimsel dayanaktan yoksun” bularak, “Nart” sözünün Kafkas orijinli olduğunu ve Nart destanlarının da Kafkasya’nın yerli halklarına ait olduğunu savunur. Y.Ö. Özbay, A.M. Hadagatle’nin görüşlerinden yola çıkarak Nart sözünü; “Ne-tı/tın” şeklinde hecelere bölerek; “Göz-vemek, gözünü budaktan esirgememek” ve nihayetinde kendisi de “zorlama” yaparak, “Gözünü budaktan esirgemeyenler” anlamıyla açıklar. Halbuki Adıge dilinde: “Ne: göz”, “Tın: armağan/hediye etmek, bahşetmek” iken; “Guşogoşhu: Cesaretli, cesur”, “Leblan, Blane, Lıhuj: Yiğit, kahraman” anlamlarına gelir. Yani, Y.Ö. Özbay’ın ileri sürdüğü görüşler de oldukça anlamsızdır... [s. 587]
Not: Yukarıdaki Adıgece sözler ve Türkçe karşılıkları, M.Y. Çelikkıran’ın Türkçe-Adıgece Sözlüğü’nden aynen alınmıştır. Sözlükte yer alan Adıgece kelimelerin yazılışları, Türkçe karşılıkları ve anlamlarının doğruluğu veya yanlışlığı hususunda kendimi mesul tutmuyorum. Sorumluluk tamamen müellifin kendisine aittir.
11. B.H. Balkarov ise, “-t” sesinin Adıge ve Abhaz dillerinde çoğulluk ifade ettiğini ancak bu “-t” çoğul ekinin, kelimenin kökü olan “Nar” sözü ile bağlantılı olarak kullanıldığı zaman Nart sözüyle ilgili bir anlam ifade etmediğini ileri sürmektedir...
12. Dil bilimci Prof. Dr. Magomet Habiçev, Türk-Moğol lehçeleri üstünde karşılaştırmalı olarak yaptığı araştırmalar sonunda Nart sözünü şöyle açıklamaktadır; “Karaçay-Malkar Türkçesi’nde “Nart”sözü, “eski, kahraman, güçlü, cesur, akıllı, yiğit, savaşçı, mert” anlamlarında kullanılmaktadır...
Nart sözü, diğer Türk ve Moğol lehçelerinde ise şu anlamlara gelmektedir; Kumuk Türkçesi’nde “Nart” sözü, “kahraman, güçlü insan” anlamında kullanılmaktadır. Karakalpak Türkçesi’nde “Nart” sözü aynen kullanılmakta ve “kahraman, korkusuz, cesur, yiğit, mert” anlamlarına gelmektedir. Yakut Türkçesi’nde “Nar” sözü, “çeşitli özelliklere ve niteliklere sahip olan, becerikli vasıflı kişi” anlamında kullanılmaktadır. Çuvaş Türkçesi’nde “Nar” sözü, “kızıl yüzlü, güzel kişi” anlamında kullanılmaktadır. Mari dilinde “Nar-edem/adam” sözü, “pehlivan, güçlü insan” anlamında kullanılmaktadır. Eski Moğolca’da “Nert” ve “Nertey” sözleri, “namus/namuslu, soylu, namlı/ünlü/meşhur” anlamında kullanılmaktadır. Buryatça’da “Nertey” sözü, “namlı/ünlü/meşhur” anlamında kullanılmaktadır. Kalmukça’da “Nertey” sözü, “namlı/ünlü/meşhur” anlamında kullanılmaktadır...
M. Habiçev, “Ner” veya “Nar” sözünün [Moğolca hece içinde -e sesi, Türkçe’de -a sesine dönüşür] Ural-Altay kökenli biir söz olduğunu söyler. Sonuç olarak “Nart” sözünün bir Türk-Moğol sözü olduğunu ve “Kahraman, yiğit, cesur” anlamlarına geldiğini ileri sürmektedir...
13. Araştırmacı Umar Bayramukov da, “Nart” sözünün Moğolca olduğunu; V.İ. Abayev’in “güneşin çocukları” ve “kurtun çocukları” ile M. Habiçev’in “kahraman, pehlivan, güçlü, ünlü” açıklamalarına aynen katıldığını ve Nart sözünün çok daha önceleri Orta Asya bozkırlarında kullanıldığını, Cengiz Han’ın Kafkasya’yı istila etmesiyle birlikte Kafkasya’ya geldiğini ileri sürer. U. Bayramukov, Moğolların “Nart” sözünü, Hunlar [güneşin çocukları] ve Türkutlar [Göktürkler = kurtun çocukları ve güçlü, kuvvetli, kahraman, pehlivan] için kullandıklarını söylemektedir.
