HALK RİVAYETLERİNE GÖRE KARAÇAYLILARIN ANADOLU'YA GÖÇ ETMELERİ

Kategori: Tarih

Karaçaylılar, Kuzey Kafkasya gibi dünyanın tabiatı, havası suyu, en güzel bir bölgesinde, vergi ve askerlikten muaf olarak iyi bir hayat sürüyorlardı. Ancak durum böyle iken muhtemelen 1902 veya 1903 yıllarında yine Acemistan’dan Kafkasya’ya bir ulema heyeti gelmiş. Daha sonraki gelişmelerden son derece ileri görüşlü olduğu ortaya çıkan bu ulema heyeti: “Ey Kafkasya Karaçaylıları siz burada işinizde son derece hür, bolluk içinde ve çok rahat bir hayat yaşıyorsunuz. Ama çok yakında sizin bu rahatınız ve bolluğunuz bozulacak.

Çünkü Rusya’da Çar II. Nikola devrilecek ve rejim değişecek, Lenin ve onunla beraber Bolşevizm diye bir rejim gelecek. İşte o zaman sizlerin ne din hürriyetiniz, ne söz hürriyetiniz, ne mal-mülk hürriyetiniz ne de böyle rahat bir hayat tarzınız kalacak” diye Karaçaylıları uyarmışlar. Bu sözleri duyan Müslüman Karaçaylılar son derece şaşırmışlar. Ancak heyetin sözlerine inanarak çare aramaya başlamışlar. Aralarında yaptıkları müzakere sonucu yurtlarından ayrılmak çok zorlarına gitse de, bütün hürriyetlerini kaybetmektense son çare olarak komşu Osmanlı ülkesine göç etmeye karar vermişler.

Daha sonra içlerinden bir heyet seçerek, o dönemde Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid ile bu göç meselesini görüşmek için İstanbul’a gönderdiler. II. Abdülhamit’in huzuruna çıkan bu heyet sultana “Biz Karaçaylılar dinimizi ve imanımızı korumak için Rusya’dan sizin ülkenize muhacir olarak gelmek istiyoruz. Bizi kabul eder misiniz? Bizler bütün mal varlığı orada bırakıp geleceğimizden ülkenizde bize ev ve toprak verir misiniz?“ diye sordular. Karaçaylıların sadece dinlerini korumak için, bütün mal ve mülklerini de orada bırakarak doğup büyüdükleri vatanlarını terk etmeyi göze aldıklarını öğrenen Sultan da: Sizlerin sadece dininizi inancınızı korumak için, vatanınız başta olmak üzere her şeyinizi bırakarak benim ülkeme hicret etme kararını almanız, sizlerin ne kadar inançlı ve fedakar bir kavim olduğunuzu göstermektedir. Ülkeme gelmek istiyorsanız hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Ülkemde nereye yerleşmek istiyorsanız oraya yerleşeceksiniz. Sizlere hayatınızı sürdüreceğiniz evler ve geçiminizi ağlayacağınız toprak vereceğim.” Cevabını verdi. Osmanlı padişahından bu sözü alan heyet memnun bir şekilde Kafkasya’ya döndüler.

Bundan sonra aynı heyet Rus Çarı II. Nikola ile de görüşmek üzere Moskova’ya gittiler ve “Bizler Osmanlı ülkesine gitmek istiyoruz” dediler. Rus Çarı da onların Osmanlı Ülkesine gitmesine müsaade etti ve heyet Teberdi’ye döndü. Heyet daha sonra da Karaçay bölgesinin İş danışmasına yani yöneticisine meseleyi anlattı.

İş danışma bu haberi bütün köylere duyurdu. Sonuçta “Anadolu’ya gitmek isteyenlerin bir seneye kadar hazırlanıp İş danışmaya isimlerini yazdırmaları gerektiği” her tarafa ilan edildi. Osmanlı ülkesine gitmek istemek için hazırlık yapmaya başlayan Karaçaylılar, koyun sığır ve at gibi hayvanlarını satmalarına rağmen ev ve tarlalarını satamadılar. Buna rağmen belirtilen tarih gelince (ki bu tarih 1905 yılı Ramazan ayıdır) yorgan vb. birkaç parça eşyalarını sırtlanarak, çoluk çocuklarıyla Nuvareyiske (Soçi) adlı Karadeniz kıyısındaki limana geldiler ve burada iki gemiye bindiler. Amaçları gemi ile önce Anadolu’ya ulaşmak oradan da tren ile Şam’a giderek yerleşmekmiş. Teberdeliler ve Sıntıcılar diye adlandırılan Karaçaylılar gemide gelirken Şam’a gidiyoruz diye sevinçten “Evveli de Şam, Ahiri de Şam Lailahe İllalah” şeklinde zikir çekiyorlarmış. Bunun anlamı da “Evvelce Şam’a gideceğiz ve sonuna kadar da Şam’da kalacağız” demektir.

Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra İstanbul Tuzla’ya gelirler. Onların geldiğini haber alan Sultan “Git bu mühacir kafilesini bir gör nasıl insanlar” diyerek sadrazamını Karaçaylıların yanına gönderir. Gemilerin yanına gelen sadrazam kanlı canlı, yüzleri nurlu ve yakışıklı erkekler ile onlardan daha da güzel kadınları görünce Karaçaylılara hayran kalır ve geri dönerek gördüklerini padişaha anlatır. Bunu üzerine Osmanlı padişahı II Abdülmecit de: “Öyleyse bu muhacirleri İstanbul’da iskan edelim” der. Sadrazam tekrar gemi ve Karaçaylılara “Padişahımızın emri ile sizleri İstanbul’a iskan edelim” der. Ancak bu teklifi Karaçaylılar kabul etmezler ve Şam’a gideceklerini söylerler. İkna edemeyen sadrazam “Öyle ise siz İzmit’e gidin ve oradan trene binerek Şam’a varın” der. Karaçaylılar İzmit’e giderler ve trenle Şam’a doğru hareket ederler.Sultan “Güzel bir Kafkas muhacir kafilesi trenle Şam’a doğru gidiyor.Onlar bilmiyorlar ama Şam sıcak çöl memleketi,suyu ve havası onlara uygun değil. Onların hepsi Şam’da hastalanır, ölürler. Tren Konya ya gelince onları alıkoy ve onları Konya ya yerleştir” şeklinde telgraf çekerek emir verir. Tren Konya garına gelince vali Faik Paşa erkanı Karaçaylıları karşılar. Vali kafile başkanına “ Hoş geldiniz Sizleri burada misafir edeceğim” der. Ancak kafile başkanı bu teklifi kabul etmez. Bunu üzerine vali: ”Sizler günlerce süren gemi yolculuğu yaptınız. Hiç dinlenmeden şimdi de günlerden beri tren yolculuğu yapıyorsunuz. Burada inerek biraz dinlenin. Sizleri Şam’a ben göndereceğim” der.

Karaçaylılar’ın bu kafile başkanlarını şu kişiler oluşturmaktadır: Başhüyük’e yerleşecek olanların başkanı “Abek” olarak bilinen Sılpaharlar’dan Ebubekir, Kurgaklar’dan Ramazan Efendi ve Ketar oğlu Tokmak’tır. Yakapınar’a yerleşecek olan Karaçaylıları’ın başkanı ise Karabaşlar’dan Tuvgan Bey’dir.

Kilise’ye yerleşecek olanların ise Cicuv oğlu Nanuv, Lokman Bey ve Küpürcülü Avbekir’dir. Yakapınar başkanı kafilesini alır ve Ankara’ya gider. Kilise ve Başhüyük kafilesi ise Konya’da kalırlar. Konya valisi Faik Paşa, Başhüyük kafile başkanı Abek yani Abubekir ile Kilise başkanını ikna eder. Bunların emirlerine o günün emrine o günün en seri vasıtaları verilir.  Bu kafile başkanları Konya civarını gezerler. Bu günkü Başhüyük yerleşim alanında “gelev” denilen bir otun yetiştiğini görürler ve toprağını çok beğenirler. Karaçaylılar şu atasözlerini hatırlar: “Gelev körsen cer sorma,kelbet körsen er sorma”. Burada adı geçen gelev verimli topraklarda yetişen bir ottur. Kelbet ise huyu suyu iyi olan delikanlı demektir. Öyle ise bu atasözü: “Gelev otunun yetiştiği yeri görünce başka yer aramadan oraya yerleş,Kelbet görünce başka koca aramadan onunla evlen“ anlamına gelmektedir.

Sonuç olarak Karaçaylılar toprağının çok verimli olduğunu anladıkları Başhüyük’e yerleşmeye karar verirler. Karaçay kafilesi 1905 yılında Başhüyük’ün kurulduğu yere gelir. Devlet tarafından yapılan köyün inşaatı iki yıl sürer ve 1907 yılında herkes kendi evine yerleşir.

Kilise’ye yerleşecek olan kafile Konya’dan sonra Afyon dolaylarında gezerken 1882 ve 1885 yıllarında Kafkasya’dan gelip ormanların içine yerleşen Doğlat Yazılıkaya ve Ağasar Karaçay köylerini görürler. Bunu üzerine Kilise kafilesi Başhüyük’ü kastederek “Biz bu çöle yerleşmeyiz. Orman olan diğer Karaçay köylerinin yanına yerleşeceğiz” der.

Vali Faik Paşa onlara: “Buradan gitmeyin. Bir süre sonra gideceğiniz yerlerdeki ormanlar da tükenir ve sizler aç kalırsınız” diyerek onlara bu fikirlerinden vazgeçirmeye çalışır. Ancak Kilise kafilesi valinin bu uyarılarını dinlemez ve Afyon’a giderek bu günkü bu günkü Kilise köyüne yerleşir. Daha sonra köyün adı Gökçeyayla  şeklinde değiştirilir. Yakapınara yerleşecek olan Tuvgan Beyin başkanlığındaki üçüncü kafile ise Ankara’ya gider. Burada onlara Çubuk ovası verilir ancak kafile başkanı Tuvgan bey bunu kabul etmez. Sonunda araya araya Sivrihisar’a bağlı bu günkü bu günkü adı Ertuğrul olan Yakapınar’a gelir ve yerleşirler. 1905 yılında bütün kafileler yerleşimi tamamlamıştır. 1905 yılında Sultan II. Abdülhamit gelen Karaçay muhacirlerine iskan hakkı olarak toprak verir ve onlar için özel olarak evler yaptırır. Bundan dolayı Başhüyük, Kilise ve Yakapınar’da devlet tarafından yapılan bu evlerin planları aynıdır.

Başhüyüklüler bu evlerin planlarını hiç bozmadan günümüze kadar gelmesini sağlamışken Kilise ve Yakapınarlılar zaman içinde planları bozmuştur.

_________________________

Başhüyük Karaçay-Malkar Dergisi
www.bashuyuk.com
_________________________

Görüntüleme: 508