Kafkas Dağlarıyla doğal bir kale görünümünde olan Kuzey Kafkasya çeşitli kültürlerin binlerce yıldır kesiştiği dünyanın en eski yerleşim merkezlerinden biridir. Jeopolitik açıdan geçiş bölgesi olması dolayısıyla, Kuzey Kafkasya pek çok devletin ilgi alanını oluşturmuştur. İskitler, Sarmatlardan miras kalan Kuzey Kafkasya, içinde barındırdığı doğal zenginlikten ötürü tarih boyunca çatışma ve savaşlardan kurtulamamıştır. Dolayısıyla genelde Kafkasya ve özelde de Kuzey Kafkasya’nın insanoğlu var olduğundan beri mücadele sahası olduğunu söylemememiz yanlış olmaz.
KUZEY KAFKASYA’DAKİ TÜRKLER VE TÜRK DIŞ POLİTİKASI
Işıl Yasa
GİRİŞ
Kafkas Dağlarıyla doğal bir kale görünümünde olan Kuzey Kafkasya çeşitli kültürlerin binlerce yıldır kesiştiği dünyanın en eski yerleşim merkezlerinden biridir. Jeopolitik açıdan geçiş bölgesi olması dolayısıyla, Kuzey Kafkasya pek çok devletin ilgi alanını oluşturmuştur.
İskitler, Sarmatlardan miras kalan Kuzey Kafkasya, içinde barındırdığı doğal zenginlikten ötürü tarih boyunca çatışma ve savaşlardan kurtulamamıştır. Dolayısıyla genelde Kafkasya ve özelde de Kuzey Kafkasya’nın insanoğlu var olduğundan beri mücadele sahası olduğunu söylemememiz yanlış olmaz.
Yapay sınırlarla etnik açıdan bölünen, zorunlu göçe tabi olan Kuzey Kafkas Türkleri ideolojik, kültürel, siyasi ve ekonomik açıdan baskı ve işgallerle karşı karşıya kalmışlardır.
Çok sayıda etnik grubun yer aldığı Kuzey Kafkasya’da günümüzde çatışmaların artmış olması beklenmeyen, olağanüstü bir gelişme değildir. Peki; karmaşık yapıda olan Kuzey Kafkasya bölgesinde Türkler ne durumdadır ve bizler soydaşlarımızla ne kadar ilgileniyoruz? Ya da hakikaten ilgilenebiliyor muyuz?
Bu çalışma Kuzey Kafkasya bölgesindeki Türkleri esas alarak hazırlanmıştır. Bu açıdan çalışmanın birinci bölümünde Kuzey Kafkasya bölgesinin coğrafi ve jeopolitik açıdan önemi anlatılmıştır. Böylece neden pek çok devletin bölgeyle ilgili olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Ayrıca çok fazla ayrıntıya girilmeden tarihsel açıdan Kuzey Kafkasya başlığı altında medeniyetlerin nasıl bölgeye geldiğine değinilmiştir.
İkinci bölümde; çalışma konumuzun da başlığını teşkil eden Kuzey Kafkasya’da Türkler incelenmiştir. Türklerin bölgeye nasıl geldiği anlatıldıktan sonra, sırasıyla Nogay, Karaçay-Malkar, Kumuk Türkleri irdelenmiştir.
Son bölüm olan üçüncü bölümde ise, Kuzey Kafkas Türklerinin yaşadığı sorunlardan, bahsedildikten sonra Türkiye’nin bölge için neler yapabileceği sorusuna cevaplar aranmış ve naçizane öneriler sunulmuştur.
I - GENEL OLARAK KUZEY KAFKASYA
A - KUZEY KAFKASYA COĞRAFYASI
Kafkasya, aslında Karadeniz ile Hazar Denizi arasında Doğu-Batı paralelinde uzanan ve yüksekliği orta kısımlarında beş bin metreyi aşan sıradağların adıdır.[1] Eski dünyanın (Asya, Avrupa, Afrika) içerisine sokulmuş ve birbirine bağlı iç denizlerin meydana getirdiği bir su yolunun doğu ucudur. Bu su yolu, Akdeniz, Ege Denizi, Marmara Denizi, Boğazlar, Karadeniz, ve Azak Denizinden ibarettir.[2] Eski Yunanlıların “As” diye nitelendirdiği Kafkasya bölgesi bugünkü Asya Kıtasının temelini oluşturmakta olup, “Asların Dağı” anlamındaki Kafkaslar, daha sonraları Tatarlar tarafından “Jalbuz” (Buz Yelesi), Nogaylar tarafından Yıldız Dağları olarak adlandırılmıştır. Bir görüşe göre “Kafkas” adı Farsça “dağ” anlamına gelen “kuh” ile eski Türkçe’de “beyaz” anlamına gelen “kas” kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir.[3]
Kafkasya bir çok yazar tarafından Kuzey-Güney ayrımına tabi tutulmuştur. Coğrafi açıdan yapılan bu Kuzey Kafkasya Güney Kafkasya ayrımı siyaset bilimcileri tarafından da kabul edilmiştir. Çünkü Kuzey ve Güney Kafkasya coğrafi açıdan olduğu kadar diğer bir çok yönden farklılıklar gösteren iki bölgedir.
Nitekim bugün Güney Kafkasya’da bağımsız olan Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan Cumhuriyetleri yer almakta olup; Kuzey Kafkasya’da ise aynı bağımsızlık söz konusu olmamıştır. Günümüzde Rusya Federasyonu’na bağlı Adige, Karaçay-Çerkes, Kabardey-Balkar, Kuzey Osetya, Çeçenistan, İnguşetya ve Dağıstan Özerk Cumhuriyetleri yer almaktadır.[4]
Jeopolitik açıdan Kuzey Kafkasya, Avrupa ile Orta Asya arasında geçiş köprüsü niteliğindedir. Bölgenin stratejik önemi tarihi yönlendirecek çok sayıda gelişmelere tanık olmuştur. Kafkasya’ya tarih boyunca dışarıdan gelen çeşitli kültür ve medeniyetler Kafkas halklarının kendi kültürleriyle birleşerek günümüzdeki Kafkas kültürünün meydana gelmesinde önemli rol oynamışlardır.
Rusya açısından da Karadeniz ve Hazar Denizi’ne kıyısı olması sebebiyle stratejik bakımdan oldukça büyük önemi vardır. Kuzey Kafkasya Rusya’nın Karadeniz, Boğazlar ve Akdeniz yoluyla sıcak denizlere inebilmesine imkan sağlar. Dolayısıyla Kuzey Kafkasya’da meydana gelebilecek herhangi bir karışıklık Rusya’nın güneye inebilmesini engeller. Bu da Rusya’nın kızıl elmasını gerçekleştirememesi demek olduğu gibi Orta Asya ile de bağlarının kopması demektir. Bu sonuç Rusya’nın çıkarına aykırı olacağından Rusya için kabul edilemez bir düşüncedir.
