Off Canvas sidebar is empty

Tarih

Karaçay Malkar Tarihi İle İlgili Makaleler

MALKAR HALKININ TOPYEKÜN SÜRGÜNÜ

Sabaha karşı Malkar'ın Beştav köyünde evlerin kapılarını asker potinleri otomatik tüfek dipçikleri dövmeye başladı. Dağ vadilerimiz, öfkeli soldatlann ser buyruklarıyla doluverdi. Askerler dağlıların evlerine sorgusuz-sualsiz girdiler. Yaşlı-güçsüz çocuk, kadın demeden hepsini evlerinden sürüp çıkardılar. Tümünü askerî kamyonlara yüklediler. Malkar halkını ezelî yurtlarından süpürerek bir saat içinde Nalçik tren istasyonuna yığdılar.

MALKAR HALKININ TOPYEKÜN SÜRGÜNÜ

Curtubaylanı Hanafi - Sabançılanı Haci Murat

Çeviren: Yılmaz Nevruz

Sabaha karşı Malkar'ın Beştav köyünde evlerin kapılarını soldat (asker) potinleri otomatik tüfek dipçikleri dövmeye başladı. Dağ vadilerimiz, öfkeli soldatlann ser buyruklarıyla doluverdi. Askerler dağlıların evlerine sorgusuz-sualsiz girdiler. Yaşlı-güçsüz çocuk, kadın demeden hepsini evlerinden sürüp çıkardılar. Tümünü askerî kamyonlara yüklediler. Malkar halkını ezelî yurtlarından süpürerek bir saat içinde Nalçik tren istasyonuna yığdılar... 1944 yılının bayramı dağlılara böyle gelmişti. O ana kadar...Ondan önce ve ondan sonra cereyan eden olaylara bir bakalım. [s.17] 1944 yılı bahar iptidasında Kabartay-Malkar'ın faşist Almanya'nın işgalinden kurtulmasının üzerinden bir yıldan biraz fazla zaman geçmişti. Elinden gelen her türü yardımı cepheye esirgemeden gönderen cumhuriyetimiz, savaşın doğurduğu zorluklar giderme gayreti içinde idi. Zorlukların ağırlığı altında ezilen insanlar, rahat yaşamın ger dönmesini sabırsızlıkla bekliyorlardı... Mart ayının bayram şafağı sökmeliydi...

Sabaha karşı Malkar'ın Beştav köyünde evlerin kapılarını soldat [asker] potinleri sabaha karşı Malkar'ın Beştav köyünde evlerin kapılarını soldat [asker] potinleri otomatik tüfek dipçikleri dövmeye başladı. Dağ vadilerimiz, öfkeli soldatların sert buyruklarıyla doluverdi. Askerler dağlıların evlerine sorgusuz-sualsiz girdiler. Yaşlı-güçsüz çocuk, kadın demeden hepsini evlerinden sürüp çıkardılar. Tümünü askerî kamyonlara yüklediler. Malkar halkını ezelî yurtlarından süpürerek bir saat içinde Nalçik tren istasyonuna yığdılar... 1944 yılının bayramı dağlılara böyle gelmişti. O ana kadar...Ondan önce ve ondan sonra cereyan eden olaylara bir bakalım.

[s.18] İnsanları tutuklama, zindana atma, Sibiryaya sürgün, imha; dahası öz yurtlarından sürme... Bunlar Stalinci millî politikanın başlıca yöntemleriydi.Otuzlu yılların ikinci yarısında özellikle, sözlü olarak, soruşturma açarak, zor kullanarak masum insanları sindirme, daha sonraları da tüm halkı suçlama, oy verdirmeme, özgürlüklerini ellerinden alma, atayurtlarından sürme töreye dönüşüveriyor. İnsanoğlunun o güne kadar sınamadığı, görmediği, işitmediği bu kanunsuzlukların üstünü örtmek için de büyük Sovyet devletinin 12 halkını "Vatanı satanlar" diye adlandırdılar. Karaçay da, Malkar da o listenin içine alınıyor. Üzerimizde olmayan suçu bize sürüyorlar, başımıza büyük felâketler getiriyorlar. Çok ilginç, "satıcı" adı, düşmanın işgal etmediği yerlerde yaşayan halklara da veriliyor! Sözün kısası, sürülenlerin sayısı üç milyon iki yüz bini aşıyordu ki bunların çoğunu kadınlar, yaşlılar, çocuklar, babalan ve kardeşleri düşmanla savaşmakta olanlar, kocaları, oğulları cephelerde bulunanlar oluşturuyordu ve bu masum insanlar evlerinden, ocaklarından, atayurtlarından kovularak uzaklara, karla kaplı düzlüklere, çöllere sürüldüler. Dilleri, dinleri, kültürleri, konuşma özgürlükleri, seyahat özgürlükleri, okuma, bilim alma, adet-töre... gibi beşerî hakları ve değerleri ellerinden alındı ve üzerlerine kara mühür vuruldu. Hayat da, milletlik de, her şey de yok olma yoluna koyuluyor. Sürülen halkların adlarını kötüye çıkararak diğer insanları bunlara inandırmak için, büyük Sovyet devletinin gücü, devlet yöneticileri, bütün resmî görevliler, devlet basını, radyosu, her şeyi elbirliğiyle çalıştı ve bu politikayı elbirliğiyle yürüttüler.