14. Benim şahsi görüşüm ise; “Nart” sözünün Türk-Moğol kökenli olduğudur. Ayrıca, Nart destanlarının kökünü de “kısmen” Türk-Moğol kültüründe aramak gerekir. Çünkü, başta “Nart”sözü olmak üzere, Nart destanlarında geçen birçok kahramanın adı Türkçe ve Moğolca’dır...
Sözgelimi, “Nart” sözünü ele alalım, bununla ilgili yukarıda verilen görüşlerin dışında; Hakas Türkçesi’nin Sagay şivesinde, kahramanlık hikayelerine “Nart-Pak” denilmesi, Nart sözünün Türkçe kökenli olduğu görüşüne çok güçlü bir dayanaktır. Çünkü, “Nart” sözünün Kuzey Kafkasya’dan Sibirya bölgesine gitmesi neredeyse imkansıdır. Çünkü, kavimler göçüyle paralel olarak, kültür göçü de doğudan batıya olmuştur. Yani “Nart” sözünün, Sibirya’dan Kuzey Kafkasya bölgesine gelmiş olabileceği görüşü daha mantıklıdır...
“Nart” sözünün Türkçe kökenli olduğuna bir güçlü dayanak daha gösterelim; Kazak Türkçesi’nde “Nart” ve “Nartay” sözleri oldukça yaygın kullanılmaktadır. Kazak Türkçesi’nde “Nart” sözü “Kızılımsı/pembe yüzlü insan” anlamında kullanılır ve bununla; “Dinç, dinamik, sağlıklı, yüzünden kan fışkıran insan” anlamı ifade edilir [Öte yandan; Farsça’da “Nar/anar/enar” sözünün “kırmızı, kırmızımsı” anlamında kullanıldığını; Eski Arapça’da “Nar” sözünün “ateş” anlamında kullanıldığını da belirtmek isterim]...
“Nartay” sözü ise Kazak Türklerinde çok yaygın kullanılan bir erkek ismidir. “Nartay” sözünün birinci sözlük anlamı, “Tek hörgüçlü deve” demektir. Kelimenin aslı “Nar”dır ve “En güçlü deve” anlamına gelmektedir. “-tay” eki ise “gibi” anlamında kullanılan bir ektir. Yani “Nar-tay” sözünün anlamı “Deve gibi güçlü” demektir. Kazak Türklerinde buna benzer “-tay” ekiyle türetilmiş birçok kişi adı vardır; [s. 588] “Köke-tay, Ake-tay, Apa-tay, Cake-tay” gibi... “Nartay” sözünün ikinci anlamı ise, birinci anlamıyla bağlantılı olarak; “Kahraman, cesur, yiğit, bahadır” anlamına gelmektedir. Eski Türkçe’de [bugün de] hayvan isimlerinin insan ismi olarak kullanıldığı bilinen bir gerçektir. Sözgelimi; “Arslan, kaplan, bars/pars, kartal, şahin, doğan” gibi... “Nartay” sözü bugün de Kazak Türklerinde çok sevilen ve çok yaygın kullanılan bir erkek ismidir. Hatta, Kazak Türklerinin ünlü halk ozanlarından birinin adı da Nartay’dır...
6. Sonuç
Bu çalışmanın sonuç bölümüne geldiğimiz zaman; cevaplandırılmak için bizi bekleyen önemli iki sorunun olduğunu görüyoruz...
Birinci soru: “Nart” sözü, Kuzey Kafkasya orijinli midir, yoksa Kuzey Kafkasya’ya başka yerlerden mi gelmiştir ve çok daha önceleri “Nart” sözü Kafkasya dışında başka yerlerde kullanılıyor muydu?..
İkinci soru: Nart destanları biçim, konu ve içerik bakımından; yani bir bütün olarak Kafkasya’nın yerli halklarına mı aittir, yoksa bu destanlar Kafkasya dışındaki başka milletlerin etkileriyle mi oluşmuştur?..