B - TARİHSEL AÇIDAN KUZEY KAFKASYA
Tarih boyunca topraklarında işgallere maruz kalan Kuzey Kafkasya, bir çok topluluk ve medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Konum itibariyle kuzeyden güneye, batıdan doğuya bir köprü bağlantısı gören Kuzey Kafkasya bölgesi devletlerin etki sahasında kalmış; devletler strateji geliştirirken bölgeyi göz ardı edememişlerdir.
Bölgeye ilk olarak gelenler Kimmerlerdir. Kimmerler Kafkasya’ya kuzeyden gelerek bölgeye proto-Türk kültürünü taşımışlardır. M.Ö. 7. yüzyılda Kuzey Kafkasya’da var olan Kimmerler etnik bakımdan Ural-Altay kökenine ait bir topluluktur.[5] İskitler de Kimmerlerin bir kolu olarak bölgede karşımıza çıkmaktadır. Kimmerler gibi; İskitler de bölgeye hakim olmakla kalmamış; kültürlerini de bırakmışlardır. Çoğu araştırmacıya göre Kuzey Kafkasya kültürü İskitlerin ve Kimmerlerin etkisiyle oluşmuştur.[6]
Kafkasya’da etkisi görülen başka bir topluluk da Yunanlardır. Ancak Yunanların Kuzey Kafkasya’ya gelişlerinin tek amacı; ticarettir. Potin’in yakınlarında Fasis, Sohum’un bulunduğu yerde Diyoskarsos, daha yukarıda Pitiyus, Hermandos ve Don Nehri’nin ağzında Tanayis şehirlerinde önemli pazarlar elde etmişlerdir.[7]
Kimmerler ve İskitlerin ardından Bulgarlar, Hunlar ve onları takip ederek Orta Asya’dan gelen Hazarlar ile Kuzey Kafkasya’da Türk kültürü oluşmuştır. Hunlar Dağıstan’da yaşayan Alanların kralını öldürerek bölgeye hakim olmuşlardır. Aynı şekilde Orta Asya’nın içlerinden gelerek Volga ve Dinyester nehirleri arasında 620 yılında devlet kuran Hazarlar 1055 yılına kadar bölgede hakimiyetlerini sürdürmüşlerdir. [8]
Hazarlar kuzeyden bölgeye gelirken aynı zamanda da güneyden Arapların bölgeye nüfuz etmeye çalışmaları sonucunda da Hazarlar ile Araplar arasında çetin savaşlar meydana gelmiştir.[9] Böylece bölge halkı kendi topraklarında güç mücadelesine tanık olmak zorunda kalmıştır.
Araplar ele geçirdikleri yerde İslamiyet’i yaymaya başlamışlardır. İslamiyet bölgeye ilk olarak, 8. yüzyılda Ebu Müslim önderliğindeki Arapların Hazar Türklerine saldırması sonucu gelmiştir. Bu sırada Dağıstanlılar ve Çeçenler İslamiyet’i hemen kabul edip Müslüman olmuşlardır. Diğer toplulukların İslamiyet’i kabul etmesinde Araplar değil, Osmanlı İmparatorluğu etkili olmuştur. Bu yüzden de İslamiyet Kuzey Kafkasya’nın batısı ile doğusunda farklı etkileşmeleri ortaya çıkarmıştır. İslamiyet ile 8. yüzyılda Araplar vasıtasıyla tanışan daha sonraki yıllarda İslamiyet’i yavaş yavaş kabul eden Dağıstanlılar ve Çeçen-İnguş halkı Şafi Mezhebine dahil olurken; İslamiyet’i 17-18. yüzyıllarda Osmanlı vasıtasıyla tanıyıp kabul eden Çerkes, Abhaza, Karaçay-Malkarlar Hanefi Mezhebini benimsemişlerdir.[10]
Arap ve Hazarların dönemi son bulunca Türk akınları birbirini takip etmiştir. Akınlar dolayısıyla Kafkasya’nın kuzeyinin siyasi yapısında da büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Araplardan sonra 1062 yılında Selçuklular Gürcistan’dan itibaren Hazar Denizi’nin kıyılarına, dolayısıyla Dağıstan’a kadar uzanan sahaya Türkleri yerleştirmişlerdir. Böylece Türkler Kuzey Kafkasya’ya yerleşmiş ve çoğalmışlardır.[11] Selçuklular Kafkasya’yı kuzeyden sararak Rusya’nın bölgeye gelmesini engellemişlerdir. Bundan dolayı Rusları bu dönemlerde Kuzey Kafkasya’da görmemiz mümkün olmamıştır.
Kuzey Kafkasya’ya yerleşmeye çalışan Rusya’yı ise ancak 10. yüzyılda görebiliriz. Bu dönemde her ne kadar Türk ve Moğol etkisinden daha az etkide bulunsa da, Moskova bu yüzyıllarda Kafkasya’nın kuzeyinin kendisi için önemini kavramış bulunmaktadır.[12] Kırım’ı ilhak ederek Kuzey Kafkasya’ya nüfuz etme imkanı bulan Osmanlı, Kafkasya’nın tamamını birtakım nedenlerden dolayı kaybetmiştir. Bu nedenler İran ile olan savaşlar ve Osmanlı’nın başka bölgelere yoğunluk vererek Kafkasya’yı unutmasıdır.
Osmanlı’nın bölgeden uzaklaşmasıyla bölgeye nüfuz etmesi daha kolay hale gelen Rusya ise eline geçen fırsatı değerlendirmesini iyi bilmiştir. Rusya’nın Kafkasya’da ilk hakimiyeti “Kazan” şehrini ele geçirmesiyle başlamıştır.[13] Burada, çalışma konumuzun dışına çıkmamak amacıyla Çarlık Rusya’sının Kuzey Kafkasya politikalarına değinilmeyecektir. Zira, Rusya’nın Kuzey Kafkasya’yı işgali ve halkın mücadelesi sayfalarla anlatılamayacak kadar geniş olmakla beraber ayrı bir çalışma konusunu teşkil etmektedir. Çok kısa bir şekilde Rusya ile ilgili şunları söyleyebiliriz. Bir kere nüfuz ettikten sonra Kuzey Kafkasya’nın kendisi için çok daha değerli olduğunu anlayan Rusya, bölgedeki etnik mozaikten de yararlanarak varlığını güçlendirmiştir.
Çarlık Rusya’sı Kuzey Kafkasya’yı tamamen kendi politikalarına göre şekillendirmiştir. Bu baskı ve şiddet politikası 1917 yılına kadar devam etmiştir. 1917 yılında Bolşevik İhtilali’nin yarattığı boşluk dolayısıyla özgürlüklerine kavuşup; Birleşik Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’ni kuran Kuzey Kafkasyalıların bu mutluluğu çok kısa sürmüştür. Rusya içeride toparlandıktan hemen sonra ilk olarak Kuzey Kafkasya’ya müdahale etmiş ve Birleşik Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’ni işgal etmiştir.