Milletlerin başına felaket getirme eylemini nasıl başlatıyorlardı? Çok önceleri ülkenin çeşitli yerlerindeki durumlar hakkında yapılan yalan ihbarları değerlendirerek sahte sicil kâğıtları hazırlamışlardı. Bütün halka kara çalmak için, kimsenin "hayır" diyemeyeceği az da olsa gerçek bir kanıt olsaydı, mesele yoktu. Göz açıp kapayıncaya kadar, halkın kaderi hiçe sayılarak, yalan suçlamalar hayata geçiriliyordu Bazı. insanların Sovyet rejimine karşıt oluşları hakkında dikkat çekilerek, topraklarımızın almanlar tarafından işgal edildiği sırada Kabartay-Malkardan Moskova'ya gönderilen bildirimlerde Malkarlılara özel olarak atıfta bulunulmazdı.Fakat, 1944 yılı Ocak ayından itibaren bütün suçlamalar Malkarlılara yöneltilmiştir. Bu konuda Kabartay-Malkar'ın içişleri ve güvenlik komiserleri Bziava ile Filatov -büyük emek" harcamışlardır. Falan feşmekân 'satılıkları tespit ettik" diye, onlar tarafından tutulan raporlara göre, cumhuriyetin Komünist Partisi yöneticileri yeni ihbarları sürekli olarak başkent Moskova'ya iletmişlerdir. Malkarlıları karalayan yalan suçlamaların oraya gönderilip durması, tüm halkın felâkete uğramasına yol açmıştır. Oluşları hakkında dikkat çekilerek, topraklarımızın almanlar tarafından işgal edildiği sırada Kabartay-Malkardan Moskova'ya gönderilen bildirimlerde Malkarlılara özel olarak atıfta bulunulmazdı.Fakat, 1944 yılı Ocak ayından itibaren bütün suçlamalar Malkarlılara yöneltilmiştir. Bu konuda Kabartay-Malkar'ın içişleri ve güvenlik komiserleri Bziava ile Filatov -büyük emek" harcamışlardır. Falan feşmekân 'satılıkları tespit ettik" diye, onlar tarafından tutulan raporlara göre, cumhuriyetin Komünist Partisi yöneticileri yeni ihbarları sürekli olarak başkent Moskova'ya iletmişlerdir. Malkarlıları karalayan yalan suçlamaların oraya gönderilip durması, tüm halkın felâkete uğramasına yol açmıştır.

Çeçenler ile İnguşların sürgününü bizzat organize etmek için 20 Şubat 1944'te Sovyet Rusya'nın içişleri halk komiseri ve devlet güvenlik genel komiseri L. P. Beriya Grozni'ye geliyor. Onları sürüp bitirdikten sonra Orconikidze şehrine geçiyor. Orada, 23. Şubat. 1944'te kendi adına yazılan "Kabartay-Malkar'ın Malkar rayonlarındaki [ilçelerindeki] durum hakkında" başlıklı gizli yazıyı yukarıya gönderiyor. Bu yazıda Malkarlıların suçlu oldukları yalan kanıtlarla ifade edilmiştir. Buna ek olarak da "Malkarlıların, Kabartay-Malkar topraklarından mümkünse sürülmesi ve bu konuda karar verilmesi" isteniyor. Bu yazıya imza koyanlar, Komünist Partisi vilayet komitesi birinci sekreteri Kabartay-Malkar'ın içişleri halk komiseri ve güvenlikten sorumlu halk komiseridir. Yani Kumefov, Bziava ve Filatov. Bunların imzaladığı düzmece rapor, Malkar halkının tarihinde en acıklı bir süreci başlatmak için mesnet teşkil etmiştir. 24 şubat 1944\'te L. Beriya bu rapora dayanarak "Malkar halkının Kabartay-Malkar özerk cumhuriyetinden topyekün sürgün edilmesi işinin başlatılması" hususunda yetki talebini içeren bir telgrafı Stalin’e çekmiştir. Hemen ikinci gün ondan yetki alıyor. Malkarlıların sürülmesi eylemini uygulama babında hazırlık yapılması için bir dizi emir veriyor. ilk önce sürgünün 10 martta gerçekleştirilmesi kararlaştırılıyor. daha sonra 8 mart tarihinde mutabakata varılıyor. O acı, trajik işin icrasına çok kimseler iştirak etmiştir: beş general, devlet güvenlik işlerinin iki komiseri, 17 bin asker, NKVD ile NKGB'den bir çok ileri gelenler olmak üzere 4000 kişi 38 bin insanı sürmek için bu [s.19] derecede güçlü bir muhafız birliği! Sözün kısası her iki çocuk veya iki kadına bir asker veya subay. Bu askerlerden büyük kısmı, Çeçenler ile İnguşların sürülmesinde görev aldıklar, için deneyimliydiler ve ne yapacakların, iyi biliyorlardı. Devletin kararını, kusursuz yerine getirdikleri için, kişilik ve yiğitlik\" gösterdikleri için bunlardan 109\'u Sovyetler Birliği Yüksek Sovyetinin 1944 yılı Ağustos ayının 22. gününde yaptığı toplantıda SSCB'nin onur madalyasına lâyık görülerek taltif edilmiştir. Çeçen-İnguş'tan Moskova'ya döndükten ve Malkarlıların sürülmesi kararı alındıktan sonra, bu kararın kanun haline getirilmesi için hazırladığı önergeyi Beriya Devlet Güvenlik Kurulu\'na sunuyor. Devlet Güvenlik Kurulu\'na ise Stalin başkanlık ediyordu. Devlet Güvenlik Kurulu da 5 Mart 1944 günü, Malkar halkının, Kabartay-Malkar'dan topyekün sürülmesi için buyruk çıkarıyor. Kazakistan’a 25 bin adam, Kırgızistan'a 15 bin adam. Hemen aynı gün, Malkar köylerine ve kasabalarına asker gelmeye başlıyor. Cepheye gitmeden önce askerlerin biraz hava değişimi yapmak ve kendi birliklerini takviye etmek için buralara geldiği söyleniyordu herkese. Durum böyle açıklanınca, Malkarlılar subaylara da askerlere de çok iyi davrandılar. Kadınlar yemek hazırlayıp vermişler, yaşlılar da ellerinden gelen yardımı yapmışlardı.