Sanırım bu iki karmaşık sorunun bugüne kadar tam olarak cevaplandırılmasında, kendi alanlarıyla son derece sınırlı kalan araştırmacıların payı oldukça büyüktür. Yani, kendi ilgi alanlarını ve bilgi birikimlerini aşmak istemeyen; içinde bulundukları durumun getirdiği çerçeveyi sınır kabul eden ve sonuçta Türk, Moğol veya Kafkas ilgi alanlarına bağlı olarak her şeyi Pan-Türk, Pan-Moğol veya Pan-Kafkas gözlüğünden görmeye çalışanların tek yanlılığı bu soruların cevapsız kalmasında etkili olmuştur. İşte bu nedenlerden ötürü, karmaşık ve çok yönlü bu iki sorunun cevaplanmasında “son gerçekleri” ve “kesin yargıları” vermek yerine, şimdiye kadar geçen zaman içinde, yoğun eleştirilere karşı dayanabilen bazı görüşlerin ışığında çıkardığım sonuçları ortaya koymanın daha doğru olduğunu düşünüyor ve kabul edilebilir görüyorum...
Birinci sorunun cevabını, çalışmamızın beşinci bölümünde verilen çeşitli görüşlerden yola çıkarak verirsek; “Nart” sözünün Kuzey Kafkasya orijinli olmadığını, “Nart” sözünün Kuzey Kafkasya halklarının dillerinde anlamsız ifadeler bulduğunu, öte yandan “Nart” sözünün, başta Karaçay-Malkar Türkçesi olmak üzere, birçok Türk ve Moğol lehçelerinde kullanıldığını ve kullanılan bu sözün Nart destanlarında anlatılan Nart kahramanlarına uygun bir anlamı, yani “kahraman, yiğit, cesur, gözü pek, savaşçı, mert” anlamlarını ifade ettiğini söyleyebiliriz. Yani, “Nart” sözünün kökü Türk-Moğol dillerine aittir...
İkinci sorunun cevabına gelince; daha önce de belirttiğimiz gibi, Nart destanları; Abhaz-Abazin, Adıge, Oset, Kumuk, Çeçen-İnguş gibi Kuzey Kafkasya halklarının hemen hepsinin halk edebiyatında yer alan Nart destanları birbirlerine benzemekle birlikte; konu, biçim ve söyleniş yönünden farklılıklar göstermekte, her halkın kendisine has milli vasıfları barındırmaktadır. Sözgelimi, Abhaz ve Adıgelerin Nart destanları daha çok Eski Yunan mitolojisiyle benzerlikler gösterirken, Karaçay-Malkar Türklerinin Nart destanları ise Altaylara ve Eski Türk mitolojisine daha yakındır. Karaçay-Malkar Nart destanlarında, Türk-Moğol motifleri oldukça fazladır. Hatta, diğer Kafkas Nart destanlarında olmayıp, sadece Karaçay-Malkar Nart destanlarında olan bazı konu ve kahraman adları gibi bazı özellikler diğer Türk halklarının folklorunda da görülebilmektedir...
Adıge ve Abhaz kökenli bazı araştırmacılar, Nart destanlarının kesinlikle Kuzey Kafkasya orijinli olduğunu, hatta Eski Yunan mitolojisinin bile Kuzey Kafkasya Nart destanlarından kaynaklandığını ileri sürerler. Eski Yunanlılar, Karadeniz kıyılarında; Kerç, Taman ve Senaggo bölgelerinde ticarete dayalı yerleşim merkezleri kurmuşlardı. Eski Yunanlıların bu dönemdeki medeniyet ve ticaret [s. 589] yönünden gelişmişlikleri göz önüne alınırsa; tam tersine Eski Yunan kültürünün, Kuzey Kafkasya halklarında etki bulduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü bu dönemde, henüz bir devlet teşkilatı dahi olmayan Sind, Meot gibi eski Kuzey Kafkasya kavimlerinin Eski Yunan kültürünü etkilemeleri pek inandırıcı görünmemektedir. Hele, Eski Yunanlıların M.Ö. 1000 yıllarında, Homeros’un İlyada ve Odessa’sını “yazıya” geçirebilecek kadar gelişmiş bir edebi dile ve yazı [alfabe] sistemine sahip olduklarını düşünürsek, akla ve mantığa uygun bir görüşe ulaşabilmemiz mümkün olabilir...
Ünlü Kafkasolog A.N. Daçkov-Tarasov, Karaçay-Malkar Nart destanları için şöyle diyor: “Orta Asya’dan Avrupa’ya gerçekleşen büyük göç sırasında Kuzey Kafkasya bölgesi yol güzergahı üzerindeydi. Karaçay-Malkar Nart destanlarında bu büyük göçün izleri çok açık bir şekilde görülmektedir. Bu Nart hikayelerinde; iyilik ile kötülüğün, [mecazi anlamda] karanlık ile aydınlığın savaşımını, yer altı ve yer üstündeki birtakım yaratıklar ve devler ile Nart kahramanlarının mücadeleleri anlatılır. Bu konuların tamamı bütün göçebe halkların destanlarında da görülmektedir...”