Çeşitli acılara maruz kalan ve sürgüne yollanan[14] Kuzey Kafkasya halkları bugün kendi anavatanları dışında Orta Asya’nın çeşitli bölgelerinde, Türkiye’de, Suriye’de ve Amerika Birleşik Devletleri’nde de yaşamaktadırlar.
II - KUZEY KAFKASYADAKİ TÜRKLER
Dünyanın en eski yerleşim yerlerinden olan Kuzey Kafkasya’ya Türkler ilk olarak proto-Türk kavimler olan İskit ve Kimmerler ile bölgeye yerleşmeye başlamışlardır. Daha sonra bölgeye gelen Türk kavimleri ile Türkler Kuzey Kafkasya’da kalıcı unsur olmuşlardır.[15]
Konuya yukarıdaki gibi kısa bir giriş yaptıktan sonra Kuzey Kafkasyalıları tanımlamak gerekir. Bazı kaynaklarda yanlış bir tanımlama olarak Kuzey Kafkasyalılar “Çerkesler” olarak nitelendirilmektedir. Ancak Kuzey Kafkas halkları Kabartay, Abhaza, Adige gibi Çerkes kökenliler; Nogay, Kumuk, Karaçay-Malkar gibi Türk kökenliler; Çeçen ve Osetin gibi diğer bölge halklarından oluşmaktadır.[16] Biz bu çalışmada Kuzey Kafkasya’daki Türkleri incelemeyi esas aldığımız için diğer halklara da yeri geldiğinde değinerek sadece bölgedeki Türk unsur üzerine yoğunlaşacağız.
A - NOGAY TÜRKLERİ
“Nogay” ismi Cengiz Han’ın torunu Nogay’dan gelmektedir. Nogay Türkleri 17. yüzyılın başında Hazar Denizi’nin kuzey doğusunda İrtiş Nehri’nden başlayarak Kırım’a kadar yayılan büyük bir Türk topluluğuydu.[17]
Nogay Türkleri yaşadıkları yerlere göre Kuma ve Kuban Nogayları olmak üzere ikiye ayrılırlar. Ayrıca Kuban Nogayları da kendi aralarında Tahtamış, Mansur, Karamurza, Kıpçak ve Navruz Nogayları olmak üzere beş topluluğa ayrılırlar. Bu ayrılığın esas nedeni prens ailelerinin iç kavgaları olup; dış etkenler değildir.[18] Tarihte büyük bir coğrafyaya yayılan Nogaylar, topluluğa Volga boyundaki Türkleri de dahil etmişlerdir. Böylece genişleyen hanlık Rusya’yı rahatsız etmiş; sonuç olarak da pek çok kez Rus işgaline maruz kalmıştır.[19] Bugün ise; Nogay Türkleri Kuzey Kafkasya’daki özerk Cumhuriyetlerde dağınık halde yaşamaktadırlar.
B - KARAÇAY-MALKAR TÜRKLERİ
Karaçay-Malkar Türkleri Kafkasya''nın en eski halklarındandır. “Karaçay” sözü, yazılı kaynaklarda ilk olarak 1699 yılında geçmektedir. Bu tarihte, Moskovalı F. Elçin ve P. Zaharev adlı elçiler, Gürcistan’a giderken, Karaçay bölgesinden geçmişler ve bir süre Karaçay’da konaklamışlardır. Ancak onlar yazdıkları raporda, Karaçay’dan Gürcistan’a geçerken hangi güzergahı kullandıklarını belirtmemişlerdir.[20] Bu nedenden dolayı 17. yüzyıla kadar Karaçay-Malkarlıların tam olarak nerede yaşadıkları bilinmemektedir.
Tavkul Karaçay ve Malkarlıların aynı dil, kültür ve tarihi paylaşan Türk boyu oldukları için literatürde yer alan Karaçay ve Malkar olmak üzere ayrım yapılmaması üzerinde durmaktadır. Zira Karaçay ve Malkar adları bu boyun yaşadığı iki ayrı bölgenin coğrafi adıdır.[21] Karaçay Türkleri ile aynı boydan gelen Malkar Türkleri 15. yüzyılda Kabardeyler’in Kuzey Kafkasya’ya gelip, bölgeyi işgal etmeleri sonucu Karaçaylar’dan ayrılmışlardır.[22]
19. yüzyılda tüm Kuzey Kafkasya’yı nüfuz alanı haline getiren Rusya Türkler üzerinde de baskılarını arttırmıştır. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan galip çıkmalarıyla Rusya’ya karşı olan tüm isyanları kanlı bir şekilde bastırmıştır. Bu baskı ve sindirme politikası 20. yüzyıla kadar devam etmiştir ve 1917 Bolşevik Devrimi ile son bulmuştur. Çünkü Rusya artık kendi iç sorunlarıyla uğraşmak zorunda kalmıştır. Bu jeopolitik boşluktan yararlanan Kuzey Kafkasyalılar siyasi bir birlik meydana getirerek 11 Mayıs 1918 tarihinde Kuzey Kafkasya’nın bağımsız bir devlet olduğunu tüm batılı devletlere bir nota ile duyurmuşlardır.[23] Ancak bu özgürlüğün ömrü kısa sürmüş Bolşevikler 1921 yılında cumhuriyete son vermişlerdir. Bunun üzerine Karaçay-Malkar Türkleri direnişe geçmişler ve Ruslara karşı savaşmışlardır. Bolşevikler Karaçay-Malkarların bu direnişini kıramayınca –çatışmaların tüm Kuzey Kafkasya’ya yayılması endişesiyle- onlara özerklik teklifinde bulunmuşlardır. Ancak Karaçay-Malkarlar bunun bir Rus aldatmacası olduğunu anlayınca tekrar direnişe geçmişler; nitekim bu direnişleri Rus saldırıları karşısında sadece üç ay sürebilmiştir. Bu saldırılarda Karaçay-Malkar Türklerinin aydın ve subayları kurşuna dizilerek öldürülmüşlerdir.[24]
Karaçay-Malkarlar öncelikle “Dağlı Sosyalist Cumhuriyetler” içerisinde yer almışlar; ancak daha sonra Sovyet hükümetinin aldığı kararla Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar Cumhuriyeti olmak üzere iki ayrı cumhuriyete ayrılmışlardır. İkinci Dünya Savaşı’na kadar Cumhuriyetlerin başında bulunan Rus yöneticiler, birçok Karaçay-Malkar Türkünü tutuklayarak idam etmişlerdir.[25] 25 Temmuz 1942 tarihinde Alman orduları Karaçay-Malkar bölgesine geldiğinde Kızıl Ordu buralardan çoktan çekilmişti. Çünkü Karaçay-Malkarlar, Alman Orduları bölgeye gelmeden önce Kızıl Orduyu buradan atmıştı. Bölgeyi işgal eden Almanlar yerli halka dini ve siyasi hürriyetlerini verdiklerini açıklamışlardır. Alman Ordusu Karaçay-Malkar halkına şu imtiyazları vermiştir:[26]
“1 - Müstakil Milli İdare yeniden kurulacak ve din dahil hayatın bütün sahalarında tam bir serbestlik olacak
2 - Kolhozların yerine özel mülkiyet düzeni kurulacak
3 - Eskiden zorla ikiye ayrılan Karaçaylılar ve Malkarlılar tekrar birleşecek.”