7 Mart 1944 günü, SSCB İçişleri Bakanlığı halk komiserliğinin 26 Şubat 1944 tarihli buyruğu Nalçik'e ulaşıyor. Buyruk, Kabartay-Malkar'ın içişleri halk komiseri Bziava'ya verilmiştir. O günün akşamında, Parti'nin Malkar rayonlarının Malkarlı sekreterleri acele akdedilen toplantıya çağırılıyorlar. Karaçay-Malkar'ın vilayet komitesine Çerek rayonundan J. Zalimhan, Holam - Bızıngı rayonundan M. Atto, Çegem rayonundan M. baba, Elbrus rayonundan da C. Nasta katılıyorlar. Komünist Partisi'nin Malkarlı sorumlularına Gn. Piyaşev, tekmil Malkar Halkı'nın önümüzdeki günün şafağında, yanı 8 Mart 1944 Günü atayurdundan sürüleceğini tebliğ ediyor. Böylece 1944 yılı Mart ayının 8'inde malkarlılara güneş doğmadan kalıyor. Malkarlıların sürülmeleri eylemini yönetenler SSCB İçişleri bakanlığı halka komiserliği ile ordu genarali İ. Aserov ve orgeneral B.Z Kobulov'dur.

Malkar kökenli olup ta sürümeden kalan tek kişi yoktur iç savaşta canla başla görev alanlar, savaştan yaralı ve sakat olup dönenler, II. Dünya savaşında kanlarını akıtanların babaları, anaları, eşleri, çocukları; henüz savaştan dönmeyen askerlerin aileleri; Yüksek Sovyetin mensupları ve partinin bütün yöneticileri sürülmüştür. Şahısların daha önce yaptıkları üstün hizmetler, gösterdikleri yararlıklar, onların övünç veren çalışmaları ve milletvekillerini dokunulmazlığı dikkate alınmamıştır. Sürülen kişinin suçu münhasıran Malkarlı olmasıdır.

Nalçik tren istasyonundan 14 katar ile Kazak ve Kırgız SSC'ne 37713 Malkarlı sürüldü hepsi de yaşlı, kadın ve çocuk. Her vagona malsız-mülksüz, eşyasız 40-50 insan yüklediler Halkın topyekün sürgünü, her dört Malkarlıdan biri cephelerde, ordu saflarında düşmanla savaşmakta iken icra edilmiştir. Savaşa katılan her iki dağlıdan biri faşist Almanya'ya karşı Rusya'yı savunurken hayatını kaybetmiştir. Malkarlı askerler, savaşa ilk katılanlardandılar. Onlar SSCB'nin sınırında düşmanla ilk karşılaşanlardan olup Bresi kentini yiğitçe müdafaa etmişlerdir. Malkar'ın gençleri keza, Moskova’yı da, Leningrad'ı da savunmaktan geri kalmadılar. Büyük savaşın en kızgın, en zor cephelerinde bulundular. Avrupa'nın fasitlere karşı savaşan ordularında da yer aldılar. En sonunda Avrupa halklarını Hitlercilerin sultasından azatlamak için de mücadele ettiler. Alman faşizmini kırarak Malkarlılardan pek çokları Berlin'e dahi girdiler. Malkarlı gençlerin kişiliklerini, yiğitliklerini kanıtlayan belgeler bugün de saklanmaktadır. Alim Baysoltan, Kabartay-Malkar'da doğanların arasında, öncülüğü kimseye bırakmayarak Sovyetler Birliğinin Kahramanı unvanını almıştı. Binlerce dağlı askerin kahramanlığı devlet armağanlarıyla tevsik edilmiştir. Malkarlılar, SSCB'nin karışık halkları ile birlikte savaşarak düşmanı yenmek için samimi olarak kendilerini savaşa vermişlerdir.