Gerçekten de; Nart destanlar ile Oğuz Türklerinin Dede Korkut destanları arasındaki benzerlikler az değildir. Sözgelimi, Nart destanlarında geçen Nart Sosuruk ile Dede Korkut destanlarında geçen Tepegöz’ün doğuş motifleri birbirine çok benzemektedir. Yine, “Nart Örüzmek” ile “Kazanoğlu Oruzbek” arasındaki isim benzerliği de dikkat çekmektedir...
Kuzey Kafkasya Nart destanlarının şekillenmesinde Türk kültürünün çok önemli bir etkisi olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Ancak, Nart destanlarının bir bütün olarak sadece Türk unsurları taşıdığını ileri sürmek de hatalı bir yaklaşımdır. Daha önce de vurguladığımız gibi; Nart destanları “tek yanlı” bir yaklaşım yerine, “çok yönlü” bir incelemeyi gerektiren büyük bir kültür ürünüdür. Şöyle ki; Nart destanlarına Türk, Moğol ve Kafkas kültürlerinin dışında daha bir sürü halkın kültürünün de katkıda bulunduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ve hatta, semavi dinlerden özellikle Museviliğin ve Hıristiyanlığın oluşturduğu özgün kültürün bile Nart destanlarının şekillenmesinde büyük katkısının olduğunu söylediğimiz zaman hiç kimsenin şaşırmaması gerekir. Sözgelimi, bu çalışmamızda çokça bahsettiğimiz “Nartların demircisi Debet/Devet”in kökenini, bir saplantı halinde yıllarca “yalnız ve yalnız” kendi kültürlerinde arayıp duranlar; Karaçay-Malkar Nart destanlarında anlatılan Nartların demircisi ve 19 oğlu olan Nart Debet/Devet ile Allah tarafından kendisine bahşedilen demircilik yeteneğiyle ünlü ve yine 19 oğlu olan Hz. Davut Peygamberin aynı kişiler olduğunu fark edememişlerdir. Ya, Bulgar Türklerinin “Han/Şan Kızı Destanı”nda anlatılan; tanrıların yarattığı ilk alp olan ve demircilerin hamisi sayılan “Alp Hurs” için ne demeli... Üçü de aynı şeyleri yapmışlardır. Kırılmaz kılıçları, hedef şaşmaz okları, baltaları, mızrakları, halkalı zırhları ilk yapanlar onlardır. Hatta, ilk kez at nalını yapanlar yine onlardır...
Nart Destanları, Kuzey Kafkasya halklarının hemen hepsinde ortak olmakla birlikte; her halkın destanı kendisine özgüdür ve aralarında önemli farklılıklar vardır. Bana göre; başlangıçta her bir halkın yalnızca kendisine ait bir milli destanı vardı. Daha sonraları ise, yüzyıllarca süren bir kültürleşme sonucunda bu halkların destanları birbirleriyle alış veriş yaptılar ve ortak bir destan oluşturdular. Gerçek ne olursa olsun; Nart destanlarının gelişmesinde ve anlatım biçiminin zenginleşmesinde Kuzey Kafkasya halklarının önemli bir payı olduğu açıktır. Ancak şurası kesindir ki, Nart destanlarının asıl kaynağı ve özü Altaylarda gizlidir. Belki de, Nart destanlarının bazı bölümleri Kuzey Kafkasya’nın yerli halklarında eskiden de vardı; ama “Nart destanları” adı altında değil... Doğudan batıya doğru akan “Kavimler Göçü”yle birlikte, göçebe halklarının kültürü ve “Nart” sözü Kuzey Kafkasya’ya gelerek, buradaki yerli halkların kültürleriyle kaynaştı ve ortaya yepyeni bir kültür çıktı. İşte, Karaçay-Malkar Türklerinin ve diğer Kuzey Kafkasya halklarının Nart destanları da böyle oluştu. Yani, Altaylardan gelen Türk kavimlerinin karşı konulamaz etkisiyle...
[s.590] Kaynaklar
Adiloğlu, Adilhan., Karaçay-Malkar Nart Destanları, Karaçay-Malkar Dergisi, sayı: 4, Ankara, 1993.
Adiloğlu, Adilhan., Nart Sosurka, Karaçay-Malkar Dergisi, sayı: 5, Ankara, 1993.