Ancak Almanlar bölgede çok fazla kalamadan çekilmek zorunda kalınca meydan Kızıl Ordu’ya kalmıştı. Stalin başkanlığında toplanan SSCB Devlet Güvenlik Komitesi 12 Ekim 1943 tarihinde alınan bir kararla Karaçay Türklerini 5 Mart 1944 tarihinde aldığı bir kararla da Malkar Türklerini Orta Asya’ya sürgün etmiştir.[27]
Tehciri Kızıl Ordu subayı olan Grigory Burlutskiy şu şekilde anlatmıştır:
“…1943 yılının ekim ayında Şimali Kafkasya cephesinin arkasını korumaya memur bulunan askeri gruptaki alayımıza, hükümetin fevkalade mühim bir kararını icra için, Kuban’dan hareket emri verildi. Sovyet vatandaşı bir milleti topyekun anayurdundan çıkarmak gibi şerefsiz bir vazifenin ifasına memur edildiğimiz kimsenin aklına gelmemişti. Bütün subay arkadaşlarım gibi ben de Karaçay halkının cebren tehciri hakkında emrin ifasına giriştik…Sovyet askerleri evlere yaklaşıp Sovyet hükümetinin sürgün hakkındaki kararını bütün aileye ilan ediyorlardı…Gidecekleri yerin neresi olduğu söylenmiyordu…Toplanmak için bir saat vakit veriliyor; kendileriyle beraber yüz kilogram eşya almalarına müsaade ediliyordu…Herhangi bir mukavemetin ve emre itaatsızlığın da faydasız olduğu hatırlatılıyordu… Feryat ve figanlara yalvarmalara ve gözyaşlarına rağmen; bir saat sonra toplanma merkezlerine nakledilmek için aile aile arkasınca kamyonlara dolduruluyor, toplanma merkezlerinden de yine silahlı askerler tarafından muhafaza edilen kamyonlar vasıtasile de demiryolu istasyonlarına götürülüyor, burada alelade yük vagonlarına dolduruluyordu.”[28]
İkinci Dünya Savaşı sonunda yaşanan büyük sürgün ile Karaçay-Malkar Türkleri’nin nüfusunda önemli derecede azalmalar meydana gelmiştir. Sovyetler Birliği’nin böl-yönet politikasına uygun olarak yıpratılmak istenen Karaçay-Malkar Türkleri tüm zorluklara rağmen kendilerine özgü kültürel değerlerini hiçbir zaman kaybetmemişlerdir. [29]
C - KUMUK TÜRKLERİ
Türk topluluklarının en önemlilerinden biri de Kumuk Türkleri’dir. 20.yüzyıl başlarına kadar Kuzey Kafkasya’nın yalnız siyasi ve kültürel hayatında değil; sosyal ve dini hayatında da Kumuk Türkleri başrol oynamışlardır. Kumuklar hayatın her alanında o kadar etkili olmuşlardır ki, Kumuk Türkçesi, farklı dillerde konuşan Kafkasya halklarının ortak anlaşma ve konuşma dili olarak yüzyıllar boyunca kullanılmıştır. Öyle ki Kumuk Türkçesi 1918 yılında kurulan Abhaz, Adige, Karaçay-Malkar, Çeçen-İnguş, Oset ve Dağıstan haklarından oluşan Birleşik Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin resmi dili olarak kabul edilmiştir.[30] Bu da Kumukların kendi tarihlerine, kültürlerine ve dillerine nasıl sahip çıktıklarının en önemli kanıtıdır.
Tarih boyunca Hun, Avar, Hazar, Peçenek, Uz, Selçuklu ve Osmanlıların kavimler göçüne tanık olmuş geçit bölgesindeki Türk topluluğu[31] olan Kumuk Türkleri Adolf Berje’nin tasnifine göre üç kola ayrılmaktadır. Bunlar: Aksaylar, Andreyler, Kostekler’dir.[32]
III - KUZEY KAFKAS TÜRKLERİ’NİN YAŞADIĞI PROBLEMLER VE TÜRKİYE İLE İLİŞKİLER
Kuzey Kafkasya günümüzde oldukça karmaşık bir hal almıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan güç boşluğu ve akabinde yaşanan çatışmalar bölgenin en önemli sorunudur. Rusya’nın Kuzey Kafkasya’yı bir köprü olarak görmesi ve ona göre şekillendirdiği dış politika doktrinleri, Kuzey Kafkasya’daki çatışmaları daha da şiddetlendirmektedir. Dolayısıyla hem iç hem de dış kaynaklardan beslenen problemlerin aslında en temelinde etnik parçalanmışlık yatmaktadır. Etnik problemler kadar sosyal ve ekonomik problemler de bölgenin diğer güncel sorunlarıdır. Bunların haricinde Rus Kazaklar ile yaşanan sınır ve yerleşim sorunları da bölgedeki gerginliği arttırmaktadır.
A - ETNİK PROBLEMLER
Kuzey Kafkasyalılar her ne kadar birleşme eğilimi gösterseler de etnik parçalanmışlık bu birleşmeyi engelleyen en büyük sebep olarak karşımıza çıkmaktadır. Kuzey Kafkasya İsmail Berkok tarafından üç ayrı etnik gruba ayrılmıştır.[33]
* Kas Irkı: Batı Kafkasyalılar, Adigeler, Abhazlar, Çeçenler, Dağıstanlılar
* Ari Irkı: Osetyalılar
* Turan Irkı: Kumuklar, Nogaylar, Karaçay-Malkarlar
Kuzey Kafkasya’da ortaya çıkan sorunların temel sebebi etnik açıdan bölgenin çeşitlilik arz etmesinden kaynaklanmaktadır. Komünizmin çökmesiyle birlikte Kuzey Kafkasyalılar geçmişlerine eskiden olmadığı kadar sahip çıkmaya başlamışlardır. Sovyetler Birliği döneminde kısıtlanan kültürel hayat, sistemin çökmesinin ardından bağımsızlık hareketlerini su yüzüne çıkarmış; bu hareketler de etnik gruplar arasındaki çatışmayı beraberinde getirmiştir.