Hitlerciler ne kadar uğraşsalar da Kafkas halkları onlardan yana olmamışlardır. Onlar ülkeyi gerçekten savunmuşlardır. Yerimizi işgal eden almanlar ile onların yandaşları, 36 gün [s.20] zarfında Malkarlılardan 500 kişiyi öldürmüşlerdir. Bunlardan 150'si çocuklardı. Almanlar, hiçbir suçu olmayan 340 insanımızı katledip, tankların geçmesini önlemek için kazılan çukurlara gömmüşlerdir. Cumhuriyetin bu 340 kaybının 130'u Malkarlı idi.

Eli silah tutan erkeklerinin tamamı cephelerde savaşan bir halkın tamamının düşmanla işbirliği yaptığını ileri sürmek tamamen yalana dayalı bir ithamdı. Halkın rejime karşı olması suçlaması da bir masaldı ve bunun yalan olduğu aşikârdı, zira sürülenlerin % 52'sini çocuklar, % 30'unu kadınlar, % 18'ini de erkekler oluşturuyordu ki bunlar da cephelerden sakat ve yaralı olarak dönenler ile nefesi tükenmiş yaşlılardan ibaretti. Bu yüzden, sürgünün dayanılmaz zorluklarını çocuklar, kadınlar ve yaşlılar çekmişlerdir. "İşgalcilerle işbirliği yapmak" ithamı, yalana müstenid bir suçlamaydı, gerçekle ilgisi yoktu. Halkın yüzüne kara çalmak için önceden hazırlanan bir senaryoydu. Stalinizmin acımasızlığının yöntemi buydu: hiçbir suçu olmayan milyonlarca insanın imha edilmesi.

Yapılan haksızlıkları ve zulümleri kanûnî göstermek için, Malkarlılar sürgün edilip bir ay geçtikten sonra, Malkar halkının devletinin tasfiye edilmesi hakkındaki SSCB Yüksek Sovyeti Prezidyumunun kararnamesi yayımlandı. Böyle bir kararname, o devirdeki kanunlara bile aykırıydı. Onun esası, bir halkın özgürlüğünü elinden alıp onu tam bir baskı altında tutmaktı. Halk sürülmüş, olacak olmuş, kararname ise arkadan geliyor. Gerçekte, SSCB Yüksek Sovyeti Prezidyumunun kararları, Yüksek Sovyetin Seksiyonu tarafından kabul edildikten sonra geçerlilik kazanır. Bu da 1946 yılında, sürgün işi çoktan icra edildikten sonra yerine getirilmişti.

SSCB Yüksek Sovyeti Prezidyumunun 1944 yılı 8 nisanında çıkardığı kararname ile Malkar'ın Elbrus rayonun bir kısım arazisi Gürcistan'a veriliyor, geri kalan kısmı da Kabartay Sovyet Sosyalist Özerk Cumhuriyeti yönetiminde kalıyor. Malkar'ın devletini hiçbir iade etmeyecek şekilde tasarruflarda bulunulmuştur. Topraklarımızın sınırlarını değiştirmekle kalmıyorlar, Malkar köylerinin isimlerini de değiştiriyorlar. Yanikoy'a Novo-Kamenka Köndelen'e Komsomolskiy, Kaşhatav'a Sovetskiy, Hasaniya'ya Phgorodmy, Laskuta'ya Zareçnıy, Bıllım'a Ugolnıy adını veriyorlar. Diğer köylerimize de buna benzer isimler koyuyorlar. Malkar'ın tarihini bile milletimizden koparmaya çalıştılar. Bu cümleden olarak "ilmî çalışmalar"adı altında birtakım şeyler de yayınladılar. L. Lavrov, G. Zardalişvili, P Akritas gibi yazarlar, Malkarlıların zorla tehcir edilmelerine 'ilmî temel" bulmak amacıyla, onun çok eski zamanlardan beri yaşayan bir halk olduğunu reddederek, kendi yerinde yaşamaya hakkı olmadığı savını kanıtlamaya çalışmışlardır.

Zorla yurtlarından sürülen dağlıların, eskiden beri biriktirdikleri servetleri, evlerinde kalan değerli eşyaları, elbiseleri, ev eşyaları, binlerce hayvanları... sahipsiz kalmıştır...

SSCB içişleri halk komiserliğinin, sürgünler hakkındaki buyruğunda, her sürgün edilen ailenin beraberine, yol azığı dahil 500 kg. yük alma yetkisi veriliyordu. Buna karşılık, yola hazırlanmak için 20 dakika zaman tanınmıştı. Yaşlılar, kadınlar ve çocuklar, üslerine başlarına yetecek kadar elbiseleri ve sıcak giysileri olmadan, yiyecekleri olmadan, elleri boş halde, azıcık bir şeyle baba ocaklarından sürülerek çıkarılmışlardır. 18 gün devameden yolculuk sırasında açlıktan, dondurucu soğuktan ve çeşitli hastalıklardan 562 insan hayatını kaybetmiştir. Katarın durduğu yerlerde demiryolunun yanında onları alelacele gömüyorlardı.

Trenin uzun sûre mola vermeden yol aldığı zamanlarda ise muhafız soldatlar ölüleri, vagonların pencerelerinden dışarı atıyorlardı. Böylece Kafkasya'dan Orta Asya'ya kadar uzanan yolun [5 bin km] iki yanı sürgünlerin kemikleriyle doldu.