Appa, Adilhan., Nart Örüzmek ve Satanay Biyçe, Karaçay-Malkar Dergisi, sayı: 6, Ankara, 1993.
Aliyeva, A.İ., İstoriya Zapisi i Publikatsiy Folklora Balkartsev i Karaçaevtsev B XIX Naçale XX Veka, Karaçaevo-Balkarskiy Folkor, Nalçik, 1983.
Aliyeva, A.İ., Hacieva, T.M., Cappueva, A.A., Karaçaevo-Balkarskiy Folklor, B Dorevolütsionnıh Zapisyah i Publikatsiyah, Nalçik, 1983.
Bayçorov, S., Drevne Türkskie Runiçeskie Pamyatniki Evropı, Stavropol, 1989.
Bayçorov, S.,Avrupa’nın Eski Türk Runik Abideleri, [Çeviren: Muvaffak Duranlı], Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1996.
Bayramukov, U.Z., K Etimoloji Slova “Nart”, Problemı İstoriçeskoy Leksiki, Karaçaevo-Balkarskogo i Nogayskogo Yazıkov, Çerkessk, 1993.
Bayramuklanı U., Karaçay Folklorda Shurtuknu Tuvdukları, Şorka, Çerkessk, 1982.
Begiylanı Abdullah., [Ölmezlanı Muradin], Malkar Poeziyanı Antologiyası, Nalçik, 1993.
Boratav, Pertev N., 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 1988.
Cavbalanı Husey., Sibil Nartla, Çerkessk, 1990.
Curtubaylanı Mahti., Nart Cırla bla Tavruhla, Nalçik, 1992
Curtubaylanı Mahti., Bittirlanı Tamara, Billaça, Nalçik, 1992.
Çelikkıran M.Y., Türkçe-Adıgece Sözlük, Maykop, 1991.
Elçin, Şükrü., Halk Edebiyatına Giriş, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1986.
Emouzov, A.G., English-Kabardian-Russian Prase Dictionary, Nalçik, 1992.
Ersoy, Hayri., Çerkesler, İstanbul, 1993.
Goçiyalanı Sofiya., Ortabaylanı Rimma., Süyünçlanı Hanafi., Karaçay Halk Tavruhla, Çerkessk, 1963.
Grabovskiy, N.F., Svadba B Gorskih Obşçestvah Kabardinskogo Okruga, SSKG. II, Tiflis, 1869.
Grabovskiy, N.F., Kabardin Vilayetinde Yaşayan Dağlıların Düğünü, Çeviren: Doç. Dr. Tatyana Hapçayeva-Adilhan Appa, Kırım Dergisi, sayı: 10, Ankara, 1995.
Grönbech, K., Kuman Lehçesi Sözlüğü -Codex Cumanicus’un Türkçe Sözlük Dizini, [Çeviren:
Prof. Dr. Kemal Aytaç], Kültür Bakanlığı Yayınları Ankara, 1992.
Habiçlanı Magomet., Karaçay Nart Eposnu Nartlarını Üsünden, Zamannı Avazı, Çerkessk, 1973.
Haciyeva, T.M., Malkarlıla bla Karaçaylılanı Halk Poeziya Çıgarmaçılıkları, Nalçik, 1988.
Haciyeva, T.M., Karaçay-Malkarlıların Eski Folklor Ürünleri, [Çeviren: Adilhan Adiloğlu], Birleşik Kafkasya Dergisi, Sayı: 12-13, Eskişehir, 1997-98.
Haciyeva, T.M., Karaçay-Malkar Türklerinin Eski Folklor Ürünleri, [Çeviren: Adilhan Adiloğlu], Bilig Dergisi, Sayı: 6, Ankara, 1997.
Haciyeva, T.M., Nartskiy Epos Balkartsev i Karaçayevtsev; Nartla, Malkar-Karaçay Nart Epos; Nartı, Geroiçeskiy Epos Balkartsev i Karaçayevtsev; İzdatelskaya Firma, Vostoçnaya Literatura, Moskova, 1994.
Hubiylanı, M., Folklornu Cıyuv emda Basmalav; Folklor Eski Bolmaydı, Batmaz Culduznu Carıgı, Çerkessk, 1989.
Hubiy, M., Karaçay-Malkar Folklor Ürünlerinin Toplanması ve Basımı, [Çeviren: İrfan Altıncaba], Karaçay-Malkar Dergisi, sayı: 5, Ankara, 1993].