Balkanlarla karşılaştırıldığında çok daha karmaşık etnik yapıya sahip olduğu gözlenen Kuzey Kafkasya’da etnik gruplaşmaların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Dolayısıyla her yeni çatışma etnik bilinci tekrar devreye sokarak bir nevi kısır döngü oluşturmaktadır.
Kuzey Kafkasya’nın hatta Kafkasya’nın tamamının en karmaşık yeri Dağıstan’dır. Öyle ki Dağıstan’da çeşitli dil ve lehçelerden oluşan otuzdan fazla etnik grup yaşamaktadır.[34]
Kumuk Türkleri Dağıstan’daki diğer etnik gruplarla anlaşmazlık içindedirler. Milli bilinci Dağıstan’daki etnik gruplardan çok daha fazla ön planda tutan Kumuklar, siyasi üstünlüğün ülkede çoğunlukta bulunan Dargılar’da olmasına karşı çıkmaktadırlar. Dargı çoğunluğuna Laklar da katılınca cumhuriyette hem ekonomik hem de siyasi açıdan söz sahibi olamayan Kumuklar haklarını savunmak için “Tenglik”[35] adlı bir örgüt kurmuşlardır. Tenglik’in en önemli amacı, Dağıstan’ın Rusya içinde federal cumhuriyete çevrilmesi ve bu federasyon içinde belli sınırları olan “Kumuk Milli Devleti” yaratılmasıdır. Tenglik örgütü 1996 yılında düzenlediği kurultayda şu kararları almıştır:
"1 - Kumuk Halk Hareketi, bundan sonraki faaliyetlerinde, Dağıstan Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu’nun devlet kurumlarının reorganizasyonunun devamı dolayısıyla, politik, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda halkların kendi kendini yönetmesi doğrultusunda Dağıstan ve RF’nin birliği prensibini bozmadan gerçekleştirmek, Kumuk ve diğer halkların kendi kaderini tayin etme haklarını savunan bütün parti, hareket ve toplum liderleriyle işbirliği yapmak gibi sorunların çözülmesine dikkat gösterecek.
2 - Kumuk halkının sosyo-ekonomik gelişmesi hakkında devlet desteği programının yürürlüğe girmesi için özel komisyon kurulacak.
3 - Kumuk Halk Hareketi’nin Milli Meclisi’ne Rusya Federasyonu hükümetine yönelik özel bildiri hazırlama görevi verilecek ve zorla göç ettirilmiş Kumuk köylülerinin sorunlarının çözümü için yedi kişilik bir delegasyon Moskova’ya gönderilecek.
4 - Rusya Federasyonu hükümetinden Tarkin, Kiyahulay ve Alburiken köylerinin yeniden kurulması istenecek ve bu köylerin sakinlerine “zorla göç ettirilmiş halk” statüsünün verilmesi sağlanacak.
5 - Uluslararası Kumuk Üniversitesinin açılabilmesi için Rusya Federasyonu’ndan mali destek istenecek.
6 - Dağıstan Cumhuriyeti’nin idari sınırları dışında, özellikle Çeçenistan ve Kuzey Osetya’da yaşamakta olan Kumukların problemlerini çözmek.”[36]
SSCB’nin dağılmasının ardından ortaya çıkan genel özgürlük ortamı etnik çatışmaların kızışmasına sebep olmuştur. Aynı etnik problem Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar Özerk Cumhuriyetleri’nde de mevcuttur. Karaçay Türkleri bir önceki bölümde bahsedildiği gibi, Malkar Türkleri ile aynı kültürel özelliklere sahiptirler ve aynı dili konuşmaktadırlar. Ancak Rusya’nın böl-yönet politikası sonucu Karaçay ve Malkarlar olmak üzere ikiye ayrılmış ve bir arada olmalarına izin verilmemiştir. Bu sebepten dolayı günümüzde hem Karaçaylar hem de Malkarlar ülkelerinde diğer etnik gruplarla sorunlar yaşamaktadırlar. Etnik sorunlara bugün yönetimde söz sahibi olmak ve siyasi iktidarı ele geçirmekle ilgili sorunlar da eklenmiştir.
B - SOSYO-EKONOMİK PROBLEMLER
Etnik gerilimin dışında çatışmaların bir diğer sebebi de zor ekonomik şartlar ve sık sık karşılaşılan sosyal problemlerdir. SSCB’nin göç ve toprak politikasının sonuçları olarak karşımıza işsizlik, geçim sıkıntısı, eğitim, sağlık ve konut sorunları çıkmaktadır.
Kumuk ve Nogay Türklerinin en önemli sorunu, dağlık bölgede yaşayan Kuzey Kafkas halklarının nüfuslarının artması dolayısıyla ovalara yerleşmeye başlamalarıdır. Dağıstan’da yaşayan Kumuk ve Nogaylar verimli ovalarda geçimlerini rahatça sağlayabiliyorlardı; ancak Sovyetler Birliği döneminde sistemli bir şekilde devam ettirilen göç hareketleri buralarda yaşayan Türklerin hayat kaynaklarında sıkıntılar yaratmıştır.[37] Verimli toprakların verimliliği azalmış, içme suyun problemleri ve sonuç olarak sağlık sorunları ve işsizlik sorununu beraberinde getirmiştir. Sağlık ve işsizlik sorunları da eğitimi sekteye uğratmış, sorunlar yumak halinde büyümüştür.
Doğalgaz bakımından zengin olan Dağıstan Rusya’ya ve Kafkasya’nın diğer bölgelerine enerji sağlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında teoride Dağıstan’ın zengin bir bütçeye sahip olması gerekir; ancak durum uygulamada tam tersini gösterir. Zira Kuzey Kafkasya’daki cumhuriyetlerin bütçesi federal bütçeden yani Rusya’dan sağlanmaktadır. Dağıstan''da federal bütçe desteği yüzde 64.4, Karaçay-Çerkes''te yüzde 45, Kabardey Balkar''da yüzde 44.6, Adıgey''de yüzde 42.7, Kuzey Osetya''da yüzde 39.5 oranındadır.[38] Bu durum cumhuriyetleri Rusya Federasyonu’na bağlarken aynı zamanda da bağımsızlık ve özgürlük isteklerini baltalamaktadır.
Sovyetler Birliği’nin İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Karaçay-Malkar Türklerini zorunlu göçe tabi tutması, birlik dağıldıktan sonra bölgede çatışmalara neden olmuştur. Karaçay-Malkar Türkleri sürgüne gönderildikten sonra onların yaşamış oldukları topraklara Rus Kazaklar, Gürcüler ve Osetler yerleştirilmiştir. Türklerin bir daha asla Kafkasya’ya dönmeyecekleri düşünülerek yer adları bile değiştirilmiştir.[39] 1957 yılında anavatanlarına dönme izni verilen Karaçay-Malkar Türklerinin de konut sorunu da bu politikanın bir yansıması olarak göze çarpmaktadır.