Para ve kıymetli eşyaların alınmasına izin verilmemişti, ama sürgünleri yola çıkaranlar, onların altınlarını gümüşlerini ve diğer pahalı şeylerini gasbetmekten çekinmediler. Sürgün edilenlere, sürüldükleri yeni yerlerde, geride bıraktıkları hayvanlarının yerine hayvan, evlerinin - barklarının yerine ev-bark verilmesi uygun olanıydı. Ama ne yazık ki öyle bir şey olmadı. Olma imkanı da yoktu. Orta Asya cumhuriyetleri sürgünlere o kadar malı, mülkü, evi nereden bulup vereceklerdi? Yolda telef olmadan, menfalarına canlı erişenlere Beriya'nın muhafızları rahat bir adım atmaya bile izin vermiyorlardı.

[s.21] Malkarlılar yabancı diyarlarda 13 yıl, kışlalarda kalıyorlarmış gibi bir hayat sürdüler Sürgünlerin yaşama insan yaşamına benzemiyordu. Her dağlı, özgürlüğü ve serbest dolaşma hürriyet, elinden alınarak büyük bir sıkıntı içinde geçimini sağlamaya çalışmıştır Yeni doğan bebeklerden başlayıp ölü tüyü çıkan ihtiyarlara kadar herkes özel yönetime tabi idi. Her ay gidip, komendantın [kumandanın] önündeki defteri imzalamaya mecburdular Komendantın haberi olmadan ya da ondan izin almadan oturdukları köylerden dışarı çıkmaları da yasaktı. Bu nizama uymayanları tutuklayıp mahkeme bile etmeden zindanlara tıkıyorlardı. Çocuk doğsa veya aileden bir fert ölse ya da birisi habersiz başını alıp gitse, üç gün içerisinde aile reisi durumu kumandanlığa bildirmek zorundaydı. Kumandanın emirlerini dinlemeyene para ya da hapis cezası veriliyordu.

İlk yıllarda malkarlılara Kazakistan ile Kırgızistan'da hayata uyum sağlamak fevkalâde zor geldi. Niçin derseniz, önceden halk arasında fısıltı yayarak, sürgünlerin sovyet rejiminin düşmanı oldukları propaganda edilmişti, bu sebepten yerli halklar onlara şüpheyle yaklaşıyorlardı. Bir başka sebep de devlet tarafından, Malkar halkının elinden her şeyinin alınması, yerine hiçbir şey verilmeyip evsiz-barksız, eşyasız, malsız, mülksüz bırakılmasıydı. İşin ağırlığına, yabancısı oldukları yerin havasına-suyuna, açlık ve sefalete dayanamayanlar hayattan kopup gidiyorlardı. Pek çok insanın kalbi bu tahammülfersa acılara dayanamayıp vaktinden önce duruyor ve ölüme yol alıyordu. Büyük şairimiz K â z i m bu şekilde hayata veda edenlerdendir. Sadece Kırgızistan'ın Celal-Abad vilayetinde, 1944 nisanından 1946 haziranına kadar sürgünlerden 10336 insan hayatını kaybetmiştir. Bu da oraya defnedilen Çeçenlerin Malkarlıların ve Mesketlerin % 69.5'ine tekabül ediyordu. O sırada pek çok aile topyekün kırılıp yok olup gitmiştir, geride bir fert bile bırakmadan. Bazı yerlerde ise sürgünlerin tamamı hayattan kopmuştur. Mezar kazacak insan bulunamadı, doktor-ilaç bulunamadı ve böylece yok olup gittiler.

1942-1948 yıllarında, malkarlılar arasında ölüm oranı, doğum oranından daha yüksekti. Böyle bir durum, bir ulus için büyük tehlike arz eder. Zaten az nüfusa sahip bir halk çorap söküğü gibi sökülmeye devam ederse, kısa sürede yok olu verir. Hem sürgün yolunda hem de yabancı diyarlarda ailesinden kayıp vermeyen tek dağlı aile yoktur Malkar halkı savaştan önceki nüfusuna, altmışlı yılların ilk yarısında erişebilmiştir, oysa bu zaman zarfında iki katına çıkması gerekirdi.

Sürgün yerlerinde Malkar kadınları, her türlü zorluğa göğüs gererek çocukları ve yaşlıları ölümden korumaya ve çalışıp çırpınarak onları beslemeye uğraşırlarken, kocaları, babaları ve erkek kardeşleri uzak cephelerde düşmanla savaşıyorlardı. Mamafih, 1944 yılı Nisan ayından itibaren Malkarlı askerler ve subaylara karşı devletin bakışı değişmişti. Bilindiği gibi bu tarihten başlayarak Malkarlı askerlerin hiç birisi terfi etmemiştir. Ne kadar ihtiyaçları da olsa, onlardan birine yüksek rütbe tevcih edilmemiştir. Keza, iltifat edilmediği gibi mükâfat da alamamıştır. İstisnai olarak alan varsa da bu müstehak olduğunun çok aşağısındaydı. Mesela, "Sovyet Soyuzun Kahramanı" = Sovyetler Birliği Kahramanı unvanını almaya lâyık olan 8 dağlıdan hiç birisi bunu alamamıştır [iyi ki almamışlar! - Çev. Notu]. Aradan uzun yollar geçtikten ve kendisi de bu dünyadan göçtükten sonra 1990 yılında, bu övünç unvanına sadece Ummaylanı Muhacir [Ummayların Muhacir] lâyık görülmüştür.