Hubiylanı, M., Karaçay Folklornu Üsünden, Karaçay Literatura, Çerkessk, 1988.
Hubiylanı, Magomet, Süyünçlanı Azamat, Laypanlanı Kaziy, Ana Literatura, Çerkessk, 1976.
İmzasız, Nartlar, Kafdağı Dergisi, sayı: 15-16, Ankara, 1988.
İnan, Abdülkadir., Tarihte ve Bugün Şamanizm, TTK Yayınları, Ankara, 1995.
Julablanı Üzeyir., Ertde Birev Bar Edi, Nalçik, 1991.
[s. 591] Karalanı Asiyat, Akbayev, M.O., Bayramukova, H.B., Kagıyeva., N.M., Karaçay Poeziyanı Antologiyası, Stavropol, 1965.
Kırzıoğlu, F., Kıpçaklar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1992.
Laypanov, Kaziy., Miziyev, İsmail., O Proishojdennıy Türkskih Narodov, Çerkessk, 1993.
Malkonduyev, H.H., Mifologiya Karaçaevtsı i Balkartsev, Folklor Narodov Karaçaevo-Çerkessi Janr i Obraz, Çerkessk, 1988.
Mijayev, M.İ., Bogoborçeskie Mifı Adıgov, Folklor Narodov Karaçaevo-Çerkessi Janr i Obraz, Çerkessk, 1988.
Mikail-Baştu, [Mikail-Baştu İbn Şams Tebir], Şan Kızı Destanı, [Giriş yazısı: Ferhat A.H. Nurutdinov; Kadim Destanın Mukadderatı ve Çağrısı; çeviren: Avidan Aydın], Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1991.
Ortabaylanı, Rimma., [Goçiyalanı Sofiya, Süyünçlanı Hanafi.], Karaçay Halk Cırla, Moskova, 1969.
Ortabaylanı, Rimma., Cetegeyli Ceti Culduz, Çerkessk, 1985. Ortabaylanı, R., Karaçay-Malkar Folklor, Çerkessk, 1987.
Orusbiy, Safaraliy, Karaçay-Malkarlıların Nart Destanları, [Çeviren: Bilal Appaev, Adilhan Appa], Birleşik Kafkasya Dergisi, sayı: 4, Eskişehir, 1995.
Ostrakov, P., Narodnaya Literatura Kabardintsev i Eö Obraztsı, Vestnik Evropı-IV, s. 701-702, Petersburg, 1879.
Otarov, Said., Holayev, Azret., Boziyev, Ahmat., Malkar Halk Cırla, Nalçik, 1969.
Özbay, Yismeyil Özdemir., Mitoloji ve Nartlar, Kafdağı Yayınları, Ankara, 1990.
Özdemir, Emin., Yazı ve Yazınsal Türler, Varlık Yayınları, İstanbul, 1983.
Pröhle, Wilhelm., Karaçay Lehçesi Sözlüğü, [Çeviren: Prof. Dr. Kemal Aytaç], Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1991.
Sabançılanı Hacımurat., Malkar Halkga Etilgen Zorluk, Mingitav, Sayı: 3, Nalçik, 1994.
Sabançı, Hacımurat., Malkar Türklerine Yapılan Zulüm, [Çeviren: Adilhan Adiloğlu], Bilig Dergisi, Sayı: 6, Ankara, 1997.
Sabançılanı Hacımurat., Malkondulanı Hamit., Malkar bla Karaçayda Töre, Mingitav, Sayı: 6, Nalçik, 1993.
Sabançı, Hacımurat., Malkondu, Hamit., Karaçay-Malkar Türklerinde Töre Müessesesi, [Çeviren: Adilhan Adiloğlu], Bilig Dergisi, Sayı: 6, Ankara, 1997.
Seyidoğlu, Bilge., Nesir-Efsane, Türk Dünyası El Kitabı III. Cilt, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1992.
Sozayev, B.T., Malkar Literatura, Nalçik, 1982.
Töppeleni Alim., Malkar Adabiyat, Nalçik, 1993.
Urusbiyev, S.A.İ., Skazaniya O Nartskih Bogatıryah U Tatar Gortsev Pyatigorskogo Okruga Terskoy Oblasti, SMOMK: 1, Tiflis, 1881.
____________________________________________
Adilhan Adiloğlu, Karaçay-Malkar Türklerinde Nart Destanları,
Yeni Türkiye Dergisi, Sayı: 15, Ankara, 1997, s. 575-591.
_____________________________________________
Yazarla İrtibat :
_____________________________________________