C - TÜRKİYE’NİN BÖLGEYE BAKIŞ AÇISI-TÜRK DIŞ POLİTİKASI
Kuzey Kafkasya bölgesinin Türkiye açısından yeri büyüktür. Türkiye Kuzey Kafkasya’ya yönelik neden dış politika üretmelidir sorusuna birkaç noktada cevap verebiliriz. Birinci olarak; bölgenin jeopolitik ve jeostratejik açıdan geçiş köprüsü niteliğinde olması; ayıca Orta Asya’ya açılan kapımız olması dolayısıyla Türkiye Kuzey Kafkasya’yı gözardı etmemelidir. Gerek Çarlık Rusyası döneminde gerekse Sovyetler birliği döneminde Kafkasya Türkiye’nin emniyeti açısından ileri mevzi konumunda olmuştur. Stratejik bakımdan bu önem tarihin her döneminde güncelliğini yitirmemiştir. İkinci nokta olarak vurgulayabileceğimiz Türkiye’nin bölgeyle ilgili kültürel ve tarihi bağları olduğudur. Tarihte birçok Türk topluluğu Kuzey Kafkasya’da hakimiyet kurmuş, bölgede önemli kalıntılar bırakmışlardır. Bu açıdan Türkiye Kuzey Kafkasya’ya yönelik dış politika gerçekleştirmelidir. Diğer bir nokta ise; bölgenin doğalgaz bakımından zenginlilik arz etmesi ve doğalgaz boru hatlarının geçiş köprüsü olma niteliğinden ötürü Türkiye yanı başındaki bu bölgeyle yakından ilgilenmelidir. Son olarak vurgulayacağımız anektod; Türkiye’deki Kuzey Kafkas diasporasıdır. Kuzey Kafkas halkları Kafkasya’dan Türkiye’ye göç ederlerken Kafkas kültürünü de beraberinde getirmişler ve Anadolu kültürüne zenginlik kazandırmışlardır. Yukarıdaki noktalar göz önünde tutulmasa dahi; sırf bu sebepten, Kafkas kökenli vatandaşlarımızın köklerinin Kuzey Kafkasya’da olması dolayısıyla Türkiye Kuzey Kafkasya’ya ilgi göstermek zorundadır.
Peki; bizim için bu kadar önemli sebepler mevcut iken Türkiye’nin bölgeye yönelik politikası var mıdır diye soracak olursak; cevap kısa ve net bir şekilde ortaya çıkmaktadır: “Hayır”. Şu an için Türkiye’nin bölgeye yönelik olarak uluslararası arenada uygulayabileceği bir strateji ve stratejiye bağlı dış politika geliştiremediğini görmekteyiz. Türkiye bölgede eğer etkin bir güç olma çabasında ise kendi sınırları dışındaki olaylara ilgi göstermesi ve soydaş milletlerin varlığını gözeterek siyaset yapması gerekir.
Türkiye’nin yapması gereken yavaş yavaş, adım adım politika izlemektir. Hem Rusya’yı kızdırmadan hem de etnik bütünlüğü sağlayacak bir politika uzun vadede Türkiye’nin yararınadır. Türkiye Cumhuriyeti Kuzey Kafkas Türklerine ya da genel olarak Kuzey Kafkas halklarına destek verirken Rusya ile ilişkilerini de göz önünde tutmalıdır. Rusya’yı korkutacak politikalar onun tehdit algılamasına sebep olarak sert tepkiler vermesine yol açabilir. Bu açıdan ilişkiler dengeli biçimde götürülmelidir. Radikal ve sert çıkışlar yapan Türkiye, Kuzey Kafkas Türklerine yarar sağlamaktan çok, zararlı olabilir. Çünkü Rusya bölgeye yönelik politikalarını tekrar gözden geçirip çok daha katı tutum takınabilir.
Şu an için Rusya’nın Kuzey Kafkasya’da varlığını arttırması için Federe Cumhuriyetlerin yavaş yavaş kaldırılması ve halkların haklarının elinden alınması söz konusudur. Yeni anayasa değişikliği ile işe ilk önce Adigey Cumhuriyetinden başlamıştır. Adigey Cumhuriyeti’ni feshederek Krasnador Bölgesine bağlamak isteyen Rusya sebep olarak da cumhuriyetin kötü giden ekonomisini göstermektedir. Böylece Rusya’nın dediğine göre halkın yaşan standardı yükseltilmiş olacaktır. Ancak hepimizin bildiği gibi bu bir Rus aldatmacasından başka bir şey değildir. Esas amaç; Cumhuriyetleri feshederek Rusya’ya olan bağımlılıklarını pekiştirmektir ve eğer Adıgey Cumhuriyetinde Rusya bunu yapmayı başarırsa, diğerlerine de sıra geleceği çok açıktır.
Çünkü Kuzey Kafkasya birçok nedenden ötürü, Ruslara manevra olanakları sağlamaktadır. Demin de bahsetmiş olduğum gibi; etnik yapı, ekonomik ve sosyal problemler, bölgenin devamlı çatışma alanı içinde olması, halklar arasında gerek toprak anlaşmazlıkları ve gerekse yönetimle ilgili sorunlar olsun; Rusya’ya hareket serbestisi sağlamaktadır. Rusya bir İmparatorluğun kalıntısı olarak Kuzey Kafkasya’da varlığını sürdürmek için her yolu denemektedir. Çünkü eğer Kuzey Kafkasya’daki gücünü koruyamazsa; bu Rusya için sonun başlangıcı olacaktır.
Rusya’nın bu denli etki alanında kalan Kuzey Kafkasya bölgesine yönelik devlet olarak çok da faza bir şey yapamayacağımızın hepimiz farkındayız. Ancak bu hiçbir şey yapmamak demek anlamına gelmemelidir. Özellikle Türkiye’deki diasporanın kendi aralarında bir birlik oluşturulması suretiyle güçlendirilmesi, anavatanlarıyla ilişkilerinin gerçekleştirilmesine yardımcı olunmalıdır. Ayrıca Türkiye’nin bölgeye yönelik dış politikasında Kuzey Kafkasya’yı dünyaya doğru tanıtma rolünü üstlenmesi son derece önemli bir konudur.
Kuzey Kafkasya’da Türkiye’nin yapacağı en önemli adım ise eğitimdir. Bölgeye eğitmenler gönderilmesiyle hem sosyo-ekonomik yardım yapmış hem de kültürel ve tarihi bağlarımızı güçlendirmiş oluruz. Ancak Rusya Federasyonu içinde sadece özerk olan bu Cumhuriyetlere eğitmenler gönderilmesi, okullar açılması kolay değildir. Sonuçta onlar bağımsız değildir ve her ne kadar özerk olsalar da Rusya’nın egemenliği altındadır. Eğitimde yardımcı olabilmemiz için oradaki çocukların ve gençlerin Türkiye’de okutulması gerekir. Böylece hem Rusya hem Türkiye hem de Kuzey Kafkasyalılar için daha sağlıklı bir sonuç ortaya çıkacaktır. Ek olarak Kuzey Kafkas cumhuriyetlerindeki üniversiteler ile Türkiye’deki üniversiteler arasında işbirliği ve değişim programları hazırlanabilir.