1945 yılının yazında, askerler savaştan evlerine, sivil hayata dönmeye başlamışlardı. Göğüslerinde madalyaları ile dönüyorlardı. Özyurtlarında yaşamaya özgürlükleri de yoktu. Onlara aileleri ve akrabaları sürülen yerlere gitmeleri söyleniyordu. Ama, pek çoğunun ailelerini bulması kolay olmadı. Savaştan yaralı veya sakat olarak dönenler ise bu yabancı diyarlarda kötü hayat şartlarına dayanamayarak hayattan birer birer koptular.

Sürgünlerin menfalarında ne kadar kalacakları belli değildi. Bilahare, 1948 yılında SSCB Yüksek Sovyeti Prezidyumunun bu konudaki kararnamesi yayınlanınca, Malkarlıların da diğer sürülen halkların da ömür boyu sürüldükleri anlaşıldı. Böylece anayurtlarına dönme imkânlarının olmadığı anlaşıldı. Bu karar duyulduktan sonra sürgünlerin hayatları daha da karardı daha da daraldı. Kararnamede belirlendiğine göre, sürgün yerinden izinsiz olarak kim giderse tutuklanarak tıpkı esirler gibi 20 yıl süre ile en ağır işlerde çalıştırılacaktı. [Tarih boyunca Rus yönetimleri çok akıllı hareket etmişlerdir. Esirleri mahpushanelere doldurup beslememişler, zorunlu çalışma kamplarında veya diğer ağır işlerde öldüresiye çalıştırmak suretiyle hem onlardan faydalanmışlar hem de acımasızca cezalarını çektirmişlerdir. Böyle bir uygulamaya 20 yıl dayanabilen mahkûmların sayısını hesaplamak da güç olmasa gerek - Çev. notu]. Bir sürgünün kaçmasına yardım eden kişi de 5 yıl süreyle tutuklanacaktı. Kararnamenin bu maddelerine istinaden binlerce sürgün tutuklanmış ve zorunlu çalışma kamplarına gönderilmiştir. Onların çoğu bulundukları yerden kaçmamışlar sadece yakın yerlerde yaşayan hısım ve akrabalarını görmek için izinsiz gitmişlerdi, zira isteseler de izin verilmiyordu. Yaşadıkları yerden, 3 km'den daha uzağa gitmeye özgürlükleri yoktu. Bu sınırı aşanlar ise "firara teşebbüs" ten tutuklanıp mahkûm ediliyorlardı.

Komendantlar sürgünlere çok dikkatli bir şekilde muhafızlık yaptılar. Gelen sürgünleri onuşarlı gruplara ayırıp, her birine birer sorumlu tayin ettiler. Bunlar, her 10 günde bir kez kumandanlığa giderek sorumlu oldukları grup hakkında tekmil veriyorlardı. Mamafih, sürgünlerin hepsi özgürlüksüz hayata tam anlamıyla boyun eğmediler. Daha ilk günden başlayarak günün birinde adaletin tecelli edeceğine olan inançlarını yitirmediler. Kendi ata topraklarına dönecekleri ümitlerini kaybetmediler. O günün, azat gününün bir an önce gelmesi için ellerinden geleni yaptılar: Stalin\'e dilekçeler yazdılar, şikâyetlerini bildirdiler. Bu arada, Malkarlıların topyekün sürgün edilmelerini haksız bularak, halkına reva görülen zulmü dile getirmek için, cephede görev yapmakta olan subay A. Sotta, Stalin\'e mektupla başvuruda bulundu. Bunun gibi, dağlıların sürülmeleriyle ilgili olarak kendi düşüncelerini dile getirmek suretiyle İ. Başiy, S. Kara, şair Kerim Otar, ve diğerleri Kremlin'e mektuplar yazdılar. "Bizi yok edebilirler" korkusuna kapılmadan öz halklarına reva görülen haksızlıklara karşı mücadele eden bu insanlar gerçek kişilikli insanlarımızdı. Bunlardan A. Sotta, halkının sürgün edilmesini haksızlık olarak kabul ettiği için 25 yıla mahkûm oldu. Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin 20. kongresinden sonra azat olabildi. I. Başiy de onun gibi zindana girmiş ve orada hayatını kaybetmiştir. S. Kara da zindanda 6 ayını geçirdi. Savaştan sakat olarak dönen, şair Kerim Otar da keza sıkı kontrol altında tutuluyordu.

Ne olursa olsun, günün birinde adaletin tecelli edeceğine olan inanç, insanlara yaşama gücü veriyordu, işçi halk olması, ayakta sıkı durmak için çabalaması sebebiyle bizim halkımız en acı felaketlere bile tahammül etmesini bilmiştir. Öte yandan, temiz karakterleri ve uyumlulukları yüzünden, Kazakhlılar, Kırgızlılar ve Özbekliler Malkarlıların hafızalarında ebediyen yer etmişlerdir. Milletimizin onlara karşı olan minnettarlığı kuşaktan kuşağa geçerek ebediyete kadar sürecektir.