İlişkiler bunlarla sınırlandırılmayıp; bakanlıklar yoluyla, hertürlü kültürel, ticari, ekonomik, sosyal faaliyetlerde işbirliği yaparak ve ilişkiler arttırılarak bölgeyle olan bağlar sıkı bir halat gibi güçlendirilmelidir. Bölge bugün birçok sorunla baş başa kalmıştır. Oysa Kuzey Kafkasya’nın en büyük ihtiyacı “barış”tır. Bu sebepten dolayı Türkiye, arabuluculuk ve barış yapıcılığı rolü üstlenerek bölge halkının güvenini kazanma yoluna gitmelidir. Türkiye gerek küresel gerekse bölgesel güçlerle ortak hareket etse bile bu ortak hareketin çerçevesi aşılmadan dış politika stratejisi geliştirilmelidir.
Bazı sorunlar bizi ilgilendirir bazı sorunlar bizi ilgilendirmez diyerek dış politika geliştiremeyeceğimiz açıkça ortadadır. Tek yönlü dış politika 21. yüzyıl kurulurken Türkiye’nin artısı değil; eksisi olacaktır. Güncel kazanımlardan uzak, uzun vadeye dayanan çok yönlü dış politika çerçevesinde Kuzey Kafkasya Bölgesine bakmak ve sorunlara bu açıdan yaklaşmak gerekmektedir. Kuzey Kafkasya’da kalıcı, uzun süreli, istikrarlı ve demokratik çözümler getiren politikalar üretilmeli ve bu politikaların uluslararası düzeyde uygulanma imkanı bulunmalıdır.
KAFKASYA DİLLERİ
1 - KAFKAS DİL GRUBU
A - GÜNEY KAFKAS GRUBU
1 - Kartvel(Gürcüce)
2 - Mingrel
3 - Svan
4 - Laz
B - KUZEYBATI KAFKAS GRUBU
1 - Abhazca
2 - Adigece (Çerkesce)
C - KUZEYDOĞU KAFKAS GRUBU
1 - Vaynah
2 - Avaro - Andi - Dido Grubu
3 - Lak - Dargin Grubu
4 - Samur Grubu
2 - ALTAY DİL GRUBU
A - OĞUZ DİLİ
1 - Azeri
2 - Türkmen
B - BATI TÜRKÇESİ YA DA KIPÇAK GRUBU
1 - Karaçay-Balkar
2 - Nogay
3 - Kumuk
3 - HİNT - AVRUPA DİL GRUBU
A - FARSÇA - İRANİ GRUP
1 - Doğu Farsçası (Osetçe)
2 - Batı Farsçası (Tatça)
B - SLAVİK GRUP
1 - Rusça
2 - Ukraynaca
C - ERMENİCE
DİPNOTLAR
[1] Ufuk Tavkul, Etnik Çatışmaların Gölgesinde Kafkasya, Ötüken Yayıncılık, İstanbul, 2002, s. 11
[2] Ahmet Hazer Hizal, Kuzey Kafkasya Hürriyet ve İstiklal Davası, Orkun Yayınları, Ankara,
1961, s.13
[3] Mustafa Aydın, Üç Büyük Gücün Çatışma Alanı Kafkaslar, Gökkubbe Yayıncılık, İstanbul, 2005, s. 17
[4] Tavkul, a.g.e., ss. 11-12
[5] Bahaeddin Ögel, İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, TTK Yayınları, Ankara, 1984, s. 25
[6] “Kafkasya’da İskit Dönemi”, http://www.kafkasfederasyonu.org/v1/index.php?goster=yazi&id=79&search=%DDskit
[7] Kadircan Kaflı, Şimali Kafkasya, Vakıt Matbaası, İstanbul, 1942, s. 53
[8] Kaflı, a.g.e., s. 54
[9] Pşimaho Kosok, Kuzey Kafkasya Hürriyet ve İstiklal Savaşı Tarihinden Yapraklar, Çeltüt Matbaası, İstanbul, 1960, ss. 17-18
[10] “Kuzey Kafkasya’da İslamiyet”, http://www.gizlitarih.com/index.php?e=228
[11] Cemal Gökçe, Kafkasya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Kafkasya Siyaseti, Şamil Eğitim ve Kültür Vakfı Yayınları, İstanbul, 1979, s. 21-22
[12] Aydın, a.g.e., s. 25
[13] Aydın, a.g.e., s. 26
[14] 1944 yılında sürgüne gönderilen Kuzey Kafkasyalı sayısı bir buçuk milyon civarındadır. Kuzey Kafkasyalı sürgünlerine dair en iyi belge, Kazakistanya Pravda Gazetesinin 18.07.1962 tarihli yazısıdır. Gazete sürgüne gönderilerden Çeçen ve İnguşların Kazakistan’da yaşadığını ve İslamiyet’e sıkı sıkıya bağlı kaldığını yazmakta ve dini görevlerini de yerine getirdikleri için de şikayet etmektedir. Ayrıntılı bilgi için bknz. Mustafa Hizal, Lütfi İkiz, Hasan Dinç, Mikail Erk, Kuzey Kafkasya’da Sovyet-Rus Vahşeti 1944 Yılı Toptan Sürgün ve Katliam Faciası, Kardeş Matbaası, Ankara, 1964, s. 33
[15] Nihat Kaşıkçı-Hasan Yılmaz, Aras’tan Volga’ya Kafkaslar-Ülkeler-İz Bırakanlar, TÜRKAR, Türk Metal Sendikası Araştırma Bürosu, Ankara, 1999, ss. 11-18
[16] Hayati Bice, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, Türk Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1991, s. 4
[17] Kaşıkçı-Yılmaz, a.g.e., s. 268
[18] Adolf Berje, Kafkasyalı Dağlı Kavimlerin Kısa Tasviri, Ç. Murat Papşu, Kafkas Derneği Yayınları, Ankara, 1999, ss. 51-53
[19] Sami Nogay, “Nogay Türkleri”, http://www.geocities.com/ctanribak/nogayturk.html
[20] Hanafi Biciyev, “XIV-XVII. Yüzyılda Karaçaylılar”, (Çev: Adilhan Adiloğlu), Kırım Dergisi, Sayı: 26, Ankara, 1999, s. 52-53.
[21] Ufuk Tavkul, Kafkasya Dağlılarında Hayat ve Kültür Karaçay-Malkar Türklerinde Sosyo-Ekonomik Yapı ve Değişme Üzerine Bir İnceleme, Ötüken Yayıncılık, İstanbul, 1993, s. 14
[22] Kaşıkçı-Yılmaz, a.g.e., ss. 272-274
[23] Kosok, a.g.e., s. 38
[24] Mahmut Aslanbek, Karaçay ve Malkar Türklerinin Faciası, Çankaya Matbaası, Ankara, 1952, s. 25
[25] Aslanbek, a.g.e., s. 30
[26] “Sovyet Döneminde Karaçay-Malkarlar”, http://www.kafkasfederasyonu.org/v1/index.php?goster=yazi&id=16
[27] Ramazan Karça, “Şimali Kafkasya’da Tehcir ve Katliam”, http://www.karachay.com.tr.tc/
[28] Karça, “a.g.m.” http://www.karachay.com.tr.tc/
[29] Bice, a.g.e., ss. 76-77
[30] Ufuk Tavkul, “Kumuk Türkleri”, http://www.kafkas.gen.tr/belgeler/kumuk_turkleri.htm
[31] Turan Can, “Türk Topluluklarından Kumuk Türkleri”, http://www.orkun.com.tr/asp/yazi.asp?Makale_Nu=613
[32] Berje, a.g.e., ss. 54-55
[33] İsmail Berkok, Tarihte Kafkasya, İstanbul Matbaası, İstanbul, 1958, s.268
[34] Tavkul, Etnik Çatışmaların…, a.g.e., s.149
[35] “Tenglik” “Eşitlik” anlamına gelmektedir. Dağıstan’daki tüm etnik grupların eşit olduğunu savunması açısından önemli bir örgütür.
[36] Tavkul, Etnik Çatışmaların…, a.g.e., ss.154-155
[37] Tavkul, Etnik Çatışmaların…a.g.e., s. 152
[38] Fehim Taştekin, “Kafkasya’nın Zor Ekonomi-politiği”, http://www.kafkas.org.tr/hakkinda/bulten/bulten_8_kafkasyanin_zor_ekonomi_politigi_.htm
[39] Tavkul, Etnik Çatışmaların…a.g.e., s. 172
KAYNAKÇA
KİTAPLAR
ASLANBEK, Mahmut, Karaçay ve Malkar Türklerinin Faciası, Çankaya Matbaası, Ankara, 1952
AYDIN, Mustafa, Üç Büyük Gücün Çatışma Alanı Kafkaslar, Gökkubbe Yayıncılık, İstanbul, 2005
BERJE, Adolf, Kafkasyalı Dağlı Kavimlerin Kısa Tasviri, Ç. Murat Papşu, Kafkas Derneği Yayınları, Ankara, 1999
BERKOK, İsmail, Tarihte Kafkasya, İstanbul Matbaası, İstanbul, 1958
BİCE, Hayati, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, Türk Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1991
GÖKÇE, Cemal, Kafkasya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Kafkasya Siyaseti, Şamil Eğitim ve Kültür Vakfı Yayınları, İstanbul, 1979
GRİGORİANTZ, Alexandre, Kafkasya Halkları Tarihi ve Etnografik Bir Sentez, Ç. Doğan Yurdakul, Sabah Kitapları, İstanbul, 1991
HİZAL, Ahmet Hazer, Kuzey Kafkasya Hürriyet ve İstiklal Davası, Orkun Yayınları, Ankara, 1961
HİZAL, Mustafa, İkiz, Lütfi, Dinç, Hasan, Erk, Mikail, Kuzey Kafkasya’da Sovyet-Rus Vahşeti 1944 Yılı Toptan Sürgün ve Katliam Faciası, Kardeş Matbaası, Ankara, 1964
KAFLI, Kadircan, Şimali Kafkasya, Vakit Matbaası, İstanbul, 1942
KAŞIKÇI, Nihat, Yılmaz, Hasan, Aras’tan Volga’ya Kafkaslar-Ülkeler-İz Bırakanlar, TÜRKAR, Türk Metal Sendikası Araştırma Bürosu, Ankara, 1999
KOSOK, Pşimaho, Kuzey Kafkasya Hürriyet ve İstiklal Savaşı Tarihinden Yapraklar, Çeltüt Matbaası, İstanbul, 1960
ÖGEL, Bahaeddin, İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, TTK Yayınları, Ankara, 1984
TAVKUL, Ufuk, Etnik Çatışmaların Gölgesinde Kafkasya, Ötüken Yayıncılık, İstanbul, 2002
-……., Kafkasya Dağlılarında Hayat ve Kültür Karaçay-Malkar Türklerinde Sosyo-Ekonomik Yapı ve Değişme Üzerine Bir İnceleme, Ötüken Yayıncılık, İstanbul, 1993
MAKALELER
BİCİYEV, Hanafi, “XIV-XVII. Yüzyılda Karaçaylılar”, (Çev: Adilhan Adiloğlu), Kırım Dergisi, Sayı: 26, Ankara, 1999
ÇOMAK, İhsan, “Dağıstan: Kafkasya’da Yeni Bir Filistin mi Doğuyor?”, http://www.usakgundem.com/yazarlar.php?id=129&type=5
“Kafkasya’da Etnik Sorunlar”, http://www.kafkas.org.tr/bgkafkas/etniksorunlar.html
“Kafkasya’da İskit Dönemi”, http://www.kafkasfederasyonu.org/v1/index.php?goster=yazi&id=79&search=%DDskit
KARÇA, Ramazan, “Şimali Kafkasya’da Tehcir ve Katliam”, http://www.karachay.com.tr.tc/
“Kuzey Kafkasya’da İslamiyet”, http://www.gizlitarih.com/index.php?e=228
NOGAY, Sami, “Nogay Türkleri”, http://www.geocities.com/ctanribak/nogayturk.html
“Sovyet Döneminde Karaçay-Malkarlar”, http://www.kafkasfederasyonu.org/v1/index.php?goster=yazi&id=16
TAŞTEKİN, Fehim, “Kafkasya’nın Zor Ekonomi-Politiği”, http://www.kafkas.org.tr/hakkinda/bulten/bulten_8_kafkasyanin_zor_ekonomi_politigi_.htm
TAVKUL Ufuk, “Kafkasya’da Yeni Bir Etnik Çatışma İhtimali: Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti ve Karaçay Türkleri”, http://www.kafkas.gen.tr/belgeler/kafkasyada_catisma_ihtimali.htm
-………………, “Kumuk Türkleri”, http://www.kafkas.gen.tr/belgeler/kumuk_turkleri.htm
____________________________________________________________________
Işıl Yasa, Kuzey Kafkasya’daki Türkler ve Türk Dış Politikası, İstanbul, 2006.
(Siyasi İlimler Derneğinde Tebliğ olarak sunulmuştur).
____________________________________________________________________