Sürgünlerin dramatik yaşamları ancak Stalin öldükten sonra hafiflemiştir, ilk önce, 16 yaşın altında olan çocuklar, savaştan dönen askerler ve ağır hastalar komendantın sıkı gözetiminden çıktılar. Sonra, sürgünlerin kendilerine tayin edilen mahdut sınırın dışına çıkmaları halinde verilen para cezası da kaldırıldı. Bunun gibi suçsuz yere de tutuklamıyorlardı. Ama, Atayurduna dönme izni yoktu. Malkarlılar Kazakhstan ile Kırgız'da da ülkelerini sevdiklerini gösterdiler. O zor yıllarda tüm sovyet halkının kaderi onların da kaderiydi. O zamana kadar da, orada da ve her zamanda da çalışmayı sevme/eri onlara güç veriyordu. ["işlemegen tişlemez" - Çalışmayan ekmek yiyemez] sözüyle dağlılar, işsiz yaşamı yaşamdan saymadıklarını dile getirmişlerdir. Sürgün yerlerine vardıktan sonra büyük küçük herkes çalışma çabası içine girmiştir.

Sürgün baharın iptidasına rastlamıştı. Tam da kolhoz işlerinin başlama mevsimiydi. Az veya çok çalışmak durumunda olanlar kadınlar, yaşlılar ve çocuklardı, bun/ar zamanla kolhozlarda, sovhozlarda çalışmaya başladılar. Hayat çok zordu, hem de çok zor. Yabancı diyarların havası suyu ağır geliyordu. Açlık ve takatsizlik insanları boğmuştu. Daha önce [s.23] yapmaya alışık olmadıkları işleri yapmaya alışmak için bir hayli zorlandılar. Şeker pancarı, tütün, pamuk tarlalarında çalıştılar. Ot biçme, tarla sürme, hasat, hayvan bakma gibi işlerde onların önüne kimseler geçemezdi. Müşterek mülk sorumlusu kazaklar ve Kırgızlar onlarda çok memnundular. Sabahın alaca karanlığından akşam karanlığına kadar [15-16] saat çalıştılar, Malkarlılar. Kendileriyle birlikte, henüz kemikleri sertleşmemiş 11-12 yaşında çocuklar da. Bu ağır yükün altında dağlı çocuklar erken olgunlaşmak zorundaydılar. Ailenin bütün yükünün, çocukların omuzlarına yüklendiği zamanlarda olmuştur.

Ezelden beri Malkar kadınları ağır işlerde çalıştırılmaya alışık değildiler. Ama, II. Dünya Savaşı başlayınca onların mutat yaşamları da değişti. Eskiden erkeklerin gördüğü işleri, çaresiz kalınca kadınlar yapmaya başladılar. Daha önceleri maden ocağının ne olduğunu bilmeyen kadınlarımız, kızlarımız taşkömürü bile kazdılar. İşte böylesine zordu onların yabancı diyarlardaki kaderleri, hem de çok zor.

1944 yılı güzünün sonlarında malkarlılar en zor işleri bile yapabileceklerini gösterdiler. Nasıl mı? Çalışkanlıkla! Hangi sebepten dolayı? Orta Asya'nın kum düzlüklerinde çorak bozkırlarında temelli yok olmamak için, hayatta kalabilmek için! Ama ne yazık ki kendilerini geçindirmeye gayret ettilerse de muhaceretin getirdiği zorluklar yüzünden, çok şeylerden mahrum kaldılar. tam 13 yıl milli kültürümüze kara mühür basıldı. Sürgün dağlıların yüksek bilim veren okullarda okumalarına, gazete ve dergilerde yazmalarına, her hangi bir şey bastırmalarına izin verilmiyordu. Her nasılsa, 1945 yılında "Kafkas" isimli halk oyunları topluluğunun kurulmasına müsaade edilmişti. Ama içişleri bakanlığının buyruğuyla onu da dağıtmışlardı. 1944 yılından ellinci yıllara kadar, malkarlılar için kültür denilen varlık, sadece birçoklarının hafızalarında yer eden halk şarkılarında ibaretti.

Dağlı kadınlar özyurtlarından çok uzaklarda yaşadıkları zamanlarda bile el işlerini hiç bırakmadılar. Yün eldivenler, başörtüleri ve çoraplar örerek onları satıp yiyecek-içecek ve kumaş alarak ailelerine büyük destek oldular. Onlar yetişkinlere de, çocuklara da elbiseler ve pabuçlar diktiler. Bu türlü işleri kazaklılara, Özbeklere ve Kırgızlılara da öğrettiler. Malkarlıların çalışkanlıklarına, uyumluluklarına, iyi kalpliliklerine yakından şahit oldukta sonra, yerli halk da, yöneticiler de onlara hürmet etmeye başlamışlardı. Yöneticiler çalışa halka, işle ilgili bir tebligatta bulunacakları zaman Malkarlıların çalışkanlıklarını, kendilerin verilen işi fazlasıyla yerine getirdiklerini, daima planlananın üzerine çıktıklarını örnek olara gösteriyorlardı.

Savaş sona erip erkeklerimiz ailelerinin yanına döndükten sonra hayat şartlarımız bira düzelmeye başlamıştı. Dağlı askerlerin vatan satan hainler olmadıklarını Kazakhlar da Kırgızlar da, Özbekler de öğrendiler. Sabık askerler, kısa zamanda işe adapte oldular Onların aralarında bitimli ve hünerli gençler çoktu. Bu sebepten, farklı milliyetlere mensup insanların onlara karşı bakış açılarının değiştiği hemen fark ediliyordu.

O zorlu yıllarda Malkar halkı, başka halklara kendisinin güzel karakterliğini, sabırlılığını, kalp temizliğini, çalışkanlığını tanıtmıştı. Pek çok Malkarlı üstün madalya ile taltif edilmiştir. Tüm halkımızın büyük bir felaketin içinde bulunmasına rağmen, böyle bir dirayetlilik göstermesi yiğitlikti Bundan sonra binlerce adamımız, savaş sırasında canla başla çalışıp temayüz ettiği için madalyalarla ödüllendirildi. Sovyet Soyuz nişanıyla taltif edilenler de vardı. Bilindiği gibi SBKP'nin XX. kongresinden sonra, üst düzey Kazakh, Kırgız ve Özbek yöneticilerinin müstehak görmeleriyle 4 Malkarlıya [Ş. Tetuş, Ş. Kelemet, M. Özden ve I. Canguraz] "Sosyalist Emeğin Yiğidi" unvanı verildi. [Sovyet rejiminin zulmüne uğramalarına rağmen, halâ onlardan aldıklar, teneke madalyalar ve unvanlarla gurur duyan bu insanların ruh halini bizler yadırgayabiliriz. Ama sovyet mantalitesinin etkisinde kalan bir müstemleke halkının bu şekilde düşünmesi doğaldır. Y.N].

[s.24] Stalin döndükten ve Beriya da görevden uzaklaştırıldıktan sonra, ülkede toplumla ilgili politika değişmişti. Bu değişiklik, 1956 yılı şubatında toplanan XX. Kongreden sonra olmaya başladı. Nikita Sergeyeviç Khruşçev, Stalin’i ilahlaştırma ile ilgili yanlış işleri açıklıkla ortaya koydu. Keza, Malkarlıları, Karaçaylıları, Kalmukluları sürgüne göndermenin “Sovyet devletinin millî politikasına fevkalade ters bir tasarruf olduğunu” dile getirdi. Çeşitli yerlerde yaşayan halkların, topyekün sürgün edilmelerini gerektirecek bir suç işlemediklerini açık bir tarzda vurguladı. Felakete düçar olan halklara o kongrenin anlamı büyüktü. O kongrede alınan kararlar adaletin tecellisi ve hakkın teslimi için imkân sağladı.

Sovyet hükümetinin 13 Mart 1956’da aldığı bir kararla sürgünde olan halkların bir kısmına repatrizasyon/yeniden vatana dönme imkanı doğdu. 1956 yılının Nisan ayında SSCB Yüksek Sovyetinin kararı da yayımlandı. Burada, sürgüne gönderilenlere de, çocuklarına da hiçbir kısıtlama getirilmeyeceği ifade ediliyordu. Ama, sürgünlerin kendi anavatanlarına dönmelerine serbestlik verilmemişti. Buna rağmen, dağlılar gruplar halinde hasret oldukları eski yurtlarına dönmeye başladılar. 1956 yılı Mayıs’ından Aralık ayının sonuna kadar 4500 kişi dönüş yaptı. Halkların anayurtlarına kendi kendilerine dönmeye başlamaları, onların dağılan özerk idarelerinin yeniden kurulmasına yol açtı. 1956 yılının 24 Kasım’ında SBKP Merkez Komitesi “Kalmık, Karaçay, Malkar, Çeçen, İnguş halklarına kendi millî otonom idarelerinin iade edilmesi” kararını aldı. Bu kararda sürgünlerin yanlışlığı, zararlı ve kanunsuz uygulamalar olduğu açıklandı. O zamana kadar alınan kararlarda sürgün edilen halklara diğer halklara tanınan hak ve özgürlükler sarahaten tanınmamıştı.

1957-1958 yıllarında sürgünlerin tamamının dönebilecekleri hesaplandı. Herkes için şehirlerde mesken ve iş bulma endişesiyle acele edilmeden, intizamlı bir şekilde hareket ediliyordu. 9 Ocak 1957’de SSCB Yüksek Sovyetinin Prezidyumu “Kabartay OSSC’nin Kabartay-Malkar OSSC’ne dönüşmesini” karara bağladı. 11 Şubat 1957’de bu kararın kanun haline gelmesiyle, dağlıların Kazakhistan, Kırgızistan ve Özbekistan’dan atayurtlarına dönmeye başladılar.

___________________________________

Birleşik Kafkasya Dergisi
___________________________________

kamatur.org

Karaçay Malkar Türkiye

Login

{loadmoduleid ? string:? string:? string:? string:? string:? string:? string:? string:? string:? string:261 ? ? ? ? ? ? ? ? ? ?}